Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Nisan '10

 
Kategori
Öykü
 

Sır 47. bölüm

Sır 47. bölüm
 

“Yeter bu kadar şımarıklık. Daha ne kadar hasta numarası yapacaksın. Yorulmadın mı?” RESİM:ALINTI


“Tehlike geçti Selim Bey. Artık rahat nefes alabilirsiniz. Tuana Hanım hayata tutunmayı seçti.” diyerek omzuna dostça dokundu doktor.

“Lütfen yanına gitmeme izin verin. Onunla konuşayım. Burada, yanında olduğumu bilsin. Bir yerde okumuştum ve bu…”

“Tamam, tamam… Daha fazla yormayın kendinizi. Arkadaşlar yardımcı olsun size. Gerekli kıyafetleri giyin. Sadece on dakika.”

“Çok teşekkür ederim çok.”

………………….

“Allah Selim Bey’e kuvvet versin. Nasıl tahammül ediyor bu kadına.”diye söylenerek iniyordu Sedat merdivenleri. Behzat da peşinden.

“Leman Hanım hasta, siz onun kusuruna bakmayın. Saati saatine uymuyor. Siz yeniden hazırlayın evrakları, bırakın. Ben yardımcı olmaya çalışayım.”

Şirkette de halletmem gereken dünya kadar iş var. Başıma ikinci bir iş açtı durduk yere. Git, bir daha gel.”

“Bakın ne yapalım. Halide sizinle gelsin. Siz evrakları hazırlayıp onunla gönderin.”

“Ama Selim Bey.”

“Anlayacaktır ben konuşurum onunla.”

Kısa bir tereddüt yaşadı Sedat ama başka çaresi de yoktu.

“ Öyle bir gün ki tahmin bile edemezsiniz Behzat Bey. Böyle olmasaydı asla kabul etmezdim teklifinizi ama olur Halide gelsin benimle.”

“Aklın yolu birdir.”derken Halide’ye seslendi Behzat hazırlanması için.

………………………….

“Yapıştın kaldın cama Elifçiğim.”

“Şuna bak Harun o kadar güzel ki… Ne yapayım seyretmekten alamıyorum kendimi. Zavallı Aslaner bebek.”

“Neden zavallı olsun ki?”

“Biliyorsun canım. Tuana…”

“İyileşecek. Sen demiyor muydun güçlüdür benim arkadaşım diye.”

“Güçlüdür.”

İyi ya işte o zaman her şey yoluna girecek.”

“İnşallah sevgilim, inşallah.”

“Selim yukarı çıkmıştı. Ben bir bakayım.”

“Dur, dur ben de geliyorum. Yalnız bırakmaya gelmez şimdi onu.”

………………………..

Hayalete benziyordu Selim yeşil önlüklerin içinde. Başına geçirdiği bone ise bambaşka bir hava vermişti ona. Aynada görse kendini asla böyle dolaşamazdı ama hiçbir şey umurunda değildi şu anda Tuana’dan başka. İçeri süzüldü nihayet. Yaklaştı sevdiğine.

“Canım benim ne kadar da yorgun görünüyorsun. Benzin ne kadar da soluk.”diye düşünürken kızın gücü kalmamış elini kavradı. Teninin soğukluğu irkilmesine neden oldu. “Sanki canı çekiliyor gibi.” diye geçirdi aklından ama anında kovdu bu fikri zihninden.

“Canım buradayım.” derken ısıtmak ister gibi değdirdi her parmağı dudağına ve minik öpücükler kondurdu.

“Aşkım… Uyan artık. Seni çok özledim. Biliyor musun sevgilim arık bir kızımız var. Aile olduk biz. Küçük bir aile. Sen uyurken kızımız bana seni sordu. Gelecek dedim, gelecek. Görmelisin o kadar sevimli o kadar şeker bir şey ki… Gözleri tıpkı sana benziyor. Ben çok şanslı bir adamım. Sevgilim, bebeğimiz… Ama sen uyanmazsan dünyanın en bedbaht adamı olacağım.”

