Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Şubat '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Sır tutabilir misin?

Sır tutabilir misin?
 

Bülent’le aynı sınıftaydık. Ön sıramda oturuyordu. Efendi bir çocuktu. Öğretmenler sınıfa girdiğinde hemen ceketini ilikliyordu. Arkadaşlarına da çok saygılıydı.

Çok konuşmazdı. Sınıfta bir sohbet varsa, dinleyici olarak katılırdı, komik şeylere tebessüm ederdi sadece.

Çalışkan sayılmazdı. Evde ders çalışmıyordu sanki. Aldığı notlar dersini vermeye yeterdi.

Çok zayıftı. Pek iştahı yoktu demek ki. Okulda da hiçbir şey yemezdi.

Bir sabah başını sıraya koymuş kıvranıyordu. Aç olduğunu sanmıştı. Zorla simit yedirmeye çalışırken, kahvaltı ettiğini söylemişti. Ne yediğini öğrenirsem midesini bozan bir şey olup olmadığını anlayacaktım. Bülent kızartma yediğini söyledi.

Çok saçma gelmişti. Sabah sabah neden kızartma yesin ki.. Birkaç daha bu soruyla kurcalandıktan sonra teşhisi koymuştum..

Bülent fakirdi.. Bu sonuca ulaştığımda bir keşifte bulunmuş gibi şaşkındım.

Parçaları birleştirdiğimde görüyordum ki, Bülent fakirdi. Formasının rengi kendiliğinden öyle solgun değildi. Belli ki başkası epey giydikten sonra vermişti o ceketi. Okulda hiçbir şey yemiyordu çünkü parası yoktu. Evde kızartma yemişti. Bülent ya evde kahvaltılık hiçbir şey olmadığı için kızartma yemişti ya da doğru olduğunu sandığım halde kahvaltı ettiğini söylerken yalan söylemişti.

O günden sonra Bülent’e bakışım değişmişti. Çok varlıklı olmasak da, bizimle samimiyet kurmayışı bundan olmalıydı. Fakirliği belli olmasın diye kaçıyordu sanki. Bense onun kaçışının tersine, daha yakın olmaya çalışıyordum. Her gün okula geldiğimde saklandığı yerde ebelemek ister gibi ona “merhaba” diyordum. Bir anlamı yoktu bu çekingenliğinin..

Bir gün yolda yürürken, çok tanıdık bir yüz gördüğümü fark ettim. Çok anlık bir bakışma oldu. Ama sonra o bakışı kaybettim. O saniyede yolun hangi tarafına, hangi yöne baktığımı hatırlamaya çalıştım. Görebildiğim her yere yeniden baktım. Ama o tanıdık yüze rastlayamadım.

Gördüğüm Bülent’ti sanki. Sırtında bir şeyler taşıyordu. Emin değildim.

Birkaç gün sonra yine yolda yürürken, yine aynı bakışla karşılaştım. Evet, o Bülent’ti. Sırtındakiler ise yüklendiği peçetelerdi. Bülent okuldan sonraki saatlerde sokaklarda peçete satıyordu.

Yolda beni gördüğünde hemen saklanıyordu. Gözlerim ikinci kez görmek için onu aradığında, o kuytu bir yerde gizleniyordu.

Bunu öğrendiğim iyi olmuştu. Tahmin ettiğim her şeyin doğru olduğunu anlamıştım.

Anlayamadığım ise; Bülent’in kaçışıydı. Buna gerek yoktu. Utanılacak bir şey yapmıyordu. O, yollarda rahat rahat, sıkılmadan yürüyebilmeliydi.

O ve daha sonraki günlerde Bülent’i yolda her gördüğümde ona selam verdim. O ilk balarda saklanacak köşe aramaktan selamıma cevap veremedi. Ama zaman geçtikçe bu oyunu oynamayı bıraktı.

Artık yolda karşılaştığımızda “Merhaba” diyorduk birbirimize. Ve sonra “Hayırlı işler” deyip veda ediyordum ona.

Okulda hiç kimse bilmiyordu bu sırrı. Merak da etmiyordu belki.

Okul bittikten sonra yine gördüm Bülent’i defalarca. Gördüğüm de üç beş ayda bir.. Havadisleri yolda alıyordum.

Peçeteciliği epeyce sürdürdükten sonra abisiyle kahvehane açtılar. Bülent askere gitti, askerden döndü.. Nişanlandı.. Evlendi.. Bir çocuğu oldu.. Sonra bir tane daha.. Devlet dairesinde memur oldu sonradan.

Çekinmedi benden.. O anlattı bunları..O mahçup tebessümü hiç kaybolmadı yüzünden..

Artık biliyorum ki, beni bir kez daha görse; karşı kaldırımda olsa bile, yanıma gelir ve selam verir.

Uzun zamandır görmüyorum O’nu. Umarım hali vakti yerindedir.

 
Toplam blog
: 68
: 931
Kayıt tarihi
: 30.12.06
 
 

Yazmadan duramaz. Öğrenmeden duramaz. Sevmediği yerde durmaz.   ..