Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mart '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sinirselimi ölçtürdüm 6 çıktı

Sinirselimi ölçtürdüm 6 çıktı
 

Duman'dan Sor Bana Pişman mıyım? diğniyom bide...


Olmuyordu. Şu hayatta, şu kısacık konuklukta en sevdiğim, en çok zevk aldığım şeylerden birini yapamıyordum. Oysa eskiden ne kolay yapardım, uygun ortam ve zaman bulduğumda olaylar kendiliğinden gelişir, nerdeyse hiçbir çaba sarf etmeden sonuca ulaşırdım. Hatta gereğinden uzun sürdüğü için eleştirildiğim bile olurdu. Şimdilerde ise ne yapsam ne etsem bir türlü beceremiyordum; eski usul el yordamıyla yapmayı denedim olmadı, tebdil-i mekândan medet umup yatak odasından gayri salonda, mutfakta hatta koridorda denedim yine olmadı, tebdil-i zamandan medet umup gece yarısı, tan vakti hatta ikindi sonrası da uğraştım yine de olmadı. Bir ara günde üç öğün bal yalayıp, ceviz yemek suretiyle cemi cümle organlarıma omega 3 nen karışık glikoz yığarak sonuç alabileceğimi düşündüm ama ne fayda, kolumu dahi kaldıracak ilhamı temin edemedim. 

Sanırım sorunum fizyolojik değil psikolojikti, neticede henüz yaşım 35ti ve bu işi yetmişinde bile yapanlar -ki daha iyi yaptıklarına inanılırdı- vardı. Niçin yapmadığımı soran insanlara, “bir süre ara vermek istedim, zihin detoksuna girdim” gibi salak cevaplar veriyordum. Artık uğraşmaktan vazgeçip iyi yapanları izlemeye karar vermiştim. Neticede bu işi layığıyla yapanların takipçisi olmakta yeterince kuvvetli bir zevkti. Aslında hayatımda ne değişmişti de böyle olmuştu biraz biliyordum. O zıkkımın eksikliğini ciğerlerimde, tüm damarlarımda, hatta tükürük bezlerimde dahi hissediyordum. Olmuyordu onsuz yazamıyordum. Ta ki bu yazıya kadar tek bir kelime dahi yazmadım, hatta cep telefonuma isim bile kayıt edemedim. Bu yazının ise bu sabah nasıl çıktığına ilişkin hiçbir fikrim yok, demekse vakti gelmişti. 

He ben yazamadım da, yazın literatürü bişi mi kaybetti? Sanmam ama henüz hâlâ en güzel hikâyesini yazmamış bir adamın çekilmesini kimse istemezdi sanırım. Belki de tek bir kişi var ki hayatının anlamını bulmak noktasındaki butona dokunmasını tetikleyen enerjiyi benim kurduğum bir cümlede bulacak. Belki de ben sırf onun için gönderildim ve onun için hayattayım. Kim bilir? Bu hususlar oldukça çükündürük (:bir yöremizde pancar turşusu anlamı taşıyan enfes kelime) mevzular. 

Ben şunu gördüm ki: dizüstü bilgisayarı bir köşesinden tutup, bir odadan bir odaya tek elle taşıyan birisiysen sen zenginsin arkadaş. Burger Kingde büyük seçim alan insansın ki helada da büyük sıçım alırsın. Pahalı ambiyansların hesap ödeyen kahramanı da senden başkası değil. Ee doğal olarak en yumuşak, en pamuksu, en pembemsi hatunu da sen götüreceksin. Gözüm kalmaz desem yalan be aga. 

Şarküteri yeterince korkunç bir kelime iken “şarküterist” ne ola ki? Bence: manikür pedikür yaptırırken şarkı söyleyen müşteriye şarküterist denir ya da denmesi lazımdır. Şarküteriden çok korkuyorum, aşırı tırsıyorum ben, böyle süzme yoğurtlar, kalıp kalıp tulum peynirler üstüme üstüme geliyo da boğazım düğümleniyo gibi oluyom ben, amanın bi hoş oluyom ben. 

