Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

17 Aralık '06

 
Kategori
Felsefe
 

Sır...

Sır...
 

Sayın entellektüel yazar Selçuk Altun; "Dostyevski ve Tolstoy ezilmiş toplumlarda abartılı sevilmiştir" diyor. Yanlış... Doğrusu: Dostyevski ve Tolstoy sıradışı insanları anlattıklarından ve her insan sıra dışı bir yön taşıdığından ve tabi ki entellektüel guru'ların reyting şampiyonu olduklarından çok okunup ilgi görmüşlerdir. Kaldı ki, iki yazarın da "entelektüel solcu" olduğunu iddia etmek Socrat'ın "beyaz yakalı" olduğunu iddialamaktan farksız olacaktır. Uzun zamandır cumhuriyetin kitap ekinde hoşuna giden yazarların alıntılarını yazdığı sözleri içeren kitabı edinme fikrindeyim. Kısmet olmadı. Şu an incelediğinizde, eminim insanlık tarihi boyunca üretilen tüm yazar fikirlerinde -klişe olanlar da dahil- bir çok yanlış bulursunuz. Yüzeyel bakılınca "ne denli güzel-doğru ve öz bir söz" dediğiniz birikimlerin bir çoğu yanlış ve aptalcadır.

- Hop, Akdenizli ne yaptın sen? Tüm insanlık tarihinin birikimine pervasızca saldırdın. Müthiş bir önyargı bu senin dediğin.

- Demek ön yargı. ben sonuca bakıyorum. tüm insanlık tarihi boyunca insanların şimdiki ulaştıkları noktadan ötürü bilgi dağıtıcıların katkısı nedir acaba? Veya şöyle demeliyim; okunan bunca kitap ve edinilen bunca bilgi ve birikimin sonuçları kirlenme ve çürüme mi? Bir de dayanılmaz "ben biliyorum" kibri?

Yazar diyor ki; odama kapanıp kül tabaklarını doldurarak kitap yazacağım. Veya köşemden mürekkepli aynaya(gazete) hergün...

Yanlış, hem de çok yanlış.

Kim temizleyecek sizin küllüğünüzü? Siz, neden içi kitap dolu bir odaya kapanıyorsunuz? "Kitaplar var" diye öyle mi orada? Hani sıkışınca bir yazarın kelimelerini aşırtıvermek için; hani bir romandaki hayatı çalıvermek için (mi)? Yoksa elinizi eteğinizi mi çektiniz yaşamdan, hapislik üreterek bunalımlarınızı mı kusacaksınız; bu ne hapislik?

Ettiğiniz doğru tez olsaydı tüm hapisaneler Nobelliklerle dolardı.

Yaşam dışarı da akarken siz neden bir ritüele dönüştüyorsunuz "kitapların, arkada, altta, yanlarda fon yapmış" resimler çektirmeyi? "Bakın ben bunların hepsini okudum, yaa..." Aman ne güzel.

Kendi fikriniz ne? Bize kendi fikrinizi söyleyin? Yeni olandan, kucaklayandan, söylenmemişten...

Bakıyorum entelektüel fukarası Amerika'ya en çok okunan kitap bir ayda 3 milyon satan saçma sapan bir bilim kurgu romanı. Hala rüyada yaşıyorlar ve kurtarıcı kahramanların peşindeler. Bu kısmında değilim. Ama hedefe yönelik okuyorlar. "Ben bu kitaba para verdiysem oda beni hoş tutmalı".

- Bilmenizi isterim ki yemeği yapan aşçıdır; yemeği güzelleştiren de o...
- Aşçılar güzel kitap yazarlar mı dediniz?(şakaydı)

Nedendir bilinmez belki de ama kitaplar doğu kültüründe daha el üstünde tutulur ve içeriği daha çok önemsenir. Doğrusuda odur zaten. En az okunan toplumlarda bile kitap köleliği vardır Yavuz Selim'in küpesinde. Sayın Altun, bereket versin "4 bin kitap entellektülizm için yeter" diyor. Sayın Pamuk daha insaflı "binbeşyüz-iki bin" diyor.

"Yahu bu sayı kaç olmalı" diye sorsam sanıyorum en yetkin ağız sayın Çetin Altan olurdu. Dünkü gazete köşesinde gülmekten yerlere yıktı beni. Göl üzerinde -sanıyorum- üç ördek ve iki kazın raksettiği muhtemel bir tatil evinde tarif üzerine salata nasıl yapılır diye...

Biz yine dönelim 4 bine. Ortalama 15 YTL'den 60 milyarcık. Oh ne güzel.
Sonrada korsan-morsan.
Korsan, insan olduğu sürece var olacaktır: Üstelik her iki tarafta aç gözlüyken.

***

Adam aynayı yere çarptığında yedi açı minik parçalara ayrılarak binlerce açıya dönüştü. Sırlar yerlere saçıldı. Işıklar, cam kırıklarının üzerinde panikle çarpıp, sağa sola kaçışırken kadın bağırdı; "sen asla modern biri olamazsın..."
Adam, sakinleşmek arzusuyla, "ben postmodernim zaten" dedi. Sonra, "hoş, postmodern sözü de yanlış. Modern kelimesi geleceği anlatırken post kelimesine neden gerek duyulur ki?" diye geçirdi içinden.

