Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ağustos '08

 
Kategori
Edebiyat
 

Sıradan bir internet öyküsü

Sabah büroya girdiğinde ortalıkta henüz kimseler yoktu. Evrak çantasını masanın üzerine bıraktıktan sonra pencereye doğru yöneldi. Sonuna kadar araladığı pencereden bir süre dışarı seyretti. İçeriye dolan ıslak toprak kokusu baharın geldiğini haber veriyordu. Gizemli devinimi içinde doğa artık kış uykusundan uyanmaya başlıyordu. Doğayla birlikte insanlarda da benzer değişimler yaşanıyordu. Evinden çıktığında gördüğü güneş hem Cemil’in içini ısıtmış hem de onu çok mutlu etmişti. Pencerenin önünden ayrılmadan önce temiz havayı derin derin ciğerlerine çekti. Sonra masasına dönüp bilgisayarını açtı. Yeni bir gün rutin temposuyla başlıyordu. Henüz internetten gazetelerin haber sayfalarını yeni açmıştı ki oda arkadaşı Kamil girdi içeriye. İçeriye girer girmez:

“Ooo beyefendi erkenciyiz bugün.”

Cemil gülümsedi

“E ne yaparsın, hep siz erken gelecek değilsiniz ya, bugün de ben erken geleyim.dedim. Şaka bir yana dışarıda biraz işim var. O yüzden otomobille geldim. Malum buradaki park problemi. Sona kalan dona kalıyor. Arabanın hatırına herkesten önce damladık işe”

Cemik o esnada kapıda beliren çaycı Tuncay’a da iki çay söyledikten sonra internet gazetesindeki haberleri okumaya başladı. Tam dikkatini bir ekonomi haberine vermişti ki, kapıda Şirketin sahibi Kemal Bey belirdi. Odaya şöyle bir göz attıktan sonra her zamanki boğuk ses tonuyla,

“Günaydın arkadaşlar” deyip koridorun sonundaki odasına doğru yöneldi. Çalıştıkları Şirketin ana faaliyet konusu inşaat olmasına rağmen son yıllarda farklı işlere de girmeye başlamışlardı. Son yıllarda işler hiç iyi gitmemişti. Cemil bu şirkette on yıldan uzun süredir muhasebe müdürü olarak çalışıyordu. Şirketin ne durumda olduğunu patronu Kemal beyle kendisinden başka kimse bu kadar iyi bilemezdi. Ekonomik krizin vurduğu sektörlerden birinde iki yıldır ayakta kalmaya çalışıyorlardı ve neredeyse iki yıldır hiç zam alamamışlardı. Tanıdığı iş çevrelerinde yaşanan sıkıntıları, kriz yüzünden işten çıkarılan onca insanı göz önüne aldığında en azından mevcut durumunu koruyabildiğine şükrediyordu Cemil. Son iki yılda neredeyse şirketin yarısı işten çıkarılmıştı. Patron Kemal bey vefalı bir adamdı aslında. Mecbur kalmasa kimseyi işten çıkarmayacaktı ama Cemil’le birlikte periyodik olarak inceledikleri Şirket hesapları hiç olumlu sinyal vermemiş, aksine Şirketin her geçen gün daha da kötüye gittiğini göstermişti. Kemal Bey karşılaştığı her olumsuz manzaradan sonra mecburen işten eleman çıkarma kararı vermişti. Yıllardır çocuğu gibi özenle büyüttüğü şirketindeki kötü gidişi durdurmak ve işleri toparlamak adına sağı solu araştırmış ve birkaç dostunun da yardımıyla yabancı bir firmanın inşaat malzemeleri bayiliğini almıştı. Ama o iş de beklenen tadı vermemişti. Neyse ki Cemil işlerin çok iyi olduğu dönemde aldığı zamların sayesinde hala piyasaya göre oldukça iyi sayılabilecek bir ücret almaya devam ediyordu. Cemil tam ekranındaki internet gazetesini kapatıp önündeki dosyaları karıştırmaya başlamıştı ki, ekranda küçük yeşil bir çiçek yanıp sönmeye başladı. Sohbet arkadaşlarından biri mesaj yollamıştı. Gelen mesajı açtı.

“Günaydın. Nasılsınız?”

Mesaj “blacktulip”den geliyordu Bu rumuzu tanımıyordu.. Gene de cevap yazmaya karar verdi Cemil.

