Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Erdoğan Özgenç DOST MECLİSİ

http://blog.milliyet.com.tr/erdoganozgenc

11 Temmuz '13

 
Kategori
Güncel
 

Sıra bizde, var mısınız?

Sizler; bu toprakların suyunu içtiniz, buğdayını öğütüp taş fırın ekmeklerini yediniz. Sokaklarında topaç oynadınız, çember çevirdiniz, yazlık sinemalarında “Yeşilçam” filmlerini izlediniz. Sonra da Amerikan “Blue Jean” leri giyip Beatles dinlediniz. Yerli malı haftaları, 23 Nisanlar, Cumhuriyet bayramları,  1- 19 Mayıslar, Kurban ve Ramazan bayramları, ezanları ile büyüdünüz, bizler de, özetlersek hepimiz aynı hamurdanız…

***

Pek çok insan sudan sebeplerle kafelerde bir araya gelip gazinolar da aynı müzikle eğlenebiliyor, stadyumlar da ortak bir coşku seline kapılabiliyor, Taksim de tüm dünya vatandaşlarıyla “yılbaşı” kutlayabiliyor.

Şimdi ise Taksim Gezi Parkında başlayan eylemlerle ülkenin her il ve ilçesinde milyonlarca halk yasal ve doğal haklarına sahip çıkarken diline dinine sosyal yaşamına göz dikenleri kendi anlayışlarını dayatanları kibarca bir yöneteni olmadan birilerine ihtiyaç duymadan uyarabiliyor. O halde;

Nedir bizi kutsal bir dava için bir araya gelmekten, zorbalığa kine nefrete karşı direnmekten alıkoyan? O dava ki eften püften bir mesele için değil; Ülkemizin “demokrasisine” ve bağımsızlığına elbette de  “özgürlüğümüze” sahip çıkma davası…

Demokrasi sıradan bir kavram değil, hele hele son yıllarda alışkanlık yaptığı gibi sandık başına gidip sessizce oy kullanmak hiç değil. Bazılarının yaptığı gibi oy kullanmadan ülke sorunları ile zerre kadar ilgilenmeden televizyon karşısında oturup seçim sonuçlarını beklemek de değil…

Şimdi kulağımızı tırmalayacak şekilde yakında sandık var sandıkla gelen sandıkla giden teranelerini kullanmaya başladılar. İnsanda azıcık utanma sıkılma ve arlanma olmalı, ne sandığı kimi kandırıyorsunuz?

Kendi kaderimizi belirlemede bu kadar kayıtsız kalınabilir mi? Hem de geleceğe ilişkin sayısız kaygıların bir tekinin bile cevabını bilemeden, kimsenin de anlatmaya niyeti yok. Bir neme lazımcılık bir teslimiyetçilik kaderine razı olmak, almış başını gidiyor.

***

Nedir bu milletin verildiği kadarını kabullenmesi, ihtiyacı ve en doğal hakkı olan “insanlığı” yaşama isteksizliği…

Nedir özgürce düşünce ve ifade etme hakkını sorgulamaması, yorumlamaması ve dayatılanları reddedememesi dayatanlara karşı direnememesi…

Nereye kayboldu bunca insan devrimci yenilikçi çağdaş ruh? Köhneleşmiş çağın gerisinde düşmüş koşullanmaların kuklası haline dönüşmemizin sebebi ne?

Ve iki arada bir derede kalan insanların kendilerine benzetmeye çalışanlara kayıtsız kalması…

Ne oluyor bize; bu kadar aciz miyiz ya da korkak. Aklın ışığın bilimin sevginin, yazarın çizerin müziğin kadının çocuğun ve gençlerin yok edilmeye çalışıldığı bu ortamı iktidarı politikacıları neden sorgulamaktan korkuyoruz ki?

Bu kokuşmuşluk da kaybolmuşluk da neyin nesi, yakışıyor mu bize?

***

Anadolu denilen mozaik de Hititlinin genlerini taşıyan insanların kurduğu Cumhuriyetin ilk bankalarının ismi ETİ ve SÜMER idi, ne çabuk unuttunuz, peki o halde nedir bugünkü gibi ayrışma, bölünme ve ırkçılık oyunları…

Bakın etrafınıza insanlarımız giderek nereye ait olduklarını bilemez hale geldiler, kim getirdi bizi bu hale kim ya da kimler layık gördü dayatmalarla kin ve nefretle yönetilmeyi bize…

Hayret yahu kurbanlık koyunlar gibi dizilmişiz bir meydanda kaderimizi bekliyoruz, istiyoruz ki birileri önümüze düşsün yol göstersin bizlere…

Sonra her şey gözümüzün önünde açıkça meydana geliyor ama bazıları hala ne yardan vazgeçebiliyor ne serden…

***

Gelin hep birlikte kendi isteklerimizi, umutlarımızı düşlerimizi sıralayalım, nasıl bir Türkiye istediğimizi anlatalım. Kendi kaderimizi kendimiz yazalım, geleceğimizi kendi ellerimizin arasına alalım, bize layık gördüklerini değil kendi layığımızı talep edelim, gerçek bir özgürlüğü istemeyen var mıdır?

