Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ekim '09

 
Kategori
Öykü
 

Sır-14.bölüm

Sır-14.bölüm
 

"RESİM:ALINTI"“ Neden? Neden gittin? Bir nedeni olmalı…”


Yine Tuana’nın oturduğu apartmanın önüne götürmüştü Onu ayakları. Başını kaldırdı belki bir ışık görebilirim diye sevdiği kadının penceresinde. Ama karanlıktı, kapkaranlıktı pencere.

“Nerdesin sevgilim nerde olabilirsin?” diye mırıldandı Selim.

Tuanası yoktu biliyordu. Ama burada kalırsa eğer sanki Ona yakınmış gibi hissedecekti kendini. Arabasını park etti evin tam da karşısına. Gözlerini çaresizce dikti o pencereye. Perde açılsa, açılsa da bakıverse camdan dışarıya diye düşünmeden edemiyordu Selim. Ama boşunaydı bu bekleyiş. Buna inanmak istemese de boşunaydı. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Selim’in yorgun bedeni uykuya teslim olmuştu.

Akşam olmak üzereydi. Tuana’yı görüyordu şimdi. Uzanıyordu Ona.

“Hiç gitmedin değil mi sevgilim?”diyordu.

Gülümsüyor ama cevap vermiyordu kız.

Elini tutuyordu sevdiği adamın uzanıp. Kadının sıcaklığı tüm bedenine yayılıyordu Selim’in.

“O kadar sıcaksın ki gitmiş olamazsın.” diye mırıldanıyordu genç adam.

İlerliyorlardı kumsalda… Ve oturuveriyorlardı sonra güneşin batışını izlemek için oldukları yere.

“Bu anı çok seviyorum.” diyordu Tuana. Başını omzuna yaslıyordu Onun.

Sarmalıyordu Selim.

“Foça’da başkadır gün batımı.”

“Foça… Benim için bambaşka yeri.” diyordu.

“Senin olduğun yer… Seninle doğduğum yer…” ve kalkıyordu adamın yanından. Bir iki adım derken el sallıyordu ve kayboluyordu gözden. Sesleniyor, koşuyordu ardından Selim. Sağına bakıyordu yok, soluna bakıyordu yok. Arkasını dönüyordu, yoktu Tuanası. Avazı çıktığı kadar bağırıyordu.

“Tuanaa… Tuanaaa… Gitmmee… Geri dönn… Senniii çok seviyorum.. Sensiz yapamammm..”

Gözlerinde yaşlar birikiyordu genç adamın sevdiğinin ardından. Elleri ile gözlerini kuruluyordu…

Neredeyse gün ağarmak üzereydi. Gün ışığı genç adamın yüzüne düştüğünde kıpırdandı. Gözlerini ovaladı eliyle, kırpıştırdı, araladı. Nerede olduğunu anlamaya çalıştı bir süre. Foça’da o kumsalda değildi. Arabasındaydı hala. Tuana’nın oturduğu apartmanın tam da karşısında. Yavaşça doğruldu. Her yanı uyuşmuştu. Toparlamaya çalıştı kendini. Tekrar ovuşturdu gözlerini. Rüyaymış dedi kendi kendine.

“Ne kadar da sahiciydi. Ne kadar da yakındı bana. Nasıl oldu da anlayamadım, gitmesine izin verebildim.” diye düşünerek indi arabadan. Başını kaldırdı baktı o pencereye. Sımsıkı kapalıydı perdeler. Tuana kapamıştı perdelerini. Çaresizce bindi arabasına Selim. Gaza bastı. Tabii ya dedi sonra… Foça… Foça nasıl oldu da düşünemedim. Tuana Foça’ya gitmiş olmalı. Yok canım ne işi var orada. Hem mevsimi de değil. Ama nereye gidecek bu kız. Denemeye değer. İstanbul'da kalıp içim içimi yiyeceğine gitmekte yarar var.

Şimdi bir umudu vardı Selim’in daha da bastı gaza.

……………………………

Selim’in rüyasına giren kumsalda bu kez sevdiği adamla değil ama ondan bir parça ile yürüyordu Tuana. Düşünmek için kaçıp gelmişti buraya. Hayat çok üstüne gelmişti bir anda. Bebeğini öğrendiği, mutluluktan havalara utçuğu o gün aynı zamanda sevdiği adamın evli olduğunu öğrendiği için bir kâbusa dönüşmüştü her şey.