“Teşekkür ederim, siz nasılsınız?”

“Sabah sabah ne kadar iyi olunabilirse o kadar iyiyim. Birazdan önemli bir toplantıya gireceğim. İnternete girip sohbet edip birazdan olacakları unutmak istedim. Tesadüfen de siz çıktınız karşıma.”

Mesajdaki ölçülü ve kibar üslup ve kullandığı rumuz sohbet ettiği kişinin büyük bir olasılıkla kadın olabileceği izlenimi uyandırmıştı. İster istemez biraz meraklanmıştı. Yazışmaya devam etmeye karar verdi,

“Sizin için oldukça önemli bir toplantı anlaşılan. Umarım umduğunuzdan iyi geçer.”

“Umarım, aksi halde yeni bir iş bulmam gerekecek yoksa. Sizin ne iş yaptığınızı sorabilir miyim?”

“Özel bir şirkette üst düzey yöneticiyim. Adım Cemil. Sizin gerçek isminizi sorabilir miyim?” Pozisyonunu abartmıştı Cemil. Bir süre mesajına cevap bekledi. Cevap alamayınca tekrar yazmaya başladı

“Orda mısınız?”

“Cemil Bey toplantı için arkadaşlar odama geldiler. Son hazırlıkları gözden geçirmem gerekecek. Şimdilik çıkmak zorundayım. Bu arada adım Nilgün. Umarım tekrar görüşürüz. Bye”

“Toplantınızda size şans dilerim. Tanıştığımıza çok memnun oldum. Görüşmek üzere. Bye” Nilgün hanımın veda ederken yazdığı gibi “bye” yazmış ve sonlandırmıştı diyaloğu. Aslında sohbetlerinde araya yabancı sözcükler sıkıştıran insanları oldum olası yapmacık bulurdu Cemil. Ama bu durum her zamankinden biraz daha farklıydı. Monitördeki çiçek renk değiştirmişti. Yeni tanıştığı sohbet arkadaşı geldiği gibi aniden çıkmıştı internetten. Cemil bir süre monitördeki renksiz çiçeğin tekrar canlanmasını beklerken çaycı Tuncay daldı odaya. Cemil’in çayını masanın üzerine bırakıp yan odaya yöneldi. Cemil cebinden çıkardığı tabakadan bir sigara çıkarıp yaktı ve önündeki dosyaları karıştırmaya başladı.

Cemil iyice işlere gömülmüştü ki monitörde yeni tanıştığı Nilgün Hanım’ın çiçeğinin tekrar yeşile döndüğünü gördü. Nilgün hanım geri dönmüştü. Hemen mesaj yazmak istedi ama sonra bu fikrinden vazgeçti. Cemil bir yandan önündeki işlerle ilgileniyor arada sırada da ekranı kontrol ediyordu. Çok fazla beklemesine gerek kalmadan monitörde uyarı imleci yanıp sönmeye başladı. Gelen mesajı açtı.

“Cemil Beyi orda mısınız?”

“Evet buradayım” diye yazdı Cemil.

“ Toplantı beklediğimden çok daha iyi geçti ve yeni projem üst yönetim tarafından kabul edildi. Bu haberi de ilk size vermek istedim. Ne de olsa toplantı öncesi yaşadığım stresi paylaştığım tek insan sizdiniz.” Cemil kısa bir süre düşündükten sonra cevabını yazdı.

“Gerçekten tebrik ederim Nilgün Hanım. İçimden bir ses toplantınızın zaten iyi geçeceğini söylüyordu, yeni projenizde başarılar dilerim” Bütün yazabildiği bu kadar olmuştu. Tanımadığı bir insanla sohbet etmek çok kolay değildi Cemil için. Neyseki Nilgün Hanım yazdığı esprili mesajlarıyla ivmesi düşmeye başlayan ve git gide kısırlaşmaya başlayan sohbetlerini tekrar alevlendirmeyi başarmıştı.

