Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '09

 
Kategori
İlişkiler
 

Sıradan bir gün

Sıradan hayatımın, sıradan bir gününde caddelerde, sokaklarda boş boş dolaşırken aklımdan geçenleri toparlamaya çalışıyordum. Deliliğe varan çılgınca bir merakla bundan sonra olacakları filmlerde olduğu gibi zaman sıçramaları şeklinde yaşamak istiyordum. Tek ton renkten oluşan hayatımın bu döneminde, hiç olmadığım kadar sıkıntılıydım. Zaten oldum olası melankolik bir ruh haline sahip olduğum için hayatın tadını çıkaramadığımı adım gibi biliyordum. Bu kısır döngüyü değiştirmek için bir şeyler yapmam gerekiyordu farkındaydım, ancak sadece düşüncemde kalan değişimleri hayal etmekle yetiniyordum. Bir şarkının sözleri kulaklarımı çınlatıyordu rock ritminde “Bi şey yapmalı! Hey! Bi şey yapmalı!”.

Öyle tesadüfler vardır ki insanın karşısına çıkan, tamamen yaşamının yönünü değiştirir. Yanımdan geçen insanların yüzlerine dikkatlice bakıyor, bunun da yaşamımı değiştiren ama henüz sonuçlarını bilmediğim bir rastlantı olması için dua ediyordum. Biraz daha yürüyüp denizi uçsuz bucaksız gösteren bir banka oturdum. Biraz sonra yanıma dualarımın karşılığı olması için heveslendiğim, halinden tavrından görmüş geçirmiş olduğu anlaşılan bir beyefendi oturdu. Bir kaç hoş beşten sonra ona yaşam ve tesadüflerle ilgili düşüncelerimden bahsettim. Bunun üzerine “Bize eskiden ibret olsun diye anlatılan bir kıssadan hisse vardı, bu belki de sorularının cevabı olur” dedi ve anlatmaya başladı.

“Bir zat-ı muhteremin karşısına günlerden bir gün üstü başı perişan, açlıktan nefesi kokan, hiç kimsenin yanına bir adım dahi yaklaşmasını istemediği birisi çıkmış. Bu zattan bir yemek parası istemiş. Bu üstü başı per-ü perişan kişi aslında Tanrının sevgili kuluymuş, Tanrı bu zavallıyı zat-ı muhteremin karşısına onu sınamak, yardım elini uzatırsa onun hayatını şimdi olduğundan daha iyi, yardım etmezse daha beter hale getirmek için çıkarmış. Ama bizim muhterem bunu nereden bilsin, her gün olduğu gibi o gün de içi kendisine karşı duyduğu acıma duygusuyla dolu, kafası iş yerindeki problemlerle meşgul, eve götüreceği ekmeğin derdinde, . Karşısındakinin çaresizliğini fark bile edemeden yoluna devam etmiş. İki gün sonra iş yerinden kovulmuş, bir ay sonra karısı başka biriyle kaçmış. Artık ne kafasını dolduran bir işi ne de ekmek götüreceği bir evi kalmış, elinde kalan tek şey ise daha da derinleşen acısıymış”.

“Peki, neden karşısına kullanabileceği bir fırsat çıkan ama onu değerlendiremeyen bu adamın hikayesi yardım etseydi ne olurdu şekliyle anlatılmaz? Neden kıssadan alınacak hisse, adeta umutsuzluk telkin eder şekliyle öğretilir?” dedim.

“Oğlum, eğer iyi tarafından anlatılsaydı, verilecek kararın ne kadar ehemmiyeti olduğunu insanoğlu kavrayamazdı.” dedi. “Hayat da böyledir, her şey yolunda giderken farkına varmayız. Ne zaman karşımıza engeller, olumsuzluklar çıkar o zaman bir diğer yolu sorgularız. Onun için ibret olacaksa eğer kötü tarafını göstermeli, sonuçlarının ne kadar dayanılmaz olabileceğini ifade etmeliyiz.” dedikten sonra kızıyla buluşması gerektiğini söyleyerek yanımdan ayrıldı. Onun uzaklaşmasını izlerken yavaş yavaş içimin ferahladığını hissediyordum. Denizin mavisinin içerisinde morlar, kırmızılar, yeşiller olduğunu fark etmeye başlamıştım. Güneş daha bir parlak, çiçeklerin kokuları daha iç gıcıklayıcıydı.

 
Toplam blog
: 4
: 503
Kayıt tarihi
: 28.02.09
 
 

1968’de İzmir’de doğdum. Tıp Fakültesini okumak için Antalya’ya geldim ve o zamandan beri burada yaş..