Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Aralık '09

 
Kategori
Öykü
 

Sır- 26.Bölüm

Sır- 26.Bölüm
 

"RESİM:ALINTI"Ben yalnızca seni sevdim. Anlıyor musun seni sevdim. Sen…"


“Tamam canım. Hadi bakalım uzan şimdi.”

Denileni yaptı Leman. Yorganını çekti başına saklanmak istercesine.

Selim uzandı yorganı kaldırdı yavaşça.

“Geçti Leman. Geçti canım. Burada güvendesin. Korkma artık.” diyerek saçlarını şefkatle okşadı. Gülümseme belirdi kızın yüzünde.

“Şimdi… Ben misafirimin yanına gideceğim. Sen de dinleneceksin. Anlaştık mı?”

Başını salladı Leman. Selim kapıyı araladı döndü baktı bir kez karısına.

“Selim… Tuana çok güzel.”

Tebessüm etti Selim.

“Hadi dinlen canım.” diyerek çıktı odadan.

…………….

Tuana öylece kalakalmıştı oturduğu yerde. Gördüklerini özümsemeye çalışıyordu. Bugün yeterince zor bir gündü onun için. Önce hastane ortamı. Hasta olmasan bile hasta eden bir ortam. Hastane kokusu. Yaşadıkları… Kendisiyle mücadelesi. Bebeğini kaybetmek istemeyişi… Vazgeçişi… Selim’in gelişi. Ne kadar da bitkin hissediyordu kendisini. Şimdi ise yabancı olduğu bir evde hiç ummadığı bir manzarayla karşılaşmıştı işte. Aklı karmakarışıktı. Gözleri nemli. Dalıp gitmişti düşüncelerinin yoğunluğunda. Öyle ki Selim’in yanında olduğunu bile fark etmedi uzunca bir süre.

“Tuana, canım iyi misin?”

“Hıh…”

Yanaklarındaki yaşlara dokundu Selim

“Ağlıyorsun.”

Islak gözlerle baktı sevdiği adamın gözlerine. Bakışları neler oluyor kıvamında sorgulayıcıydı.

“Leman… İyi mi?”

“Dinleniyor, uzandı biraz.”

Gözlerini çevirdi Tuana.

“ Leman… Karım… İşte tanıştınız.”

Kalktı Tuana ayağa.

“Beni buraya neden getirdin Selim?”

“Görmeni istedim. Yaşantımı, karımı… Ve… Anlamanı istedim beni.”

“Gördüm.”dedi Tuana iki elini yana açarak.

“Şimdi ne olacak. Ben zaten gideceğim buralardan, söyledim sana. Şimdi bu manzarayı görüp de ne yapmamı istediğini anlamak çok zor.”

“Tuana, sevgilim. Beni bir dinle. Merak ettiğin her şeyi anlatmak istiyorum sana. Aramızda gizli hiçbir şey kalmasın istiyorum.” diyerek ellerini kavradı. Dudaklarına götürerek küçük bir öpücük kondurdu.

“Gel, otur şöyle.” diyerek gözlerinden gözlerini, ellerinden ellerini anlatmadan anlatmaya başladı.

“ Leman, amcamın kızı Tuana. Evliğimiz ise düşündüğün gibi bir evlilik değil. Yengem ölünce amcam başka bir kadınla evlendi. Kendinden daha genç bir kadınla. Kadın güzeldi Allah için ve amcamın başını döndürmüştü. Bir süre sonra amcamı parmağında oynatmaya başladı. Hırslıydı. Paragözdü. Amcamla sevdiği için değil mal varlığı için evlenmişti. Kısa sürede yularları eline almıştı. Amcamın gözü ondan başka bir şey görmüyordu. Zavallı Leman kadının hizmetçisi olmuştu. Bu bir yana kadının ilk evliliğinden bir de oğlu vardı. O hayta bir mizaca sahipti. Hovardaydı, serkeşti. Onlarla yaşamıyordu ama ara sıra uğrayıp yani meteliksiz kaldığında para sızdırmak için gelip birkaç gün kalıp, gidiyordu alacağını aldıktan sonra.” diyerek Tuana’nın gözlerinin içine baktı.Duraksadı kısa bir an için ve sonra anlatmaya devam etti.

