Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Kasım '09

 
Kategori
Öykü
 

Sır-20.Bölüm

Sır-20.Bölüm
 

RESİM:ALINTI"“Bitti Selim. Aramızdaki her şey bitti artık.”


Selim kalktı yerinden…

“Allah kahretsin… Kahretsin…” diye homurdandı.

Çaresizce dolaştı odanın içinde. Tuana’nın evli olduğunu öğrenme ihtimalinin olup olamayacağını sorguladı düşüncelerinde.

“Keşke ona başından her şeyi anlatmış olsaydım o zaman içinde bulunduğum durumu anlardı ama o zaman da dönüp arkasına giderdi. Biliyor olmalı kesinlikle öğrendi ve evlilik teklifim, içindeki isyanı tetikledi. Eğer onu çok iyi tanıyorsam Tuana kesinlikle öğrendi durumu… Yoksa durduk yere böyle bir program… Yapmazdı. Canım benim ne kadar acı çekiyor. Ben ne hayvan bir herifim. Nasıl bu kadar canını yakabildim benim için böylesine değerli olan bir insanın. Söylediklerinin her kelimesi ne kadarda hazindi. Ne kadar da üzgündü. Bir o kadar da beni kırmamak adına ne kadar dikkatliydi.” diyerek derin bir iç çekti. Çok doğru adımlar atması gerektiğini biliyordu Tuana’yı sonsuza kadar kaybetmemek için. İçinde bulundukları durum oldukça hassastı.

“Tuanam seni o kadar çok seviyorum ki…”diye mırıldandı.

“Sensiz yaşayamam ben… Hayatımın sonuna kadar seninle olmak, beraber yaşlanmak istiyorum.” diyerek paltosunu aldı ve çıktı odasından. Merdivenleri hızla inerken gizli bir el omzuna dokundu ve bir şey durdurdu onu. Geri döndü. Leman’ın odasının kapısını araladı. Ay ışığının vurduğu soluk benzini seçmeye çalıştı karanlıkta.

“Her şey yolunda görünüyor. Bu gece sakin.” diye geçti aklından ve odadan çıkarak yoluna devam etti.

……………..

Tuana pencerenin önünde bekliyordu sevdiğini. Bu gece geleceğinden çok emindi. Çok iyi tanıyordu çünkü sevdiğini. Sesinin tonundan anlardı Selim ne hissettiğin, nasıl olduğunu. Bilirdi Tuana.

“Ya gelmezse… Ya bu seferde O kaçarsa benden… Öyle ya nasıl açıklayacak ki bu durumu… Açıklayabilseydi en başından anlatırdı zaten olup biteni. Gelmeyecek… Saat çok geç oldu.” diye düşünerek pencereden çekildi Tuana. Kendini çok yorgun hissediyordu. Zaten radyo programı yeterince yormuştu Onu. Üstüne üstlük beklediği de gelmeyince iyice umutsuzluğa kapılmıştı. Tüm enerjisinin tükendiğini hissediyordu. Elini karnının üzerinde gezdirdi bebeğinden medet umarcasına.

“Gelmesin zaten. Onunla ne konuşacağımı bile bilmiyorum. Ama biliyor musun ağzından dökülecekleri duymak için de can atıyorum.”diyerek duraladı kız.

“Duymak istiyor muyum gerçekten? Günlerdir kendimi hazırlamaya çalıştığım bu şey. Onun evli olduğu. Bunu duymaya hazır mıyım?”diyerek elleriyle kulaklarını tıkadı.

“Hazır değilim. Duymak istemiyorum. Ama böyle yaşamak da istemiyorum. Benim aradan çekilmem en doğrusu. Artık bundan eminim. Ben sağlam durmalıyım. Selim beni unutup karınsa dönmeli. Evet dönmeli. Zaten Onsuz yaşayan benim. Hiçbir istediğimde yanımda değil. O istediğinde ben Onu görebiliyorum. Hayatıma bir yön vermeliyim. Bunu kendim için yapmalıyım.” diye düşünürken kapının zili ile düşüncelerinden sıyrıldı.

“Geldi galiba… Aman Allah’ım. Ne yapacağım şimdi?” diyerek fırladı yerinden. Gözünü kapının üzerindeki dürbüne yerleştirdi. Selim’di. Beklediği kapının hemen arkasında duruyordu. Kapıyı açmakla açmamak arasında gitti geldi. Bir daha çalındı kapı. Titredi kız. Gözleri yan duvardaki aynaya ilişti. Saçlarını düzeltti. Üstüne başına çeki düzen verdi. Ne olursa olsun sevdiğine hoş görünmekti derdi. Ve açtı kapıyı.

