Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ocak '07

 
Kategori
Edebiyat
 

Sıradan bir adam, ama şair...

Sıradan bir adam, ama şair...
 

50 yıl önce bugün 29 Ocak 1957 tarihinde “Ben artık korkmuyorum, her şeyde bir hikmet var,” dediği ölümü tattı. “Artık ne kin, ne haset, ne de yaşamak hırsı,” diyerek yaşama elveda dedi. Oysa onu tanıyanların ortak düşüncesi “kin, haset ve hırs”ların adamı olmadığı idi.

Ölümünün üzerinden 50 yıl geçti. Türk Dili ve Edebiyatı ile ilgilenenlerin dışında pek kimsenin bilmediği bir şair o. Adına anma törenleri yapılmaz, buğulu seslerle şiirleri seslendirilmez onun. Belgesellere konu, siyasete malzeme olmaz. Neden olmaz? Çünkü o yaşamıyla sıradan bir adamdır da o yüzden. Çünkü o şiirlerini dünyaya yön vermek için yazmamıştır. Çünkü o ideolojilere rehberlik etmemiştir. Kendisine böyle bir fonksiyon yüklememiştir.

Kendisiyle yapılan bir şöyleşi sırasında hep ailesinden, kendi hayatından bahsettiği, yazılarında sosyal endişelere rastlanmadığı vurgulanarak, “Sizce bir sanatkarın cemiyette sosyal bir fonksiyonu yok mudur?” şeklinde bir soru yöneltildiğinde şair şöyle der: “Yasak değilse, bende kendi kendimi anlatmış olayım. İnsan insana benzer, bana benzeyenler, benzeyecekler, kendilerini bende bulacaklar çıkar…”

Hırsların aklın önüne geçtiği, hedefe giderken yıkıp geçmenin, ezmenin, üstüne basmanın, insanları ve insani değerleri hiçe saymanın oyunun kuralı görüldüğü bir dünyada, keşke sana benzeyenler çıksa ve çoğunlukta olsa idi...

Ölümünün üzerinden 50 yıl geçti, sana benzeyenler çıkmadığı gibi seni anlayanlar bile çıkmadı.

Seni nasıl anlayalım ki… Biz büyük hedeflere koşarken, senin en büyük hayalin bir ev sahibi olmaktı. Hem de küçüçük bir ev ama hiç evin olmadı.

Bir çift küçük odası avuç içi sofası,

Üstünden eksik olmasın

Ölmüş anamın duası…

Seni nasıl anlayalım ki… Bizim için mutlu olmak haz almaktı, ne olursa olsun, neye mal olursa olsun haz almak… Senin mutluluktan anladığın ise sadece “nefes alıp vermek”ti, seni nasıl anlayalım?

Bir ağaç gölgesi, bir rüzgar öteden,

Allahım! Dünyandan bir karış toprak,

Kavgasız, gürültüsüz, üstünde

Mesut olunacak.

Seni nasıl anlayalım ki… Biz şehvete bulaşmış aşklar yaşarken, başka bedenler için çeşitlerken aşkları, ömür biçerken aşklara, senin aşktan anladığını, senin sevgilinden istediklerini, sana yetenleri nasıl anlayalım?

Beni hatırladıkça

Arasıra gönlümü al.

Sokakta görünce gülümse,

Yanıma yaklaş,

Biraz elin elimde kal…

Evine misafir geleyim,

Kahvemi sen pişir;

Taze doldurulmuş sürahiden

Bir bardak su ver,

Yetişir…

Seni nasıl anlayalım ki… Biz evlerde yaşamaktan değil, kapalı kalmaktan söz ederken, “ev”li olmamak için evlenmezken, ne aradığımızı bilmeden dışarılarda aranırken, senin mutluluk simgenin “ev, ocak” olmasını nasıl anlayalım?

Yatak odamız, yemek odası, kiler,

Raflarında ellerinle yapılmış reçeller.

Karşı karşıya oturacağız sofra,

Sürahide ışıldayan su,

Seni nasıl anlayalım ki… Biz evlilikte kimin kimi taşıdığına bakarken, paylaşmaktan değil, sınırlardan bahsederken daraltmamak için birbirimizi, senin evlilikten anladığını nasıl anlayalım?

Sen her gece nefesi nefesime karışmış,

Birlikte bütün ömür, mesut yaz, tasalı kış.

Sen bir sabah Allahın karşıma çıkardığı,

Senden ayrı düşünce anlarım ayrılığı

Bazen yüzüne dalar kalırım nemsin diye,

Dizlerine yatarım bazen annemsin diye.

Evet… ölümünün üzerinden 50 yıl geçti… Onun şiirlerinde kullandığı ev, huzur, mesut, sükûn gibi kelimelerin artık okuyucusu yok. Onu ve şiirlerini hatırlayan da pek yok. Oysa o bizler okuyalım diye yazmış, kelimeleri alt alta, satırları yan yana getirmiş, sonra da karşısına geçip ya kahrolmuş ya sevinmişti… Bizler için didinmişti.

Sizler için her şeye sırt çevirmem,

Şu evim, işim şu fakirliğim,

Yok bileklerimde altın bileziğim,

Ben para kazanmasını bilmem,

Yalnız parmaklarımda bir kalem,

Gücümün yettiği dilimin döndüğü kadar,

Sizler için ettiğim bütün laflar…

Bu dünyada bir karış toprak, bir küçük ev edinemeden, -öldükten sonra edindiği bir karış mezarı da kaybolan- kimseye yük olmadan, kimseyi üzmeden, sessiz, çekingen, ürkek aramızdan ayrılan, bu şairin adı:

Ziya Osman Saba idi

 
Toplam blog
: 10
: 1143
Kayıt tarihi
: 22.07.06
 
 

Ülkemde, çevremde olup biten her şeyi, bildiklerimi, gördüklerimi, okuduklarımı ve duyduklarımı, hem..