Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '10

 
Kategori
Öykü
 

Sır - 50. Bölüm

Sır - 50. Bölüm
 

"RESİM:ALINTI""İşte bu yüzden çok seviyorum seni.”


“Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Gönlümün kıyısına vurur.
Aşınan kayalar gibi ruhum,
Suskun, yorgun, öylece durur.
Islak kumlara yazılmış hikayeler,
Ummana karışır silinir yavaş yavaş,
Her dalga ömrümden bir şeyler koparır.
Ağır ağır sönen gönlüm,
Sakin koyları özler
Son kum tanesi olana kadar.
Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Gönlümün kıyısına vurur.
Son kum tanesi olana kadar.”

Şiir: Cansın Erol

Saatlerdir bekliyorlardı ameliyathanenin önünde. Her ikisi de gergindi.

“İçeride neler oldu Selim? Leman’ın bu hale gelmesine neden olacak?”diye sordu daha fazla dayanamayarak Behzat.

“Neler söylüyorsun Behzat. Beni mi suçluyorsun?”

“Nasıl anlıyorsan.”

“İnanamıyorum sana. Ona zarar vereceğimi nasıl düşünebilirsin?”

“Sen gelene kadar gayet iyiydi. Tamam biraz gergindi ve başının ağrıdığını söylemişti ama…Beyin kanaması geçirecek kadar…”

“Doktor sensin. Bunu sen söyle. Senin himayende değil miydi kuzenim.” diye öfkeyle haykırdı Selim sonra da pişman oldu sarf ettiği cümleler için. Elini dostça omzuna koydu ve “Özür dilerim Behzat. Bunları söylemek istememiştim ama çok gerginim. Kabus gibi bir gece.”

“Tamam.” dercesine başını salladı Behzat.

…………………

Saat gece yarısını çoktan geçmişti ve Tuana meraktan ölüyordu. Selim hemen geleceğini söylemişti ama bu saat olmuştu yoktu görünürde. Cep telefonunu aldı eline. Sonra vaz geçti aramaktan. Yanlış anlaşılmaya sebep olmamak için.

……………………

Ameliyathanenin kapısı açıldı nihayet.

Behzat da Selim de fırladı oturdukları yerden. Meraklı gözlerle sordular sessizce hastalarının nasıl olduğunu.

Başını iki yana salladı doktor.

“Üzgünüm. Çok üzgünüm. Kaybettik hastamızı. İnanın elimizden gelen her şeyi yaptık ama… Kurtaramadık.”

“Ne diyorsunuz doktor?” diye atıldı Selim.

“Başınız sağ olsun.” diyerek yürüdü gitti doktor. Ve peşinden diğer doktorlar da çıktı. Leman’ın cansız bedeni sedyenin üzerinde beyaz bir çarşaf ile örtülmüş şekilde yanlarından geçirilerek asansöre bindirildi morga indirilmek üzere.

Orada öylece kalakaldılar. Ne diyeceklerini, ne yapacaklarını bilmez bir halde. Sessizliği bozan Selim’in çalan cep telefonu oldu.

“Efendim.”

“Selim.. Canım… Çok geç oldu. Gelmeyince merak ettim seni.”

“Çok kötü şeyler oldu Tuana.”

“Sen iyi misin canım?”

“Tuana… Leman’ı kaybettik.”

“Ne? Ne diyorsun?Nasıl olur?”

“Hastanedeyiz Behzat ile. Beyin kanaması geçirdi. Ne yazık ki ameliyat başarısız geçti… Ve onu kaybettik.”

“Canım benim çok üzüldüm. Hangi hastanedesiniz hemen geleyim.”

“Vuslat var. Gelme sen gecenin bir vakti.”

“Elif’e bırakırım.”

“Gelme canım. Hem burada yapacak bir şey kalmadı. Önce eve uğrayıp kızlara bilgi vereyim sonra gelirim.”

“Yanında olmak istiyorum Selim.”

“Behzat var yanımda merak etme.”

“Aklım sende kalacak. Kendine dikkat et.”