“Güzel Foça… Her köşene Selim’i saklamış gibisin. Nereye baksam Onu görüyorum. Buraya onu unutmaya geldim biraz da ama bu çok güç. Onu unutmak zor. İmkânsız benim için…” diyerek elini karnının üzerinde dolandırdı. Gözleri buğulanmıştı kumsalda el ele yürüyen o çifti görünce.

“Bebeğim… Canım… Şimdilik sen varsın yanımda. Belki de senden de vazgeçmek zorunda kalacağım. İki kayıp. Ben nasıl dayanacağım buna.” diyerek gözlerini gökyüzüne çevirdi.

“ Allah’ım derdi veren sensin… Dermanımı da ver… Bana dayanma gücü ver.”
…………………

Uzandı radyoyu açtı Selim. Tuana’nın sesi ile irkildi direksiyonda. Burada mıydı Tuana, dönmüş müydü? Kulak kabarttı. Tuana’nın son programıydı bu. Tekrar yapıyordu radyo. Çok istek aldığını söylüyordu Neşe’nin sesi.

“Tuanam… Kaçmak var mı? Bak yol boyunca benimlesin. Beraber gidiyoruz Foça’ya .”

Sevdiğinin sesini duymak bir anda enerji vermişti sanki Ona.

……………………

Otele geri dönmüştü Tuana. İçi içini yiyordu. Selim ne yapıyordu şimdi. Ankara’da toplantıda olmalıydı bu saatlerde. Acaba hissetmiş olabilir miydi içinde kopan fırtınaları. Yok olmak istediğini. Yok canım nereden anlayacak ki şimdi Onun işi başından aşkın. Hem karısı var. Onu da düşünüyordur. Ondan kaçsa da Tuana haber alabilmek için yanıp tutuşuyordu. Otel odasındaki telefona baktı bir süre. Sonra Elif’in numarasını tuşladı.

“Alo.” diye açtı kız telefonunu.

“Elif merhaba… Benim Tuana…”

“Canım… Nasılsın?”

“İyiyim.”dedi Tuana buna kendi de inanmayarak.

“Görüştünüz mü Selim ile?”

“Selim.”

“Dün İstanbul’a döndü O. Daha fazla tutamadık burada.”

“Ya…”

“Görüşmediniz mi? Gelmedi mi sana?”

“Ben… Ben İstanbul’da değilim Elif…”

“İstanbul’da değil misin? Nerdesin Tuana?”

“ Nerde miyim? Bilmesen daha iyi Elif. Sen nasılsın? Harun ile yolunda mı her şey?”

…………………………

Radyodaki o çok sevdiği sese odaklanmıştı Selim. Bir de Onu Foça’ya götürecek yola.

“Her gidişin bir dönüşü vardır bilmez misin sevdiğim. Gitmek bazen ne kadar zordur… Gitmek zorunda kalırsın ve bağlanır ağzın dilin… Konuşamaz olursun… Sarılamazsın son bir kez vedalaşmak için… Susmak zorunda kalmak ne kadar zordur… Boğazında düğümlenir kelimeler… İsyan edip dökülmek ister ortaya cümleler… Susarsın…”

“Ah Tuana… Gidecektin değil mi? Planlamıştın bunu. Bu son radyo programın bir vedaydı aslında. Ben anlamadım, gerçi bir şeyler olduğunu sezdim lakin adlandıramadım… Şimdi anlıyorum. Sensiz kalmanın ne demek olduğunu çok iyi anlıyorum. Sen bilmiyorsun sensiz yapamayacağımı. Sana nasıl derinden bağlı olduğumu. Ne çok sevdiğimi seni. Bilsen… Yine de gider miydin can damlam?” derken yanaklarının ıslandığını fark etti Selim. Allak bullak olmuştu işte. Bu halde araba kullanamayacağını hissettiği için durdu sağa yanaşıp.

“ Neden? Neden gittin? Bir nedeni olmalı…” dedi uzaklara bakıp bakıp.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..