Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '10

 
Kategori
Öykü
 

SIR- 30. Bölüm

SIR- 30. Bölüm
 

"RESİM:ALINTI"Buz gibi rüzgârlar esti, ikisinin de yüzünü yaladı geçti ayaz."


Gece mavisi tafta kumaştan bir elbise giymişti Elif. Kıvırcık saçlarını ensesinde dağınık bir şekilde toplamıştı.

“ Ben hazırım aşkım.” diye seslenerek çıktı odadan.

Harun’un gözleri odaklanmıştı kızın gözlerine.

“Nasıl olmuşum” diyerek döndü Elif kendi ekseni etrafında.

Kuvvetli bir ıslık belirdi Harun’un dudaklarında.

“Harika.”

Gülerken gözleri kısılıyor bir çizgi haline bürünüyordu Elif’in. Yaklaştı Harun. Kızı kendine çekerek kollarının arasına alıverdi.

“Oldukça baştan çıkartıcı görünüyorsun sevgilim acaba diyorum yemeği ertelesek mi?”

“Hımm. Niyeti bozdun sanırım ama kutlama yemeğimden asla vazgeçmem.”

“Anlaşıldı.” diyerek küçük bir buse kondurdu Harun kızın dudak kıvrımına.

“Hadi gidelim o zaman.”diyerek elini uzattı.

Uzanan eli tuttu Elif. Çıktılar.

Seyredecek hiçbir şey yoktu televizyonda. Sıkıldı Tuana, kapattı televizyonu. Kalktı yerinden. Mutfağa ilerledi. Bir bardak süt doldurdu kendine. Geri döndü. Okumakta olduğu kitabı aldı. Okumaya çalıştı ama aklı Selim de idi. Konsantre olamadı bir türlü. Sütünü içti ve erkenden yatağa girdi, uyuyamayacağını bile bile.

“Ev ne kadar sessiz değil mi Yaren?” diye sordu Halide.

“Öyle.”diyerek duraksadı Yaren okumakta olduğu kitaptan başını kaldırarak.

“Bugün ne kadar sakindi Leman Hanım.”

“Pamuk gibiydi valla. Keşke hep öyle olsa.”

“Keşke.”

“Selim Bey ile ilk kez çıktılar. Ne çok yakışıyorlar birbirlerine.”

“Leman Hanım iyileşirse… Her şey daha güzel olacak hiç şüphesiz ki…”


“İnşallah… Ben çok korkuyorum Leman Hanım’ın o deli hallerinden.”

“Sus Halide hatırlatma ne olur.”

“Tamam. Tamam. Ev bize kaldı. Tadını çıkaralım değil mi?”

Kırmızı, mor, mavi, yeşil, sarı ışık huzmelerinin oluşturduğu renk cümbüşü bambaşka bir atmosfer yaratıyordu mekânda. Öyle bir ortam vardı ki içmeden de sarhoş olabilir, başı dönebilirdi insanın. Arada bir havaya kalkan ve birbiriyle tokuşturulan şarap kristal kadehler göze çarpıyordu. Enstrümantal müzik ise damarlarda dolaşan kan gibi aheste akıyordu kulaklardan yüreklere.

“Dans edelim mi aşkım?” diye sordu Harun hayran hayran seyrettiği güzellikten gözlerini ayırarak.


“Hiç sormayacaksın sandım.”dedi dudaklarındaki kocaman tebessümle Elif.


“Eee… Hadi o zaman.”


Pisteki yerlerini aldılar. Birbirine yakın şekilde dans ediyorlardı. Aşk sözcükleri fısıldıyordu Harun sevdiği kadının kulağına. Gözlerini kapatıp başını sevdiği adamın omzuna yaslamıştı Elif. Müziğin durması ile açtı gözlerini ve tam o sırada gördü Selim’i ve yanındaki çok güzel kadını. Şaşkınlıkla bakakaldı. Selim ile Leman çevreleriyle bağlarını koparmışçasına sohbete dalmışlardı. Kimseyi görecek halleri yoktu. Leman yıllardan beri ilk kez bir eğlence mekânında hem de sevdiği adamla baş başa olmanın tadını çıkarıyordu. Selim ise kızın kendini toparlamaya başlamasının mutluluğu içindeydi. Eğer Leman daha da iyileşirse durumu anlatırdı ve boşanmak istediğini söyleyebilirdi. O zaman anlardı Leman. İçi huzurla dolardı Selim’in de.


“Elif. Canım. Nereye bakıyorsun?”