Karşısındaki adam da şaşalamıştı kapı açılınca. İkisi de söyleyecek tek kelime bulamıyordu sanki.

“Tuana… İçeri almayacak mısın beni?” diyebildi Selim.

Tuana kenara çekildi. İçeri girdi genç adam. Hava buram buram gerginlik kokuyordu.

“Seni beklemiyordum.” demeye çalışırken Tuana “Neler oluyor Tauna?” diye soruverdi Selim. İkisinin cümleleri birbirinin üzerine düşmüştü.

Tuana soluklandı.

“Sen söyle Selim. Neler oluyor?”

Ne söyleyebileceğini hala bilmiyordu Selim.

“Radyo programın…”

Gözlerini kaçırmadı Tuana. Bilhassa konuşurken gözlerinin içine bakmak istiyordu. Bu sefer yalan olmasın diye hayatlarında.

“ Tuana ben…”

“ Evlisin değil mi Selim?

Kaçacak bir yer aradı Selim. Bulamadı.

“Evet…” diyebildi yüzünü pencereye dönerken.

Son ana kadar doğru olmaması umudunu taşıyordu kız içinde. Evet, kelimesi hiç bu kadar canını yakmamıştı. Sarsıldı derinden. Ama bu iş bu gece çözümlenmeliydi.

“ Selim…” dedi kız sesinin çıkıp çıkmadığından emin olmayarak.

“Lütfen döner misin? Yüzünü görmek istiyorum.”

Kıpırdamadı genç adam.

“Lütfen Selim.”

Döndü.

“Tuana ben…”

“Neden Selim neden bana yalan söyledin?”

“Yalan söylemedim.”

“Haklısın yalan söylemedin. Aslında hiçbir şey söylemedin. Hayatımı yalana çeviren gerçeği sakladın sadece.”

“Hiçbir şey bilmiyorsun Tuana.”

“Haklısın bilmiyorum. Ama başka birinden duyacağıma gerçeği senden duymayı tercih ederdim.”

“Nasıl öğrendin?”

“Bunun ne önemi var.” diyerek adamın gözlerinin derinliklerine baktı. Hüznü, üzüntüyü gördü.

“Hiç bir şey sonsuza kadar saklı kalmaz Selim. Sen bunu hesap etmedin. Beni kandırdın. Aptal yerine koydun.”

“Hayır, bunlar doğru değil. Ben seni çok sevdim. Hem de çok… Ve çok seviyorum.” diyerek uzandı yanağına doğru. Çevik bir hamleyle geri çekildi kız.

“Sevdiğini biliyorum. Bundan bir an için bile kuşku duymadım… Ve sende biliyorsun ki ben de seni çok seviyorum hatta canımdan bile çok.”

Selim bu sefer kızın geri çekilmesine izin vermeyerek sarılıverdi ona. Tuana onun kokusunu, onun sıcaklığını çok özlediğini hissetti. Bu kısa anın tadını çıkarmak istedi. Biliyordu ki bu son konuşmalarıydı.

“Sevgilim… Can damlam…” diyerek saçlarını okşadı kızın.

Geri çekildi Tuana. Ararlına buz dağları girmişti sanki.

“Bana ne zaman söyleyecektin Selim? Ya da şöyle sorayım. Söyleyecek miydin?

“Tuana…”

Titreyen parmaklarını adamın dudaklarının üzerine bastırdı Tauna.

“Artık hiçbir şey bilmek istemiyorum. Anlatma. Karşımda kıvranmanı da istemiyorum. Ve beni üzmemek için yalan söylemeni de.”

“Sana asla yalan söylemedim ben. Yaşadıklarımız senin söylediğin gibi yalan değildi. Aksine o kadar gerçekti ki…”

“Hııh… Bana evlenme teklif ettin bunun gerçekleşemeyeceğini bildiğin halde. Üzülme diye cevaplamadım. Ya kabul etseydim beni oyalamak için başka ne yalan söyleyecektin. Sonra bu yüzüğü verdin. En çok bu canımı yakıyor beni aptal yerine koyman.”

“Canım benim.” diye sarmaladı bir kez daha Selim.

“Seni ne çok üzmüşüm. Bu kadar çok severken ne kadar zarar vermişim. Artık her şeyi bilmelisin. Gel otur şöyle.”

Başını iki yana salladı Tuana.

“Ben hiçbir şey dinlemek istemiyorum Selim. Sadece… Sadece karın güzel mi?”