-Parklar deniz kenarları, kahvehaneler, Cafeler lokantalar mesire yerleri sizin düşlediğiniz gibi olsa,

-Herkes dilediği içkiyi içebilse, istediği gibi giyinse, dilediği yere gidebilse, herkes istediği kitabı gazeteyi okuyabilse, köşe yazarları satın alınmasa, kitaplar toplatılmasa, yakılmasa, bebek ölümleri olmasa kadına şiddet ve tecavüz hızla artmasa, töre cinayetleri son bulsa,

-Üniversitelerin önünde ve içinde polisler olmasa, en doğal hakkımız olan eylemlerde panzerleri ve TOMA ları hiç görmesek, kimsesiz çocuklar kuytu sokaklarda “tiner” koklamasalar,

-İsteyen inancını istediği ve dilediği gibi yaşasa, hurafelerle sömürülmese, “cennetten” arsalar satılmasa, insanlar dini dayatmalarla korkutulmasa, kötü mü olur?

Ama onlar da korkuyorlar çünkü bütün bunları yasaklayan ve dinen günah sayanlar yakında ellerinden oyuncakları alınan çocuklar gibi ortalıkta kalacaklarını biliyorlar. Ve eğer siz bunları almak için direndiğinizde kendilerine(bağnaz ve yobaz imamlara) gerek kalmayacağını da biliyorlar.

Ne yazık ki bizlere son on yılda bunların imkânsız ve kader olduğunu, ülkeye yönetenlere kayıtsız şartsız biat etmenin itiraz etmemenin karşı gelmemenin sevap olduğunu öğrettiler ve inandırdılar.

Hâlbuki bu ülkede başta Mustafa Kemal Atatürk gibi birçok büyük devlet adamı, bilim adamı, yazar, aydın sanatçı, gazeteci, politikacı yetişti. Hiç kimse onları kandıramadı, zorlayamadı, inandıklarından alıkoyamadı.

Yaşadıkları sürece yalana dolana talana dayatmalara isyan ettiler, hiç kimsenin önünde eğilmediler düğme iliklemediler diz bükmediler, sadece yolumuzu aydınlattılar…

***

Dedim ya şimdi sıra bizde, kaybedecek en ufak bir zamanımız yok, çünkü bakın etrafımıza komşularımız ve din kardeşlerimizin ülkeleri birileri tarafından ve bizden birilerince de(?) desteklenen ateş topuna dönmüş bir halde…

Oynan çok büyük oyunların tezgâhların içindeyiz! Yönetenlerimiz piyon bizler ise dublör rolündeyiz. Her an büyük bir patlama olabilir. Hala neyi bekliyoruz?

Gezi Parkındaki ülkenin tüm sokaklarındaki “Gençler” bizden önce uyandılar daha cesur ve akıllı çıktılar, okumuş çocuklar hepsi, küçümsemeyin sakın, onlar yakın geleceğin mimarları ve tek sahipleri!

O halde gelin önce Taksim Meydanı ve Gezi Parkında, ülkenin yetmiş dokuz şehrinde bıkmadan usanmadan yılmadan korkmadan yapılan direnmeleri, hala da direnen bu gençleri anlamaya çalışarak başlayalım işe, sonra aydınlık için harekete geçmeye ve bizlere bu güzel ülkeyi bağışlayanlara bizler için ölenlere tükenenlere borcumuz ödemeye başlayalım…

Bize düşen gelecekten korkmak, gerçeklerden kaçmak değil bu cesur akıllı ve yiğit gençlere sonuna kadar sahip çıkmak ve destek vermektir.  Var mısınız? 

Varım diyorsanız lütfen on yıldır üzerinize biçilmiş şu “korku” kıyafetinizden kurtulun atın artık, en uzak köşelere hatta çöp kutusuna, size yakışan özgürlük elbisenizi giyin hiç gecikmeden, çünkü yapacak çok işimiz var!

Baskıya, kısıtlamaya ve dayatmalara ve hukuksuzluklara rağmen yolun sonu görünüyor, karanlıktan aydınlığa çıkmaya az kaldı…

İyi akşamlar…

Erdoğan ÖZGENÇ

 
Toplam blog
: 846
: 425
Kayıt tarihi
: 26.06.12
 
 

Emekli banka müdürüyüm ama kart vizitimde "insan" yazıyor. Adana'da ikamet ediyorum. Herk..