Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sıradan bir gün

Sıradan bir gün
 

Bir iletiyle gelen papatyaların ve mavinin aydınlığı size de bulaşsın.


Hiç böyle yapmazdım ben. Ama dün nasıl olduysa yaptım. Bu kesinlikle Ayşon’dan bulaştı bana biliyorum. Ankara’dayken, birlikte bir yerlere gitmek için hevesle plan yapardık, heyecanla beklediğim gitme vakti geldiğinde ise hep vazgeçerdi. İlk zamanlar canım sıkılıyordu buna ya sonra alışmıştım, hatta gidersek sürpriz olmaya başlamıştı.

Günlerdir, dün gece gideceğim yemeği düşünüyordum; “kırmızı mı yoksa kahverengi elbisemi mi giysem ya da hava biraz serin olacak, bordo renkli triko takımlarımı mı giysem” gibi sorunlarım vardı. Sonunda karar verebilmiştim. Bu yüzden kız kardeşim perşembe gecesi arayıp da, cuma akşamı İzmir’de yapılacak olan Fethiyeliler gecesine geleceğini söyleyince hiç telaşlanmadım. Ben zaten hazırdım, sadece gideceğim yer değişecekti. Kardeşim daha sonra tekrar arayıp gelemeyeceklerini söylediğinde, doğrusu hevesim kırıldı. Ve ben de hiçbir yere gitmemeye karar verdim. Üstelik Beyaz Show’u seyretmem gerekiyordu; Ölüdeniz Sanat Evi Müdürü ve günce yazarı Coşkun (Karabulut) Bey’in organizasyonuyla Ölüdeniz’de yerleşmiş bulunan İngilizler “Deli kızın çeyizi” adlı halk oyununu, türküyü bizim dilimizde söyleyerek sergileyeceklerdi.

İş çıkışı, durduk yerde kazandığım ve beni bekleyen gecenin hevesiyle geldim evime. Yemek hazırlamak gibi işleri telaşsızca bitirdikten sonra, gün geceye dönmeden balkonumda oturup çay keyfimi yaptım. Kararan hava beni içeri itelediğinde ise hafta sonunun çamaşır yıkamak gibi klasik anne işlerinden bazılarını yaptım. Bu arada Kanal-D’yi açık bıraktım gösterimizi kaçırmamak için ve oynayan diziye takıldı gözüm; daha doğrusu dizide sevginin işlenişine… Ve beklediğim an geldi; Coşkun Bey de oradaydı! Unuttuğum bazı arkadaşlarımı aradım hemen, saat gecenin on birine geliyordu ama uyuyor olamazlardı değil mi? Ve çabucak bitti gösteri; Kiziroğlu Mustafa Bey'i seslendirdiler. Sonrasında Edip Akbayram’ın söylediği o güzel; “ Yastığımda, düşümde, içimdesin/ Bir hain bıçak gibi kalbimdesin/ Dermanı yok bilirim” diyen şarkısına dalıp gitmişim.

Verilen emeğin çokluğunu ve “gösterilerin” medyada ne çabuk tüketildiğini düşündüm. Yüreğime dokunan “Terk etmedi sevdan beni” şarkısı ise günümüzde çabucak tüketilen sevdaları düşürdü aklıma. Medya mı çabuk tüketilen sevdalara uyuyordu, yoksa medyaya ayak uydurup da mı sevdalar çabuk bitiriliyordu... bilemedim. Bildiğimiz şarkıları sevgili Edip Akbayram’ın sesinden dinlerken zamanın gece yarısına geldiğini görünce, üç mayısta doğum günü olduğunu bir yorumunda yazan sevgili Matilla’yı kutlamadan yatmak istemedim. Ve sonra gönül ferahlığıyla uyudum.

Her sabah kalktığım saatte uyandığımda, “Bir cumartesi gününde de bu kadar erken kalkılmaz ki!” diyerek yeniden yattım. “Uyuyamayacağım galiba, kalksam mı” derken dalmışım. Güzel bir rüya bile gördüm üstelik ve inanılmaz ama on birde kalktım. Oğlum uyanmış ve o çok önemli oyununu oynuyordu bilgisayarda. Bu kez günümün yarısı gitti diye canımı sıkmadan hazırladım kahvaltıyı ve sonra kendimi balkona attım. Keyif çayımı içerken gazetemi okudum. Günce okudum birkaç tane ve; aaa, bugün bir arkadaşımızın, sevgili Çiğdem Altınöz’ün de doğum günüymüş; hemen kutladım. Sonrasında yaptığım anne işlerimden yorulduğumda az şekerli kahvem yetişti imdadıma. Her zamanki gibi kapadım fincanımı; çok güzel şeyler çıkmıştı çookk. Yoo, hiç anlamam faldan ya olsun, emindim güzel şeyler çıktığından. Ve bütün gün, küçük kağıtlara aldığım notlarda yapılması gereken şeyleri; okuduğum romandan not aldığım cümleleri defterime yazmak ya da çekmece yerleştirmek gibi sıradan, göze görünmeyen ama vakit alan, yine de yapıp bitirdiğimde kendimi iyi hissettiğim ıvır zıvır işlerimi yaptım; sakince ve keyifle. Akşamüzeri olduğunda ise çayımı demleyip, kendime yakındaki büfeden tost ısmarladım. Balkonumdan gördüm tostu getiren çocuğu, yanında bir kız vardı, eğlenerek geliyorlardı. Kapıyı açtığımda “Neden geç kaldığını anladım” diye takıldım çocuğa ama o anlamadı. Yanındaki genç kız beni tanıyordu; anımsadım ben de, ayrılmadan yanağıma öpücükler konduruverdi; “Sen tostçuda ne yapıyorsun?” deyişime gülerek. Ve neşeyle çıkıp gittiler.

Tostumu bitirdikten sonra, okuyanlara bu güzel günün keyfini bulaştırmak için daha önce hazırladığım günceden vazgeçtim ve evimde geçirdiğim bu son derece sıradan ama her sıradan şey gibi olağanüstü güzel günümün güncesini yazmaya koyuldum. Siz geç okuduğunuza bakmayın, bittiğinde hava ancak kararmış ve ben pılımı pırtımı toplayıp balkonumdan içeri taşınmıştım. Ama biraz bekletip, tekrar tekrar okumadan yayına almak olmazdı. Ben de öyle yaptım. İyi bir hafta sonu olsun herkese; sevgiyle.

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..