Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '08

 
Kategori
Anılar
 

Sır mı? (the secret)

Sır mı? (the secret)
 

çekim yasasını başarıyla uygulamış bir pisicik ;)


Karamsarlığımdan ve hep kötüyü beklememden bıkmış olacak ki ta Avustralya’ dan tutturdu o kitabı al al diye (ablam, elin memleketine gitti hala benimle uğraşıyor)

Keçiden hallice bir de arkadaş var başımda, beni psikologa götürebilmek için epey çaba sarf etmiş ve başarılı olamamış… Kendini yenilmiş hissediyor ya B planını hayata geçirdi (keçiler asla vazgeçmez) mutlaka al oku şu kitabı diye etmediğini bırakmadı…

Sinemaya gittiğim günlerin birinde filimin başlamasına bir saat varken daldım kitapçıya (baskı altındayım artık almazsam ayıp olacak biliyorum) yanıma fazla para almadığım için cebimde kalan son parayı kitabımıza yatırıp bir tek otobüs parasıyla kalakaldım… Otobüste muavin paso sorsa “paso da yok para da muavin bey… benim ruhum öğrenci” diye cevabı yapıştırmayı planlayıp sinemanın yolunu tutum (Muavinlerle aramın pek iyi olmadığı bilindiği üzere bakınız ‘otobüste’ isimli blog)…

Olaysız geldik eve, kitaplığın görünen bir yerine yerleştirdim, birkaç gün bekledi kitaplıkta… bu tür kitapları sevmediğimden olsa gerek göz göze gelince başlıyorum konuşmaya:

Benim hayat felsefeme terssin bir kere, ben ‘her şeyin kötüsünü düşün iyisi olunca sevinirsin’ diyenlerdenim…

Bardağın yarısını boş görenlerden, hatta ay bunu biri içmiş, artık olmuş bu, götür götür diye söylenenlerdenim…

Bakma bana öyle turuncu turuncu…

O zaman dünya da ne açlık kalırdı, ne sefalet, ne de savaşlar… üstelik herkes sevdiğine kavuşurdu ki kavuşamazsan aşk olduğuna göre dünyada aşk olmazdı… kısaca saçmalıyorum…

Sonunda işi gıcıklığa vardırdım…

İki kişinin bildiği sır değildir bir kere ha ha ha… ben bildiğim sırları kitap haline getiriyor muyum hiç cık cık cık… diyip kaçıyorum yanından…

Uzun zaman sonra, söylenmeyi bırakıp açıyorum Secret isimli çok ünlü kitabımızın kapağını dışardan konuşması kolaymış, okumaya başlayınca anlıyorum ki kitabın söylediğiniz her şeye yapıştırdığı bir cevabı var… hatta istemiyorsan okuma arkadaş, zorla mı gibi bir tavrı bile var… her şey senin yüzünden diyor, bütün o kötü günleri sen çektin diyor…

Neticede o kitap sonuna kadar okundu…. Faydası oldu mu peki? Belki bir alakası yok ama ‘olumlu düşüncenin gücü adına savulun ben geliyorum’ dediğim o zaman diliminde; iş yaşamında büyük bir çöküntü yaşadım, ardından arkadaşlarımın hastalık haberiyle sarsıldım ve bay kendini mükemmel sanandan kötü haberler aldım… Olumlu düşünmekte bir yere kadar diyerek, şevkim kırılmış bir halde kös kös özüme geri döndüm…

Kitabın yazarına sormak istiyorum, evren o zaman diliminde benimle dalga mı geçti? Eğer öyleyse çok eğlenmiş olmalı… kitabın bana vereceği cevabı tahmin ediyorum... ‘küçük zavallı, sen frekansını yanlış ayarlamışsındır…’ yada ‘olumlu düşüneyim derken korkup olumsuzları çekmişsindir, her şey senin yüzünden…’

Ne yaparsam yapıyım olmuyor arkadaşlar… Kabul etmek lazım dünyada olumlu düşünmeyi başaramayan insanlar var! İşte ben onlarla aynı sınıftayım, hep birlikte bağırıyoruz ‘bardağın yarısı boş… bardağın yarısı boş…’ ‘bunlar daha iyi günlerimiz, bu sıkıntı diğerinin habercisi’ vs vs… hem tutarsız bir insan için korkunç bir şey her istediğine kavuşması, düşünsenize bu oldu ay yok ben aslında şunu istiyordum… yok yok bunu istiyordum… uzar gider böyle…

Hayatın bir sihrinin olduğunu hiçbir zaman inkar etmedim ama ‘iste olsun’ bana göre çok cesurca bir cümle…

Üstelik kitap hakkındaki son yorumum arkadaşımı fena halde kızdırdı… ‘niye herkesin istekleri pat diye oluyor da benim evrene dilekçeler yazmam, uzun uzun istediğimi düşünmem gerekiyor, niye ben o kadar efor sarf ediyorum?’ dedim ve suratıma telefon kapandı… :)

Olumlu düşünemesem de zorluklarla savaşmayı, şükretmeyi ve hislerime güvenmeyi iyi biliyorum…

İşte Öykü’nün Secret ’ la imtihanı… :)

 
Toplam blog
: 19
: 756
Kayıt tarihi
: 03.03.07
 
 

Neşeyle hüzün arasında volta atan, 1979 yılının 4 Eylül çocuğu, arkadaşlarımın arkadaşı, annemin ..