“Selim’e bak Harun. Ağlıyor.”

“Kolay değil ki… Yaşadığı şeyler yenilir yutulur cinsten değil.”

Ben… Tuana’nın yerinde olsaydım… Sen de benim için gözyaşı döker miydin peki?”

“Allah korusun bu ne biçim bir soru. Duymamış olayım.”

“Söylesene ağlar mıydın?”

“Elif… Sen beni delirtmek için soruyorsun herhalde.”

“Hayır. Deli bir Harun işime yaramaz. Ben sadece… Ne kadar sevdiğini, ne kadar değer verdiğini anlamaya çalışıyorum hepsi bu.”

“Sana bunu defalarca ispat ettiğimi sanıyordum.”

“Evet, ama bir ömür boyu sevdiğini hissetmek ve bunu yaşamak istiyorum. Çok şey mi isteğim?”

“Değil bir tanem.”diyerek kendine çekti Elif’i beline doladığı kolunun yardımıyla ve fısıldadı “Seni sevdiğimi her an söyleyip seni bu cümleden bıktıracağıma emin olabilirsin.”

Ben de seni çok seviyorum Harun.”

……………………..

“Beni işittiğini hissedebiliyorum sevgilim. Bak artık elinde soğuk değil. Ah Can Damlam beni işittiğine dair en ufacık bir belirti…”

Cümlesini bitirmemişti ki Selim Avucunun içindeki parmakların kımıldadığını fark etti.

“Ah sevgilim biliyordum beni duyuyorsun biliyordum.”

“Selim.” diye seslendi cılız sesiyle Tuana.

“Sevgilim, canım, söyle.” derken saçlarını okşuyor, yanaklarını öpüyordu heyecanla.

Elini güçlükle kaldırıp yanağına dokundu hafifçe.

“Neden ağlıyorsun?”

“Sevinçten bir tanem.”

“Üzdüm seni değil mi?”

“Sen, beni hiçbir zaman üzmedin aşkım. Uyandın ya bugün düğünüm bayramım benim.”

“Çok karanlıktı çok. Bir uçurumun ucundaydım. Önümü arkamı seçemiyordum. Deli bir rüzgâr esti kuvvetlice. Savurdu beni uçurumdan aşağı. Çok korkunçtu. Düşüyordum. Gidiyordum biliyorum. Senden gitmek istemiyordum. Çaresizdim. Çok korkunçtu. Sonra bir ses duydum.Anneciğim elimi tut.”

Selim mutlu, yorgun, çözülmüş bir şekilde dinliyordu ama son duyduğu cümleyle irkildi. Acaba Tuana hala narkozun etkisinde olabilir, hayal görebilir miydi?

“Kızımızdı. Vuslat’ımdı.”

“Kız olduğunu nereden biliyorsun? Gördün mü onu?”

“Bilmiyorum. Rüyamdaki bebek kızdı. Ona Vuslat diye seslendim. Adı Vuslat’tı.”

“Evet, adı Vuslat olsun. Sana, ona kavuşma anım. Bu ne olağanüstü vuslat.” derken başını sevdiğinin göğsüne gömmüştü. Kalp atışlarını duyabiliyordu. Her şey yolundaydı Allah’a şükür.

“Onu gördün mü?” diye sordu Tuana.

“Evet canım. Çok küçük ama sağlıklı. Şimdilik küvezde kalması gerekiyor. Biraz toparlanınca seni ona götürürüm.”

Daha fazla dayanamadı Elif ve biz de buradayız dercesine camlı kapıya hafifçe vurdu peş peşe.

Tuana gülümsedi fark eder etmez.

“İyiyim” dediğini anlayabiliyordu Elif dudak hareketlerinden Elini dudaklarına götürdü ve arkadaşına öpücükler gönderdi. El sallayarak cevap gönderi Tuana yattığı yerden.