Yerdeki cam kırıklarını toplarken kadın ve adam birlikte aynı şeyleri düşündüler.

"İnsan, aynaya baktığında kendisiyle ne kadar yüzleşir? Beyazların hükmünün ilan edildiği pamuk tarlasında kozalar teker teker açılırken kısacık anlara sıkıştırlmış saç düzeltmeler, utangaç bakışlar; uzun uzadıya çağıran düşler içinde kurulan telepati zamanlarının önünde ayna. Ve, taşınan kadının makyaj çantasının içinde mis kokulu ayna her açıldığında sırları parlarken, aniden; hemencecik orada gerçekleşen yüz ve yüz aşkı. İşte bu yüzden yansıyan kendi ışığını görür herkes, en derinden. Kırıklar toplanırken yerden, sırları camdan incecik ayrılan zaman; tüm sırlarıyla keskin ve kesicileşmiş bir halde şekilsiz, biçimsiz, kenarsız, köşesiz, işaret parmağının ucunda minik bir kesikten damlayan kan. Ve s.h'nin, en zeki parmağından dökülen zaman... ötelenmiş insan; koşan Tanrı'ya insan; korkudan; "ne olacaksa bir an önce olsundan" bıraktığı çöpünü temizlemeyi unutan.

Bir kısmı koştu yemeğe, bir kısmı tenekeye. Çelik evlerinde, mabedlerinde yalnız ve suçlu; içini-inde- kemirirken aynadaki yüzü, kim toplayacak bu çöpü? "böyle gitmek var mıydı" dedi Kayahan... böyle gitmek var mıydı? Sahi nereye? Ve insan yeni bir kandırmaca geliştirdi: "Hadi hep birlikte iyi olalım." Yapmacıklaşmaya başladığında dönüp dedi ki yazar; "ettiniz içine bunun da."

"Lütfen çok sevmeyin Türk sinemasını" dedi sayın Dorsay 87'de, gençlik festivalinde; "kardeşim beni anlamıyorsan okuma" dediğinde ilk kez üzmüştü beni "kardeş" kelimesi.

- Şey, iki harf vermişsin "kardeş"e
- Malesef abi...

Otobüste; "ilerlersenize kardeşim", yolda; "önüne bak kardeşim", büroda; "kardeşim sen aptal mısın?"; işte; "Geç kaldın kardeşim, geç..."

Benim kardeşim yargılamış ve vermiş kendisinin bile inanmadığı kararını; sırf işine öyle gelmişliğinde okudukları öğrendikleri rehber olmuş; yazık.

Ne güzel bir kelime, gitmiş çöpe.

Çöpe atarlarken cam kırıklarını kadın ve adam, söylendiler biribirlerine "değen" "ne"?

"Ne" dedi adam; işte tüm yaşam başladı o soruyla: Ne?

"Fesefe ayaklar altında" diyerek destur çekti fizik hocamız; felsefe "futbol topu", bir ayak üstü, bir ayakaltı; birde köprü altı...

"Ne" sorusu surla korunan şehre girmeye yetmedi ve Anadolu dedi ki; "üçüncü Ahmed'in sünnet töreninde girebildi bir kez saz saraya ve sanatçısı ozan". Sevmezlerdi türkü. Ama "haydi addaaya-savaşa-gidiyoruz memed" dediğinde en önde fırlardı temiz Anadolu. Çivi çakmadı Osmanlı Anadolu yollarına, ne de köprü. Ama bağırdılar hep birlikte "biz Osmanlının torunuyuz". Osmanlı güldü; "aferin, aferin". Geçirdi içinden; "meğer ne safça sevmiş yunus Tanrıyı. Belli, bilmezler mezarı nerede? 'Çapıt bağlanmasınmış' en büyük dileği; meğer ne sevmiş onu."

Mevlana demiş "yedi cilt yazdım yıllar sürdü bu kitabım; okuyan için masalda olur anahtarda. Ve, o yüzden ne olursan ol ama önce insanda..."

Çöpe gönderilen ayna parçacıkları söylendi çaresiz: "Anımsar mı beni ve tüm sırları mı?"
Anımsamak ve aklına düşmenin farklı olduğunu bilselerdi "aklına düşerlerdi insanın".

Ve hava kararırken gölün üzerinde taş saydıran başka bir adam, sektirdiği taşın üçlemesi için yerde duran yan yana üç taşa baktı. Büyükden küçüğe dizilmiş ve her biri suda gidebilecek taşların içinden şahinin kaportasını delecek keskinliktekini aldı, göle baktı ve fırlattı... Emindi üç kez sekeceğinden; bindi yuvarlak hatlı en doğu kökenli arabasına, arkasına bile bakmadı, gitti...

Sağlıcakla...

http://biryardimeli.bz.tc/

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..