“Tamam canım.” diyerek kapattı telefonu Selim.

“Hadi Behzat gidelim. Burada yapılacak bir şey kalmadı.” dedi ardından da.

Ne olup bittiğini kızlarda anlamamıştı. Onlarda Selim gibi Leman’ın her zaman ki oyunlarından biri sanmışlardı olup biteni. Selim’in dudaklarından dökülen sözcükler her ikisinin de şaşırmasına neden olmuştu.

“Nasıl yani şimdi öldü mü Leman Hanım?”

“Duydunuz işte Halide.”dedi Selim.

“Bugün gayet iyi gözüküyordu.” dedi Yaren.

“Şimdi gereken hazırlıkları yapın.” diyerek Behzat’ a döndü.

“Daha iyisin değil mi dostum?”

Başını salladı Behzat ama sanki bu olanlar en çok onu üzmüş gibiydi.

“Ben gideyim artık. Yarın sabah yapılacak çok işimiz var.” diyerek kapıya yöneldi Selim. Peşinden gitti Behzat.

“Sen de biraz dinlenmeye bak Behzat. Sabaha ayakta durmamız gerek.”

“Seninle ne konuştu Selim… Bilmek istiyorum.”

“Bilmesen daha iyi.”

“Şaka mı yapıyorsun. İçim yanıyor. Ben… Ben sevdiğim kadını kaybettim.”

“Ya sen… Sen benim içimin senden daha az mı yandığını sanıyorsun.Şimdi ikimizde çok yorgunuz. Sonra konuşuruz bunları.” diyerek karanlıkta kayboldu Selim. Arabasına binip de gaza bastığında daha birkaç saat önce arka koltukta Leman’ın nefes alıp verdiğini düşündü. Arabayı sağa çekti ve kana kana ağlamaya başladı.

Eve vardığında perişan bir haldeydi. Sevgiyle sarıldı Tuana acısını hafifletmek istercesine.

“Başın sağ olsun. Çok üzgünüm.”

“Biliyorum Can Damlam. Ama çare yok alna yazılana. Ölüm de doğum kadar hayatın içinden. Ben bir duş alayım. Sonra da bir kaç saat uyumaya. Gerçi uyuyabileceğimi hiç sanmıyorum ama.”

“Ben bir fincan tarçınlı ılık süt hazırlayayım sana. İyi gelecektir.”

……………….

“Behzat Bey yalnız kalmak istediğini söyledi.”

“Adamcağız da şok oldu. Birkaç saat içinde neler değişti. Şaka gibi.”

Ürperti ile baktı yukarıya doğru Halide.

“İnanamıyorum Yaren. Öldüğüne inanamıyorum. Sanki birazdan bağırmaya başlayacak ve o nöbetlerinden biri geceyi esir alacak gibi.”

“Öldü işte. Artık yok.”

“Görüyor musun Yaren kadın dediğini yaptı.”

“Ne yaptı?”

“Boşanmam dedi. Direndi… Boşanmadı işte. Yine bir yolunu buldu. Öldü ama boşanmadı.”

“Yapma Halide. Ölünün arkasından konuşulmaz. Allah’ın takdiri.”

“Yok… Yok ölümü bile gelsin diye bizzat ayarlamıştır onda bu hinlik varken.”

Konuşmalardan hoşlanmamıştı Yaren.

“Ben de biraz dinlensem iyi olacak. Yarın hepimiz için zor bir gün olacak.”

“Yaren…”

“Hııı. “

“Bu gece senin odandan yatsam bende.”

“Niye?”

“Korkarım ben ruhu falan gelir de..”

“Korkuyor musun? Ölüden değil diriden kork Halide. Ama gel bakalım.”

……………………

Bir Selim, bir Behzat atıyordu mezarın içindeki cansız bedenin üzerine toprağı. Kürek kürek toprak örtüyordu yitip giden bir yaşamı ya da yeni bir başlangıca yelken açıyordu. İyisiyle kötüsüyle toprak olmuştu Leman. Hocanın sesi duyuldu “El Fatiha.”

