Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '10

 
Kategori
Haber
 

Sırada kim var?

Sırada kim var?
 

Meleklerimiz..


Her zamankinden daha çok isterdim bugün güzel güne başlamak, düşünmeden, sıkılmadan ve içerisine gözyaşımı katmadan. Kendim, kendi hayatımı ve tüm sevdiklerimi olması gereken yere koymak ve gün boyu endişesiz geçirmek saatlerimi. Bir günlüğüne bile olsa, kaygısız. Her şeye gücümün yettiğini bilirim, istediğim şeyi yapamadığım olmadı hiç. Ama bugün bilmiyorum neredeyim, neden böyleyim ve neden kayıplar bu kadar yaktı canımı.

Canım her sıkıldığında, tahta iskemlesine oturup sıcacık çayımı yudumlarken o eşsiz huzuru bulduğum kafe artık yok, yüzlerce yıllık ağaçlarının gölgesinde kötü olan her şeyi unuttuğum koruyu benimsemek engeli, sadece sevdiklerimi düşünerek kilometrelerce yürüdüğüm sahil şeridinin tehlikesi. Ben hiç giden olmadım, kaybetmeyi sevmem. Canım çok yanar ama susarım. Bir oyun gibi, yerlerine başka şeyler koyup kendimi avuturum zaman zaman. Ağlamayı da sevmem hiç. Ama bugün bu oyunu oynayamadım, o kadar derine süzüldü ki gözyaşlarım.

Oyun gibi değil ki bu sefer ne koyayım yerine bu kaybın? Nasıl bu kadar erken bizi terk edip gidersiniz, nasıl o huzur bulduğumuz gözleri bizden alıp boyun eğersiniz kadere? Aslında boyun eğen biziz, ben anladım. Bakın, yine sustuk sadece arkanızdan, ben bile bu kadar acılı iken bağıramadım. Dünyanın en muhterem insanlarından, Prof. Dr Ahmet Hızal ve Prof. Dr. Asuman Efe’mizi kaybettik. Bir çocuk annesini, bir aile gözünden sakındığı evladını, bir insan hayatını paylaştığı eşini kaybetti bugün her iki ailede de. Ağladık ne fayda, susmak bize yakışmaz. Bizi bugüne siz getirdiyseniz biz hep sizin gösterdiğiniz yolda devam edeceğiz. Başladığınız her işi bitirmek üzere, son kez el salladık size. Ama bıraktığınız yerdeyiz ve ayrılmaya hiç niyetimiz yok. İki yüce melek, çok sevdik sizi. Nasıl yaparız o binaya girdiğimizde sesinizi duymadan, belki o tatlı azarınızı işitmeden bilmiyorum ama hep en derinlerde olacaksınız, hep.

Dedim ya, bugün bilmiyorum diye, gerçekten karşıdan bakıldığında nasıl görünüyoruz bilmiyorum. Bunca aşağılık olaylar karşısında tepkimizi mi gösteremiyoruz, yoksa adam yerine mi konmuyoruz? Bunun tek kuralı var artık, ki sizin için zor şeyler değil, Yüce Atatürk’ümüzün bütün emeklerine ettiğiniz saygısızlıklara bir tane daha ekleyin, biz yine susarız, merak etmeyin. Artık konuşmamızı ve düşünmemizi de yasaklayın ki görmeyelim yanlışları, hatalarınızı ve boynumuza taktığınız tasmaları hissetmeyelim. Ne dersiniz, zor değil sizin için. Lütfen yapın bunu ki, acı çekmeye bile hakkımız olmasın, daha çok yanmasın içimiz. Ben kendi adıma her şeyi görüyorum, pervasızca savrulan tehditlerinizi, yüzsüzce geçmişe yaptığınız saygısızlıkları ve mahvettiğiniz geleceğimizi. Bugün bir kere daha vurdunuz bizi. İstediğiniz oldu mu zannediyorsunuz bizden iki meleği alıp bütün planları altüst mü ettiniz şimdi? Bence daha bitmedi, hatta yeni başlıyor.

Bir gecede, milletim yatağında uyurken değiştirdiğiniz yasalar, altınıza bir yat daha alabileceğiniz koşullarla attığınız imzalar, sizin yapmamanız gereken her şeyi gün yüzüne çıkaracak insanların nerede ne zaman ve nerede ne yaptığını öğrenebileceğiniz her türlü sistem gibi o kadar büyük bir gücünüz var ki. Sokak aralarına koyulan her kameranın ihalesiyle tanıdıklarınız servetine servet katarken, bu feci kazanın da kanıtı olarak bir görüntü alabilecek o aygıtın orada olmaması da mı tesadüf? Yapmayın ya yapmayın. Bu kadar basit olmayın. Yaptığınız açıklamaları sizin kulağınız duyuyor mu? Eskiden belki bulunduğunuz yer dışında kişiliğinize saygımız vardı ama artık o kadar berbat bir durumdasınız ki, utanmıyor musunuz hiç? Kendinize de mi saygınız yok? 65 yaşında, fakültemizin en sakin, ağırbaşlı hocasını aşırı hız yapmakla suçluyorsunuz, biz onu sizden iyi tanırken. Biz derslerimizde bir yağmur damlasının bile yolda yaratabileceği kayganlık, eğim yoksa tehlikeleri gibi sizin mimar sıfatlı belediye başkanlarınızın bile haberinin olmadığı konuları her gün konuşuyoruz. Bunca bilgili bir bilim adamının aşırı hız nedeniyle kazaya sebep olduğunu iddia ediyorsunuz. Hiçbir kanıt yok, ne görüntü, ne ses. Geriye kalan sadece o içimizi yakan fotoğraflar mı? Yoksa otomobil firmasını da mı aldınız kanatlarınız arasına? Çünkü o araç o kadar güvenliksiz olsa kullanmazdı onu bizim hocalarımız. Sizinkiler kadar olmasa da bilindik, güvenli bir markadır. O araç nasıl o hale gelir? Yeni fabrika sözü mü verdiniz firmaya? Sizin için zor değil ki? Birkaç çevreci derneği ihya edip, desteğiniz almış gibi reklamlarla, o bizim kıyamadığımız yüzlerce fidanı kesip koyarsınız bir işletme daha. Biz gerçekten bu kadar kör değiliz. Tabiî ki yaptıkları çalışmalar uymadı çıkarlarınıza. Araştırdıkları ve anlattıkları her şey battı yeni gelir kaynaklarınıza, değil mi? Ama bizlere de anlattılar, farkında mısınız? Biz de size benzemeyiz, söz verdiysek tutarız. Bugün gözyaşlarımızla yeminlerle uğurladık canlarımızı. Peki şimdi sırada biz mi varız?

Yeter artık çekin elinizi bizden. Size bu hakkı biz verdik haklısınız. Suçlu olan sadece biziz. Ama artık bitti, koyduğumuz yerden, almasını da biliriz. Belki sizin kadar stratejik katliamlar düzenleyemeyiz, kötülük yok içimizde. Ama geliyoruz her şeyin hesabını sormaya. Can yanmasının ne demek olduğunu bir kere de size hatırlatmaya.

 
Toplam blog
: 6
: 457
Kayıt tarihi
: 24.01.10
 
 

Merhaba.. Ben İstanbul Üniversitesi öğrencisi, fakat çok yakında mezuniyet işlemlerine başlayacak o..