Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mayıs '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sıradan bir gündü

Sıradan bir gündü
 

Yaz günü gibi yaşanan, baharın son günlerinden biriydi. Havanın iyice bunalttığı öğlen saatlerinde, işlerine dalmış çalışıyordu Manolya.

Okulların son günlerinden birisi olan bu günde, aynı saatlerde Ayşe’de okula hazırlanıyordu. Her zamanki titizliği ile öğrencileri için giyinen Ayşe, özenle saçlarını da toplamıştı sıcağın etkisiyle. Evden çıkmadan, canı çekmediği halde, hiç değilse bir kase çorba içmişti. Ne olduysa işte tam bu anda olmuş, dünyası kararmıştı adeta.

Birden inanılmaz mide bulantısı yaşayan Ayşe, ne olduğunu anlayamadan midesinde ne var ne yok boşaltmıştı bile. Eli ayağının canı kesilmişti sanki ve ne yapacağını bilemeden eşini aramıştı, kendini en yakın hastaneye iki büklüm vaziyette atarken. Bir saatlik mesafede çalışan eşi de, daha yakın olan arkadaşları Manolya’yı arayıp yardım istemişti.

Telaşla hastaneye giden Manolya, ilk müdahalelerin yapıldığını ve kolunda serum takılı bir durumda, biraz rahatlamış olarak yatar buldu Ayşe’yi.

Merakla sordu:

- Ne oldu sana, bir şey mi dokundu? diye.

Ayşe ise:

- Sıradan bir gündü benim için. Her şey bir anda oldu, dünyam karardı sanki, ölüyorum sandım. Hayat ne ilginç, saniyelik bir olayla nasılda değişiyor insanın hayatı, diye anlatıyordu şaşkınlığını ve üzüntüsünü saklayamadan.

Yediklerini gözden geçirdiler birlikte, bir sorun görünmüyordu. Son zamanlarda bir rahatsızlığı olup olmadığını konuştuklarında, bu konuda da bir sıkıntı yok gibiydi, rutin günlerdi işte yaşananlar. Ama Manolya’nın içi rahat değildi. Bir sorun vardı ki, beden de bu alt üst oluş yaşanmıştı. Bunun anlık bir durum olmasını diliyordu, arkadaşının güzel yüzüne bakarken.

Ayşe’nin kolunda takılı olan serum çok ağır ilerliyordu. Manolya bu tip durumlarda çok sıkılır, hastalığından daha ağır gelirdi o yatakta yatmak zorunluluğu. O nedenle yatağın bir kenarına ilişip, arkadaşı ile sohbet etmeye başlamıştı. Küçücük acil serviste, hemen yandaki yatakta, gencecik bir kızcağız da oflayıp püfleyerek kolunda serumla yatıyordu tek başına. Böyle bir durumda, tek başına oluşu dikkatini çekmişti Manolya’nın. Ayşe, onun da öğretmen olduğunu ve benzer şikayetlerle geldiğini anlatmıştı çarçabuk. Bundan sonra kendi sohbetlerine dalmışlardı.

Manolya, Ayşe’ye kızını sordu. İkinci yılıydı tek yavrusunu uzaklara gönderişinin. Ayşe gözlerindeki kızarmalara ve ıslanmalara engel olamadan, yattığı yerden anlatmaya başlamıştı.

- Bu hafta sonu kardeşim geldi ama kızım gelemedi, dedi üzüntüyle.

Kızı, teyzesinin yanında kalıyordu üniversite okurken. Ayşe anlatmaya devam ediyordu.

- Eskisi gibi kardeşimde çok sık gelemiyor, kızım gelemediği için ben üzülüyorum diye, eskiden her hafta sonu gelirdi neredeyse bilirsin, dedi.

Manolya arkadaşının neden böyle alt üst olduğunu anlamıştı bile.

- Ama olur mu hiç, böyle yapmamalısın, dedi, kızına çok düşkün olduğunu bildiği arkadaşına. Sınavlar haftası olduğu için gelememiştir, istemediğinden değil biliyorsun, diye arkadaşının üzüntüsünü dağıtmaya çalışıyordu. Hem kızının gelemeyişine üzüleceğine, kardeşinin gelebilmesine sevin ki, kızcağız da sizi özledikçe gönül rahatlığı ile gelebilsin, üstelik artık kızın sizin hayatınızdan çıktı bunu kabul etmelisin, bak biz annemizin yanında mı kaldık ki, derken yan taraftan gelen gürültü ile ikisi de istem dışı bakışlarını o yana çevirdiler.

Yandaki yatakta, biraz önce tek başına sıkıntılar içinde yatan kızın yanında bir kadın vardı ve yüksek sesi ile haykırıyordu.

- Sızlanmadan yat bakıyım şurada, işin bitince de bana haber verirsin.

Kızcağızın ağzından belli belirsiz çıkan cümle yarım kalmıştı.

- Ama anne!..

Ne olduğunu anlayamadan, hışımla çantasını kapıp giden kadının arkasından baka kaldılar. Manolya ilk tepki olarak, kızın gözlerine bakmıştı ve bundan pişman olup hemen gözlerini arkadaşına çevirmişti.

Ayşe ise, çocuğunun hasretinden yataklara düşmüş bir annenin en acı bakışıyla Manolya’ya bakıyordu. Hiçbir şey söyleyemeden, sadece bakıştılar öylece, o hastane acilinde. Yüreklerini yakıp geçmişti koca bir alev, her iki annenin de…


 
Toplam blog
: 75
: 1357
Kayıt tarihi
: 27.12.06
 
 

Her daim doğa ile yaşayan biriyim.. Çünkü işim doğa ile iç içe olduğu gibi evimizde de doğa ile bera..