…………………..

“Evet… Hadi imzala artık Leman şu kâğıt parçalarını.”

“Hayır. İmzalamayacağım. Bunu Sedat Bey’ de Selim’e de söyledim.”

“Yeter bu kadar şımarıklık. Daha ne kadar hasta numarası yapacaksın. Yorulmadın mı?” derken blöf yapıyordu Behzat.

“Herkesi kandırabilirsin ama beni asla.”

Bakışlarına yerleşen deli ifadeyle bakıyordu Leman doktoruna.

“Sen hasta falan değilsin. Sadece çok akıllı olduğunu sanıyorsun hepsi bu. Zavallı Selim’i yıllardır kandırıyor olabilirsin. Onun merhametini, acıma duygularını sömürmüşsün. Ama ben kanmam.”

Kaçacak yeri kalmamıştı Leman’ın.

“Demek biliyordun.” diyerek kabullenmekten başka çaresi kalmamıştı. Bunca direniş, bunca emek kumdan kaleler gibi yıkılmıştı.

“Ama helal olsun çok iyi oyuncuymuşsun. Zaman zaman ben bile hakkında yanılıp yanılmadığımı düşündüm.” derken alkışlıyordu sinirinden Behzat. Blöf yapmıştı bile bile. Hep hasta gözüyle bakmıştı çünkü aksini düşünmek istememişti ama itiraf etmişti işte Leman. Üstelik inkâr etmeye bile kalkışmamış, oyuna devam etmemişti.

“Peki, her şey bu kadar mükemmel ilerlerken yani senin açından neden devam etmekten vazgeçtin?

“Yoruldum diyelim.”

“Gerçek sebebin bu olmadığını ikimizde biliyoruz.” derken hayal kırıklığına gömülmüştü Behzat. Sevdiği kadının bambaşka bir yüzüne tanıklık etmek büyük bir acı veriyordu ona.

“Gerçeği istiyorsun öyle mi? Öğren o zaman. Selim asla deli raporu alıp bunu bahane edip boşayamayacak beni.”

“Pes Leman gerçekten de pes.” dedi gözlerini kaçırarak.

“ Peki… Benden korkmuyor musun? Sırrını ifşa etmemden. Sana kendi ellerimle deli raporu yazmamdan.”

“Tek başına yapamazsın. Heyet karar verir ruh sağlığım hakkında.”

“Neler de biliyorsun maşallah. Ama heyetteki doktorların arkadaşım olduğunu unuttun.”

“Hayır, bunu yapamazsın.”

“Neden yapmayayım? Senin yaptıklarının yanında bu çocuk oyuncağı.”

“Yapamazsın çünkü beni seviyorsun.”

“Sen… Sen beni sevmiyorsun ama.”

Ne diyeceğini bilemedi Leman.

“Zaman. Zaman gerek. Belki de sevebilirim.”

“Buna inanmamı bekleme. Sen kendinden başkasını sevmiyorsun. Selim’i bile. Senin ruhun başına o korkunç olay geldiği gün uçmuş gitmiş. Yazık çok yazık. Günlerce senin için bir şeyler yapmaya uğraştım ama sonuç ortada. Senin vicdanına ne oldu Leman? Bir kadın ve henüz dünyaya gözlerini açmamış bir bebek. Hastanedeler. O çok sevdiğini söylediğin adam perişan. İnsan sevdiğine bunu yapar mı?”

“Yeter be. Sıktın artık. Hesap vermek zorunda değilim kimseye.”

“Verme de. Verecek cevabın yok çünkü.” diyerek kapıya yöneldi. Açtı, tam çıkacakken döndü.

“Artık sana kimse inanmayacak. Yalancı çobanı da geçtin.” diyerek kapıyı çekti. Ama adım atacak hali kalmamıştı. Kenara çekildi. Duvara yasladı bedenini, güç toplamak için.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..