“Baybars gelmiş gecenin bir vakti. Amcamla kavga etmiş. İtelemiş kakalamış. Annesi de oğlunun tarafını tutmuş. Bu kadar mal varlığının içinde oğluma vereceğin iki kuruşun hesabını yapıyorsun diye bağırmış. Ölmedin be adam ölmedin diye ana oğul yürümüşler amcamın üzerine. Oracıkta felç gelmiş amcamın sol tarafına. Leman o sıralar on yedi yaşlarında. Lise son sınıfta. Öğretmen olmak istiyor. Umutları olan gencecik bir kız. Babasının durumu onu allak bullak etmiş haliyle. Üvey annesi daha da eziyet etmeye başlamış amcamın durumundan yararlanarak. Baybars’tan hiç mi hiç hoşlanmıyor. Bir gün evden gizlice çıkıp bize gelmiş. Anneme anlatmış yaşadıklarını. Amcamın karısı olacak kadın yok yere abi kardeşi birbirine düşürmüş ve görüşmemizi engel olmuştu. İlişkilerimiz kopuktu o yüzden. Annem çok üzülmüş Leman’ın anlattıklarına. Bana bahsetti babamın tutumundan korktuğu için. Yeni bir dert daha açmak istemiyordu babamın başına.”

Merakla ve sabırla dinliyordu Tuana.

“Her neyse ben o gün ziyaretine gittim amcamın. Konuştuk bana korkularından bahsetti. Leman için endişe ettiğini artık pek fazla yaşamayacağını söyledi. Sık sık gelmemi, meydanı onlara bırakmamı, Leman’ı korumamı. Ben de öyle yaptım. Fakat ne Baybars ne de annesi varlığımdan memnun değillerdi. Yine amcamı ziyarete gittiğim bir gün bir gariplik sezdim. Kapı sonuna kadar açıktı. Birkaç eşya yere saçılmıştı. Evde kimse yok gibiydi. Amcamın yattığı odaya yöneldim. Amcam yatağında yoktu. Ürperdim. Fark ettim ki yerde yatıyordu. Gözleri kan çanağı gibiydi. Yanına koştum hemen.”

Anlatırken o günü yeniden yaşıyordu Selim.

“ Amcacığım… Ne oldu?”

“Selim. Oğlum. Çok kötü şeyler oldu. Beni bırak. Leman’ı bul. Çığlık sesleri duyulmuyor artık. Kızıma ne yaptılar? Leman’ı bul. Samanlıktan geliyordu sesi en son. ”

Fırlayarak çıktı odadan Selim.

“Lemannnn… Lemannn…” diye bağırarak sesine cevap gelmesini bekliyordu Selim. Hiç ses yoktu. Gökyüzünde birkaç kuzgun çığlık çığlığa daireler çiziyordu. Nefes nefese ulaştı samanlığa.

“Lemannn… Benim Selim… Leman burada mısın?”

O an hıçkırık seslerini duydu Selim ve sesin geldiği yöne doğru ilerledi.

Bir top gibi büzüşmüştü Leman olduğu yere. Üstü başı kan içindeydi. Elbiseleri parçalanmıştı. Titriyordu.

“Leman… Canım…” diyerek omzuna dokundu Selim ama kız öyle bir hamleyle geri çekildi ki.

“Korkma Leman benim Selim.”

Kız gözlerini çevirdi sesin geldiği yöne.

“Selim…”

“Ne oldu Leman. Ne yaptılar sana.”

“Selim… Çok kötü… Çok kötü bir şey oldu…”

“Ne oldu bir tanem…”

Yüzü kıpkırmızıydı kızın. Utangaç bakışlarını kaçırdı amcaoğlundan. Parçalanmış elbisesiyle örtmeye çalıştı çıplak vücudunu. Selim dağınık saçlarını geriye doğru itekledi.

“Geçti canım. Artık ben buradayım korkma.”

Leman içini çekerek baktı Selim’e “Artık çok geç .”diyerek bayılıverdi kucağına.

“Leman… Leman… Hay Allah.” diyerek kucakladı kızı ve eve doğru ilerledi. Girişteki sedirin üzerine yatırdı. Hemen bir tülbent buldu ıslattı. Elini yüzünü sildi.

Amcasının “Selim… Selimmm.” diye haykıran sesi ile irkildi. O an amcasını hatırladı. Koşar adımlarla gitti amcasının odasına.

“Leman. Onu buldun mu?”

“Buldum amca.”

“Nasıl kızım? Ne yapmışlar ona?”

“Bilmiyorum amca. Gel seni yatağına yatıralım.”

“Yok, yürüyen arabama oturttur beni. Kızımı görmek istiyorum.”

Denileni yaptı Selim. Amcasını salona götürdü.

“Aman Allah’ım. Kızım. Leman’ım… Canım.”diyerek kızının saçlarını okşadı yaşlı adam.

Yavaş yavaş aralandı Leman’ın gözleri.

“Baba… Baba .” diyerek hıçkırmaya başladı.

“Kızım ne yaptılar sana? Güzel kızım. “

Yutkundu Leman.

“Baybars… Baybars bana tecavüz etti baba. Çok mücadele ettim ama…” diyerek tekrar gözyaşlarına gömüldü Leman.