“Harun… Bak Selim.” demesiyle aynı yöne bakmaya başladılar.


“Yanındaki hanımı tanıyor musun?”


Başını iki yana salladı Harun.


“Daha önce hiç görmedim. Belki bir iş görüşmesidir.”


“Yapma Harun. Gecenin bu saatinde böyle bir mekânda ne iş görüşmesi. Hem baksana ne kadar da samimi görünüyorlar.”der demez uzanıp elini tuttuğunu gördüler Selim’in o kadının.


“Tuana.”diye fısıldadı Elif. Yüzünün yumuşak hatları bir anda gerilmişti.


“Gel yanlarına gidelim.”


“Boş ver aşkım.”


“Çok merak ettim ama Harun. Hadi gel.”


Ne yaparsa yapsın uyku tutmuyordu bu gece Tuana’yı. Kalktı yerinden. Pencereye doğru ilerledi. Açtı camı. Derin derin nefes aldı. Yüreği sıkışıyordu nedenini bilmediği halde. Bu gece Selim’in yanında olmasına o kadar çok ihtiyaç duyuyordu ki. Ürperdi gecenin ayazında. Kapadı camı. Dışarıyı seyretmeye başladı.

“İyi geceler.” dedi Elif.


Şaşırma sırası Selim dedi bu kez.


“Merhaba Harun, Elif. Ne zaman geldiniz? Hiç görmedim sizi.”


“Evlilik kararımızı kutlamak için…”diyordu ki Harun. Cümlesini tamamlamasına dayanamayarak atladı Elif.


“Dans ediyorduk ve sizi fark ettik bir anda. Bu güzel hanımla tanıştırmayacak mısın bizi Selim?”


Hafifçe kalktı Leman.


“Leman ben. Eşiyim Selim’in.”


Harun ile göz göze geldi Elif. Kanının çekildiğini hissetti. Kanı çekilen tek kişi elbetteki Elif ya da Harun değildi. En az Selim de onlar kadar huzursuz olmuştu bu karşılaşmadan hele hele Leman’ın kendisini eşiyim diye tanıştırması fena halde canını sıkmıştı.

Tutukluğunu atlatınca “Çok memnun oldum.”diyerek uzattı elini Elif.


“Oturmaz mıydınız ?” diye sordu Selim.


“Teşekkürler.”diyerek atıldı Elif.


“Bu gece baş başa olmak istiyoruz nasıl olsa yarın akşam hep birlikte kutlayacağız aldığımız kararı. Sen, Tuana, ben ve Harun.” diyerek de bir anlamda içini boşaltırken imada bulunmayı da eksik etmedi.

Mesaj tam da Elif’in istediği gibi hedefe ulaşmıştı. Bu cümlenin özellikle söylendiğini, kızın özellikle “Tuana” derken ağzının içinde ezdiği bu ismi hissetmişti Selim. Bu geceden Tuana’ya bahsetme dese olmayacaktı. Susmayı tercih etti ama tüm neşesi kaçmıştı. Elif’in öfkesi korkutmuştu genç adamı Tuana’nın, Leman’ın varlığından haberdar olması bile buna engel olamamıştı.


“Hadi iyi eğlenceler size.” diyerek uzaklaşırken çift bu gecenin iki taraf içinde eğlenceli olmayacağını biliyorlardı.


“Ne oldu Selim? Yüzün değişti.” diye sordu Leman.


“Hiç. Kalkalım mı artık? Geç oldu.”


“Yarın akşam neyi kutlayacaksınız?”


“Evlilik kararı aldılar da onu.”


“Peki… Tuana… O da mı gelecek?”


Selim öylece baktı Leman’a neyi öğrenmek istediğini anlamaya çalışır gibi.


“Tuana… O gün bize gelen kız değil mi?”


“Evet.” diye cevapladı Selim kısaca ve ayağa kalktı.


“Hadi bakalım gitme vakti.”


Selim’in koluna girdi Leman ve salınarak ilerledi Elif ve Harun’un manalı bakışları arasında.

Geceliğini giymiş, saçlarındaki tokaları çıkarıp saçlarını fırçalıyordu aynanın önünde Elif.


“Aklım almıyor Harun. Nasıl yapar bunu Tuana’ya. Hem karısını saklıyor diyordun. Ya ne güzel bir kadın! Selim… Acaba… Tuana’yla dalga mı geçiyor. Tuana bebeğini aldırmamakla hata mı etti?”