Cemil o gün yeni tanıştığı Nilgün Hanımla iki saate yakın sohbet etmişti. Neredeyse birbirleri hakkındaki her türlü bilgiye bu kısa zaman zarfı içinde sahip olmuşlardı. Nilgün Hanım televizyon kanalları için çalışan bir prodüksiyon şirketinde çalışıyordu. İyi bir eğitim almıştı. Hatta bir süre yurtdışında da bulunmuştu. İşini seviyordu. Boşanmıştı. Çocukları yoktu. Eski kocası Londra’da yaşıyordu. Sohbet arkadaşının renkli kişiliğe sahip bir bayan olması iki saat sohbete devam etmesi için önemli bir etken olmuştu. Kadınlar tanımadıkları insanlarla yaptıkları diyaloglarında çok daha ölçülü ve dikkatli oluyordu hemcinslerine göre. Kendisinden birkaç yaş küçük bu zeki kadın da Cemil’i etkilemeyi başarmıştı. Nilgün Hanımın dürüst ve samimi tavırlarına Cemil’de kayıtsız kalmamış ve kısaca yaşamını özetlemişti. Aslında Nilgün Hanım gibi farklı geçmişi ya da ilginç bir işi yoktu ama gene de anlattıklarını büyük bir ilgiyle dinlemişti Nilgün Hanım. Bu ilgi belli etmese de hoşuna gitmişti Cemil’in. Kısacası Cemil için farklı ve güzel bir gün olmuştu.

Akşamüzeri işten çıktıktan sonra sabah arabasını park ettiği meydana doğru yürümeye başladı Cemil. Tam otoparka girecekken fikrini değiştirdi ve yürümeye başladı. Bahar olmasına rağmen hava oldukça serindi. Bir sigara çıkardı ceketinin cebinden. Sigarasından derin bir nefes çekip yürümeye başladı. İnsanı üşüten bir serinlik olmasına rağmen bedeninde bıraktığı ürperti hoşuna gitmişti. Ceketinin yakalarını yukarı kaldırdı ve havanın kararmasıyla birlikte yeni yeni aydınlatılmaya başlanan rengarenk dükkan vitrinlerini seyre koyuldu. Bir saate yakın zaman geçirdi böyle. Uzun zamandır tek başına böyle bir yürüyüş bile yapamamıştı iş temposundan. İşi dışında kalan zamanının neredeyse tamamını evde geçiriyordu. O yüzden bu amaçsız yürüyüş hoşuna gitmişti Cemil’in. Caddenin sonuna daha yeni varmıştı ki cebinde titremeye başlayan cep telefonu ile irkildi. Karısı Demet arıyordu. Yemeğe gelip gelmeyeceğini soruyordu. Birazdan evde olacağını söyledikten sonra caddenin köşesinden dönmekte olan boş taksiyi çevirip evinin adresini verdi. Kendine yarattığı kısa özgürlük de sona ermişti. Dünyaya, sorumluluklarına, alışkanlıklarına dönme zamanı gelmişti.

Eve girdiğinde karısı Demet sırtını Cemil’in girdiği kapıya dönmüş televizyon seyrediyordu. Kapının açıldığını duyunca başını çevirmeden seslendi.

“Cemil sen mi geldin?”

“Evet ben geldim” dedi ve üzerindeki ceketini çıkarıp karısının bulunduğu odaya yöneldi. Neden geciktiğini soran karısına Şirket hesaplarında bir sorun çıktığını ve mesaiye kalıp işleri bitirdiğini söyledi. Fazla umursamamıştı Demet. Bütün dikkatini televizyondaki Amerikan dizisine vermişti. Karnı iyice acıkmış olan Cemil mutfağa yöneldi, kendisine yiyecek bir şeyler hazırlamaya koyuldu. Geçirdiği günü ve Nilgün Hanım’ı düşündü.

Nilgün Hanımla internette tanıştığı günün üzerinden neredeyse iki hafta geçmişti. Bu süre boyunca hafta içi her gün Nilgün Hanımla internette sohbet etmişlerdi. Sohbet konuları birbirlerini daha iyi tanıdıkça gitgide derinleşmişti. Nilgün Hanım sayesinde Cemil’in rutin günlerine renk gelmişti. Cemil henüz karşılaşmadığı yüzyüze tanımadığı bu kadına karşı farklı duygular hissetmeye başlamıştı. İşe artık her zamankinden daha erken geliyor, masasının başına oturur oturmaz bilgisayarını açıyor ve Nilgün hanım’ın çiçeğinin ekranda belirmesini beklemeye koyuluyordu.