“Yapma Tauna. Kendine eziyet etme ne olur. Sen benim için dünyalar güzelisin. Sevdiğimsin. Canımdan ötesin.”

“Lütfen Selim, böyle cümleler kurma. Seni sorgulamak istemiyorum. Pişman değilim seninle yaşadığım hiçbir şeyden. Yaşamayı ben seçtim. Ama artık bu gerçekle yaşamak istemiyorum. Hayatıma yön vermek istiyorum. Artık görüşmeyelim.”

“Ne… Nasıl… Hiçbir şey anlamadım…”

“Bitti Selim. Aramızdaki her şey bitti artık.”

“Bunu yapamazsın.”

“Buna mecburuz, anlamıyor musun? Birbirimizi ne kadar çok seversek sevelim olmaz. Yürütemeyiz. Ben yuva yıkan bir kadın olmak istemiyorum. İhtiyacım olduğunda yanımda olmanı isteyemiyorum bile senden. Senin uygun gördüğün saatlerde görebiliyorum seni. Bana verdiğin yüzüğü bile takamıyorum soranlara açıklayamayacağım için.”diyerek parmağındaki yüzüğü çıkardı ve Selim’in avucuna bırakıverdi Tuana.

“ Beni sevdiğini söylüyorsun ya o zaman bu kararıma saygı duy lütfen. Bir daha beni arama. Karşıma çıkma.”

“Ne olursun bunu isteme benden. Sensiz nefes alamam ben. Seni görmeden yapamam.” derken buğuluydu Selim’in gözleri.

“Öğrendiğimde kaçtım gittim. Foça’ya… Biliyorsun. Dönmemek üzere gitmiştim. Ama yapamadım. Seninle geri döndüm. Kendimi sınadım. Hiç duymamış gibi yapmayı denedim. Çok düşündüm Selim çok… Ve anladım ki bizim aşkımız imkânsız. İşte bu yüzden ayrılmamız gerekiyor.”

“Sana her şeyi anlatayım diyorum dinlemiyorsun. Bu kararını kabul edemem sen de beni anla. Şimdilik sana bir gelecek vaat edemiyorum belki ama eninde sonunda benim karım olacaksın Can damlam…”

“Hayır Selim. Senin karın olmayacağım. Söyledim yuva yıkan biri olamam ben. Ah olamam. Başka bir kadının mutsuzluğunun üzerine mutlu olamam.”

“Bizim evliliğimiz…”

“Zorlama Selim. Bu sefer olmaz. Anla artık. Kader daha güçlüymüş senden ve benden. Önüne geçilmezmiş kaderin. Geçemedik. Sevdik… Yenildik... Esir olduk kadere... Bize vakitsiz sunduğu bu aşka tutsak olduk. Yürümeyeceğini bile bile... Yasak olduğunu bile bile… Biz de yedik o yasak meyveyi… Teslim olduk…”derken gözyaşları sel olmuş boşanıyordu kızın gözpınarlarından.

“Bu sevgiden hayır gelmeyecek ikimizi de. Görmüyor musun? Görmek istemiyor musun? Sonu yok bu aşkın. Çıkmaz bir sokak da çabalıyoruz yolumuzu bulmak için, nafile. Sonu yok bu yolun. Bir geleceğimiz yok bizim.”

“Hayır, aşkım gelecek günler bizi bekliyor. Mutlu günler… Sen, ben ve çocuklarımız.”

“Tuana karnındaki bebeği hatırladı acıyla. Bir an için ağzından kaçıracak gibi oldu ama çabuk toparlandı.

“Tek başıma yaşamak istiyorum artık her anı bir ömre bedel olan sevdamızı. Artık git… Git ne olur.”

“Sen ciddisin.”

Başını salladı kız evet anlamında.

“Anladım sevgilim. Ama izin ver bu geceyi birlikte geçirelim.”

“Olmaz Selim. Çok istememe rağmen olmaz. Böyle devam edersen ikimiz içinde ayrılık daha zor olur. Git artık.”

Son bir kez çekti kızı kendine ve sarmaladı. Öptü, kokladı ve çekti bedenini. Gözlerine baktı merhamet dilenerek. “Gitme kal.”demesini bekledi. Ama gözlerini kaçırdı Tuana. Çıktı gitti Selim kolay olmasa da.

Olduğu yere çöktü Tuana gözyaşları içinde.

“İlk ayrılan biz değiliz. Son da olmayacağız. Biliyorum hiç kolay olmayacak ama buna katlanmak zorundayım.” diye kekelerken üzüntüden kahroluyordu Tuana.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..