Eller açıldı göğe doğru. Dudaklar kıpır kıpır okudu duayı ve eller yüze sürüldü. Her şey bitmişti işte. Hele bir ölmeye gör. Saltanatın bu kadardı. Kalabalık dağılmaya başlamıştı. Selim’in bir adım arkasındaydı Tuana.

“Rahat uyu Leman. Tüm yaptıklarını affettim. Sana kızgın ya da öfkeli değilim. Hakkım helal olsun.”diye mırıldandı Selim. Döndü, gülümsemeye çalıştı.

“Hadi gidelim canım. Burada işimiz bitti.” diyerek elini doladı kızın beline.

Behzat tek başına kalmıştı mezarın başında.

“Herkes gündelik yaşantısına doğru yola çıktı bile Leman. Peki ben sensiz ne yapacağım. Ah inadın ikimizi de bedbaht etti. Saplantından kurtulup bana evet deseydin çok güzel şeyler yaşayabilirdik seninle. Belki de şimdi toprağın altında olmak zorunda kalmazdın.” diyerek elindeki kır çiçeklerini toprağın üzerine yaydı.

Rahatça vedalaşması için uzaklaşmışlardı kabrin başından ama ağaçların altında Behzat’ın gelmesini bekliyorlardı.

“Selim Bey… Biz… Yeri değil ama… Bize ihtiyacınız kalmadı artık… Yani… Eğer işten çıkarmak isterseniz…”

“Ne demek Yaren ihtiyacımız yok. Her zamankinden çok ihtiyacımız var.”

“Leman Hanım artık yok ve bakıma ihtiyacı olan…”

“Yeni hastan Mithat Bey olacak.”

“Selim…”

“Evet sevgilim. Babanı artık yanımıza almalıyız.”

Yaren’in gözlerinin içi güldü.

“Vuslat’ın bakımı içinde Halide yardım eder ev işlerinin yanı sıra.”

“Sağ olun Selim Bey. Seve seve bakarım ufaklığa.”

Behzat da yanlarına gelmişti.

“Hadi gidelim artık. Hoca gelecek. Dua var. Sonra helva..”

“Onlar hazır Selim Bey. Merak etmeyin.” dedi Halide.

Son bir kez döndü baktı Behzat “ Elveda Leman.” diye mırıldanarak bindi arabaya.

…………………

Elif’i arayarak Vuslat’ın nasıl olduğunu öğrenmişti Tuana. Duanın arkasından kalabalık da dağılmaya başlamıştı. Kendi kendilerine kalmışlardı sonunda. Sessizlik hakimdi salona ta ki Halide elindeki dosyayla aşağı inene kadar.

“Selim Bey… Leman Hanım’ın odasına göz attım da. Masanın üzerinde bunlar duruyordu. Ve bu zarf. Üzerinde sizin adınız yazıyor.”

Selim dosyaya göz attı. Boşanma evraklarıydı. İmzalamıştı Leman gerekli tüm belgeleri.

“İmzalamış boşanma kağıtlarını.” dedi Behzat’a ve Tuana’ya bakarak. O an Halide ile Yaren göz göze geldiler. Halide kızaran yüzünü saklamak için başını öne eğdi.

“Bilmiyordum Selim. Bana da söylememişti.”

“Anladım.” dercesine başını sallarken zarfı açtı Selim.

“Bu mektubu okuyorsan öldüm demektir amca oğlu. Zaten gerek kalmazsa yırtıp atarım. Özellikle böyle hitap ediyorum sana. İstediğin gibi. Ölüm hissedilir derler. Belki de hissettim bilemiyorum. Boşanma evraklarını günler önce imzalamıştım. Seni görmek son arzumdu. Bana arkanı dönmeni kabullenemiyordum. Ben ararsam gelmeyeceğini biliyordum teklifimi de kabul etmeyeceğini bildiğim gibi. Ama yine de şansımı denemek istedim. Seni hep çok sevdim Selim. Her şey için çok teşekkür ederim. İstemeden de olsa hayatını mahvettim. Acılar yaşattım sana. İyi niyetine layık olamadım. Her yaptığım seni kaybetmemek içindi. Dilerim artık mutlu olursun. Ne olur beni de unutma amca oğlu. Leman.”