“Sen bu konuya karışmayacaksın Elif. Lütfen. Zaten yeterince burnumuzu soktuk. Bırakalım ne yaşayacaklarsa kendileri yaşasın. Söz ver bana.”


“Hadi yatalım aşkım.”


“Söz ver Elif.”


“Tamam.” diyerek yatağa girdi Elif.

Sabaha karşı uyumuştu ancak Tuana. Gün aydınlanıp da güneş ışığı yüzüne düştüğünde açtı gözlerini. Kırpıştırdı sonra. Başında sancılı bir ağırlık hissetti. Dinlenememişti. Saate baktı. Daha çok erkendi ve uyku ağır basıyordu. Kapadı gözlerini tekrar ve bıraktı bedenini uykunun sıcak kollarına.

Sabaha kadar uyuyamayan tek kişi Tuana değildi. Selim de neredeyse hiç gözünü kırpmamıştı. Keşke açık açık söyleseydim Tuana’ya Leman’ı dışarı çıkarmak zorunda kaldığımı ama söyleyemedim işte. Kendisiyle yiyeceğimiz yemeği ertelediğim için ona önem vermediğimi düşünmesini istemedim çünkü düşünceleri dolaşıyordu beyninin içinde. Alelacele aldığı duşun ardından hemen giyinerek indi aşağıya.


“Kahvaltı hazır Selim Bey.”


“Çıkıyorum Halide. Acelem var.”


“Bir şey yemeden mi gideceksiniz?”


“ Atıştırırım yolda bir şeyler. Toplantım var.”


“Peki. İyi günler efendim.”dedikten sonra benzi atmış adamın araksından endişeyle baktı bir süre Halide ve bakışlarını yukarı tarafa çevirdi Leman’dan kaynaklandığını düşünerek.

Aradan yarım saat kadar ya geçmişti ya da geçmemiş.

Geceliğinin üzerine sabahlığını geçirerek aşağı inmişti Leman. Bu saatte kalktığı pek görünmezdi aslında. Zaten gece boyunca kâbuslarla boğuştuğu için sabaha karşı ancak uykuya geçerdi. O yüzden da neredeyse öğle saatlerine kadar uyurdu. Ama son iki günde bir başkalık yerleşmişti kadının çehresine. Kendinden beklenmeyecek davranışlar sergiliyordu ve tabii evdeki herkesi şaşırtmayı başarıyordu.


“Selim Bey uyandı mı?”diye sordu kahvaltı sofrasına yerleşirken.


“Selim Bey erkenden çıktı Leman Hanım.” diye cevaplarken Halide, beyin aksine hanımın böylesine sakin olmasına da şaşırmıştı doğrusu.


“Ya.” dedi üzüntülü bir şekilde.


“Ne yemek istersiniz?”


“Sade bir kahve ve su böreğinden bir dilim.”


“Tabii efendim.”


Kapının aralanmasıyla başını kaldırdı evraklardan Harun.


“Günaydın Selim.”


“Günaydın.”


“Geç kalacaksın diye korktum. Geç saatlere kadar dışarıda olunca.”


“Ne demek istiyorsun Harun. Açık konuş.”derken sesi yükselmişti Selim’in. Gece boyunca hissettiği gerginliğin acısını arkadaşından çıkarırsa rahatlayacaktı sanki.


Sesini yükseltmişti Selim ama anında pişman da olmuştu. Zaten Harun da pek üstünde durmamıştı. Soğukkanlılığını koruyarak fincanındaki kahvesinden bir yudum aldı ve konuşmaya başladı.


“Peki…” dedi Harun soru sorarcasına.


“ Yıllardır karını saklıyorsun. Ben de çirkin, acuze bir şey sanmıştım. Ama… Çok güzel bir hanım.”


“Yani…”


“Yani Tuana ne olacak?”diye sordu Harun biraz da Elif’in etkisinde kalarak. Nişanlısına bu konuya karışmamasını söylerken kendisini tutamamıştı işte.


“Yakın arkadaşım olman sana beni yargılama hakkı vermez Harun. Bilmediğin şeyler hakkında da yorum yapma. Elif’ e de söyle ağzını sıkı tutsun.”


“Hiçbir şey söylemeyecek söz verdirttim ama.”


“Yeter ama Harun.” derken buz gibi rüzgârlar esti, ikisinin de yüzünü yaladı geçti ayaz.


“Son bir şey… Neden saklıyorsun ki nasıl olsa Tuana evli olduğunu biliyor artık.”


Toplantı başlamak üzere. Salona geçelim.” dedi hiddetle Selim ve hızla çıktı odadan.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..