Sağ elini yüreğinin üzerine götürdü yaşlı adam.

“Amca. İyi misin?”

Evet, anlamında başını salladı adam.

“Leman kızım…”

“Çok mücadele ettim baba, inan çok. Tırmıkla sırtına vurdum. Yara aldı sanırım. Kan vardı gömleğinde. Kaçtım ama… Annesi kollarımı tuttu… Oğlu da eteğimi sıyırdı. Keskin bir bıçak dağladı etimi. Ah… Çok korkunçtu. Canım çok yanıyor. Ölmek istiyorum.”

“Zavallı kızım. Hepsi benim yüzümden. Affet beni Leman. Affet bu acıları yaşamana ben sebep oldum.” diyerek yaşlı gözlerle yeğenine baktı adam.

“Selim. Oğlum… Ben bu dertle çok yaşamam. Leman’ım bu koca dünyada yalnız kalacak. Ona sahip çık oğlum.”

“Tabii amca.”

“Selim… Namusumuz… Onu ancak sen kurtarabilirsin… Leman’ın yüzü yere düşmesin, evlenin oğlum.”

Öylece kalakalmıştı Selim bu cümle ile. Bir yanda çaresiz, perişan, gencecik bir kız öte yanda baba yarısı amcası, yaşlı ve hasta.

“Baba… Selim’den nasıl böyle bir şey istersin?”

Sağlam eliyle yeğeninin elini kavramıştı son gücüyle yaşlı adam.

“Tüm mal varlığımı sana bıraktım oğlum. Zaten bunu öğrenince çıldırdı ana oğul. Bana da kızıma da yapmadıklarını bırakmadılar. Ama… Ben bile bu kadar canice davranacaklarını düşünemezdim. Leman ile evlenmen koşuluyla tüm mal varlığım senin. Bir iş kurarsın kendine. Namusumuz ele avuca düşmez. Soyadımız yerlerde sürünmez. Ha Selim. Söz ver bana. Leman’ın başka kimsesi yok. O soysuzlar kızma daha fazla zarar vermesin. Onu ancak sen koruyabilirsin.” diyerek yalvaran gözlerle merhamet bekliyordu genç yeğeninden.

“Söz ver Selim bana Leman ile evleneceğine söz ver.”

“Söz amca.”deyince Selim derin bir soluk alıp son nefesini vermişti yaşlı adam.

Tuana’nın gözlerinden yaşlar süzülüyordu Selim ile aynı anda.

“Sonra Leman’ı doktora götürdüm. Bedenindeki darp acıları zamanla iyileşti ama ruhunda açılan yara yıllar sonra bile iyileşmedi Tuana. Hep o karabasanla yaşıyor. Korku içinde.”

“Zavallı kız. Yaşadıkları korkunç bir şey. İnanılacak gibi değil.”

“Öyle. Sonra evlendik ailemin tüm itirazlarına karşı. Babam Leman’ı istemedi. Suçluydu onun nazarında. Bizden başka kimsesi yoktu. Amcama söz vermiştim. Mirasını bana bırakmasaydı da evlenirdim Leman ile. Onu ortalıkta tek başına, çaresizce bırakamazdım. Yakışmazdı bana. Babam mirası da duyunca benim çıkarlarım için bu işe kalkıştığımı düşünüp evlatlıktan ret etti beni. Memlekette kalamazdık artık. İstanbul’a geldik birlikte. Amcamın bıraktığı mirasla iş yerimi kurdum. Yeni bir hayata başladık geçmişi unutup. Biz kâğıt üzerinde evliydik… Leman asla karım olmadı. Amcamın kızıydı, hepsi bu. Korunmaya muhtaç ve hasta.”

“Peki… Baybars ve o kadın…”

“Polise gittik elbette. Çok aradılar bulamadılar. Bir gün gazetede bir kaza haberi gördüm. İkisi de layığını bulmuştu. Arabada sıkışa sıkışa can vermişlerdi. Gördüğü kâbuslar biter belki, yaşadığı acı azalır diye Leman’a da gösterdim gazeteyi. Ama Leman o günden sonra bir daha iflah olmadı. Yaşadığı o kâbus dolu günleri unutamadı.” derken ellerini Tuana’nın ellerinden çekti Selim ve gözlerini kuruladı.

“Artık her şeyi öğrendin Tuana. Leman ile senin düşündüğün anlamda karı koca ilişkimiz yok. Biz can yoldaşıyız. Kader kurbanıyız. Ben… Ben yalnızca seni sevdim. Anlıyor musun seni sevdim. Sen… Allah katında karımsın benim.” dedi yumuşak bir ses tonu ile.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..