Salondakilerin meraklı bakışları arasında mektubu katladı ve zarfına koydu.

“İzin verirseniz burada yazanlar sadece bende kalsın.” diyerek kalktı ayağa.

“Ve merak ettiğin son konuşmamamızda Behzat.”

Israr etmek manasızdı bu saatten sonra. Hiçbir şey söylemedi Behzat.

“Ben artık gideyim.”diyerek kalktı.

“İstediğin her an yanında olacağımızı söylememe gerek yok Behzat. Biz dosttan da öteyiz. Hiçbir dostun paylaşamayacağı şeyleri yaşadık beraberce.”

“Öyleyiz Selim. Bir süre şehir dışına çıkacağım. Dönünce ararım sizi.”

“Çok sevinirim.”

Doktoru yolcu edip geri döndüğünde “ Hadi sevgilim bizde gidelim. Önce Vuslat’ımız alalım Elif Ablasından. Sonra da evimize gidelim. Yorucu bir gündü.”

“İstersen kalalım bu gece burada.”

“İstemiyorum Tuana. Zaten en kısa zamanda burayı elden çıkaracağım. Geçmişin tüm kötü izlerini silmek ve geleceğe tertemiz başlamak istiyorum seninle ve kızımla.”

Gülümsedi Tuana. Elini uzattı.

“Ehh… Gidelim o zaman. Harun da Elif de bunalmışlardır. Harun cenazeye gelecekti ama bırakmadı Elif ben tek başıma bakamam diye korktu Vuslat’tan.”

“Ne yani küçücük kızımızdan mı korktu?” derken elini tutmuştu bile Can Damlasının.

“Görüşürüz kızlar. Kendinize iyi bakın. Siz de çok yoruldunuz. Dinlenin.”

“Biz iyiyiz Tuana Hanım. Sizi böyle görünce daha da mutlu olduk.” diye cevapladılar ikisi bir ağızdan ve kendileri de nasıl olup da aynı cümleleri seçtiklerine hayret ederek.

Selim bir süre gittikten sonra sağa yanaşarak durdu.

“Gelecek günler yalnızca bizim artık sevgilim. Hiçbir engel kalmadı.”

“Böyle sonuçlanmasaydı keşke. Bu akla gelebilecek en son çözümdü.”

“Keşke. Ama Allah’ın dediği oluyor.”

“Evet. Biz biçare kulların elinden pek bir şey gelmiyor.”

“Şimdi…” diyerek durakladı Selim. Gözlerini aradı sevdiği kadının.

“En kısa zamanda evleneceğiz. Hemen yarın başlayacağım nikah işlemlerine.”

“Benim acelem yok. Sen yanımda olduğun sürece de olmayacak. Hem Leman’ın kırkını, elli ikisini yapalım önce. Bu kadar bekledik birkaç ay daha bekleyebiliriz. Zaten evlilik dediğin bir imzadan ibaret. Biz gönül bağı ile evliyiz birbirimizle.”

Selim’in bakışları sevdiğinin gözlerinde soluklandı. Hüzünlü benizlerini birlikte olmanın sıcaklığı yakarken en fazla da aile olmanın saadetine bu kadar yakın olmanın neşesi yayılmıştı her bir zerrelerine. Acıları çok yeniydi elbette. Aynı Mona Lisa’nın yüzü gibi bir yanları buruk acı, diğer yanları güleçti. Her hikâyenin mutlu sonla bitmediğini biliyorlardı artık ama kendilerini Leman’a göre çok daha şanslı hissediyorlardı.

Selim “Benim anlayışlı sevgilim. İşte bu yüzden çok seviyorum seni.” derken dudakları yaklaştı ve bir daha hiç ayrılmamak üzere birleşti.

-S-O-N-

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..