Bide mesela “Cavit Şarküteri” olunca daha da bir ürkünç. Ne bileyim şarküteri ismi dediğin, “Çiftlik Şarküteri" olur, "Hasköy Şarküteri" olur ama Cavit şarküteri olmaz bence. Cavit’den sadece oto elektrikçi olur. Misal geçenlerde “Seda Ferforje” diye bişi gördüm yeminle söylüyorum tüm sedalardan tiksinti geldi. Seda olsa olsa kömbeci ismi olur, misal: Seda kömbecilik ve pastacılık. Bu arada kömbe her yerde var gibi ama çok farklı, çok çeşitli tarifler. Benim bildiğim fırında patatesle yapılan kabarık ekmek gibi bişey. İlknur’u da bijuteri ismi olarak tek geçerim, aynı şekilde Vildan İç Giyimi de. (Adı geçen işletme isimlerine hiçbir yerde rastlamadım, o nedenle gizli reklam kanalıyla menfaat temin ettiğim, bir kalıp tulum peynirine, 2-3 atlete-dona kalemimi kiraladığım sanılmasın.) 

Suret şaka öğretiyor: Birisi sana saat kaç diye sorarsa, “kaçamaz pili yok” de, hep beraber gülüşün. Not: şakayı günde en az 3 kez yapmaya çalış ki pekişsin. 

Konuşmaya “bişey anlatayım da gül!” diyerekten başlayan insan, tamam iyi niyetinden kalbinin temizliğinden, komikçiliğe gönül vermişliğinden zerre kadar kuşkum yok, (Allah belamı versin ki yok) ama sen daha en baştan -gülmem konusunda dahi olsa- dayatmacı bir üslupla mevzuya girince, ben bir lavaş kadar geriliyorum, olur da gülemezsem diye kaygılanıyorum, her bir tarafımı istemsiz kıpraşmalar sarıyor. Deme öyle deme ne olur. 

Bazen şöyle oluyor: vaktiyle ruhunuza esenlik kazandırdığına inandığınız bir insanın şu sıra sizi yıpratabileceğinden, kendisine dair ütopik bakışınızdan soğurtabileceğinizden endişe ediyorsunuz. O vakit o insana dair en derin duygularınıza zarar vermemek adına bir miktar uzak kalmayı deneyimliyorsunuz, bence yerinde ve tadında bir davranış. Hani deliksiz sahada golf oynanmaz diye bir laf var ya bu ona benziyor, bilseniz de kimsenin özensiz ve çivili yüzünü görmek istemiyorsunuz, belki bencilce ama muhtaç olduğunuz tolerans ve anlayış süreklilik arz ediyor, aksiyle karşılaştığınızda saklanmak ve kaçmak ihtiyacı doğuyor. 

Eroir 

En son anımsayıp sızdığım 

Tatsız tuzsuz bir sevişmeden 

Geriye kalan silik bir orgazmdı geçmişim. 

Sabah saatinde işine yetişen 

Bir kadın kokusu gibi peşim sıra 

Sırtıma ardılan ağırlıktı yaşam. 

Ya da beyaz etli diz kapağının 

Cilalı parıltısıydı 

Gözlerimi kamaştıran yanılsama. 

Pahalı votkaların ucuz müziklerle 

Absürt şakaların leziz vücutlarla 

Servis edildiği bir kadınlar matinesiydi. 

Ama en çok hüzünlü bakışları olan 

Yardımcı kadın oyuncunun 

Broşundan bronşlarıma batan 

İğne ucuydu hayat. 

Ben Buldum. 

Özlü Laf: Normallik fikir birliğinden başka bir şey değildir. Yani, çoğunluk bir şeyin doğru olduğunu düşünür, dolayısıyla o şey doğru-normal- olur. 

Dış tehditlerde korunaklı dünyalar yaratmak isteyen kimi kişiler fazla ileri girip dış dünyaya karşı abartılı yüksek duvarlar örerler. Yeni insanlara, yeni yerlere, farklı yaşantılara karşı yükselen bu duvarlar onların iç dünyasını da yoksullaştırır. 

V.Ö.İ. kitabını yazarken Paulo Coelho bulmuş. 

Hoşça kalın ama normal kalmak için bunca uğraşmayın . 

 
Toplam blog
: 41
: 815
Kayıt tarihi
: 27.01.10
 
 

En güzel hikayesini henüz yazmamış olan, Smyrna'da yaşayan, henüz yolun yarısında bulunan, kamu g..