Yine öyle sıradan bir iş günüydü. Cemil beraber öğle yemeğine çıktığı iş arkadaşlarını ekebilmek için bir bahane uydurmuş ve paydos saati bitmeden büroya geri dönüp bilgisayarının başına kurulmuştu. Bir gün önce yaptıkları sohbet de saat 13.00’de internette olacağını söylemişti Nilgün Hanım. Sabahtan öğlene kadar bir toplantısı vardı ve Cemil’le görüşebilmek için yemeğe çıkmayacağını, internette onu bekleyeceğini söylemişti. Nilgün Hanımın kendisine böyle değer vermesi, kendisi için zaman yaratması Cemil’in hoşuna gidiyordu. Sadece bilgisayar ekranı aracılığı ile tanıdığı bu kadını artık iyice merak ediyordu. Cemil o günkü sohbetlerinde ona olan duygularını dile getirmeyi ve kendisiyle tanışmak istediğini söylemeyi düşündü. Hatta seçeceği sözcükleri ve kuracağı cümleleri bile tasarladı bir süre. Ama Nilgün Hanım’ın internet çiçeğinin renk değiştirmesi ile toparladığı cesareti bir anda uçuverdi. “Nasıl olsa bir gün tanışırız” diye düşündü içinden. “Ne acelesi vardı ki. Hem kendini böyle biraz geri çekerek Nilgün Hanım’ın saygısını kazanmayı başarmıştı. İnternet diyaloglarını, ilişkilerini, sanal aşklarını kendi tecrübeleriyle bilmese de çevresindeki arkadaşlarından bu konularda bir sürü öykü dinlemişti. Arkadaşlarının anlattıklarının çoğu iğrenç şeylerdi. Binlerce insan birbirlerini tanımamanın verdiği rahatlıkla normal hayatlarında söylemedikleri, ifade edemedikleri her şeyi yalanlar da dahil birbirlerine söylüyorlar, karşılarındakilerin duygularını sömürüyorlardı. İş arkadaşı Turgut internet sayesinde onlarca kadınla çıkmıştı. Evli olmasına rağmen tanıştığı kadınların ilgisini çekebilmek için dul olduğunu söylüyordu. Hatta yaşam öyküsünü daha da dallandırıp budaklandırmıştı. Eşi en yakın arkadaşı ile aldatıp terk etmişti Turgut’u. Bunun üzerine Turgut bunalıma girmiş ve bütün kadınlardan nefret eder hale gelmişti. Onun bu garip öyküsünü dinleyen kadınların büyük çoğunluğu belki biraz analık içgüdüsüyle ya da biraz merakla Turgut’un tanışma tekliflerini reddetmemişlerdi. Ama bu kısa süreli ilişkilerin hemen hemen hepsinde çıktığı kadınlar Turgut’un yalan söylediğini bir süre sonra anlıyorlar ve kısa bir süre sonra da onu terk ediyorlardı. İşin garibi bekar ya da dul olarak bildiği ve büyük bir kısmıyla beraber olduğu bu sanal aşklarının birkaçının da kendisi gibi evli olduğunu anlamıştı Turgut. Ama karşılıklı oynanan bu oyunlarda herkes rolünü iyi biliyor ve senaryoya bağlı kalıyorlardı. Sonuçta rutin yaşmalarına renk katan bir oyundu bütün bu yaşananlar. Duygudan ve samimiyetten yoksun bu garip kesişmelerin farklı olabileceğini düşünmenin sadece kendilerini kandırmak olduğunu bilecek kadar tecrübe kazanmışlardı çoğu bu oyunun içerisinde.

Cemil bunları düşününce nedense kendini kötü hissetmişti. Sonuçta o da evli bir erkekti. Nilgün Hanım’a evli olduğunu daha ilk sohbetinde söylemişti. Yine de bir anda Nilgün Hanımın kendisi hakkında olumsuz düşüncelere kapılabileceğini ve şu ana kadar ki samimiyetini yanlış anlayabileceğini düşünmüştü ister istemez. Sonuçta mutlaka o da kendisi gibi saçma sapan bir sürü internet öyküsü dinlemiş olmalıydı. Evet ne olursa olsun Nilgün hanıma karşı mesafeli tavrını korumaya devam edecekti. Bilgisayarının monitöründeki yanan sönen “mesajınız var” ikonunu tıklatarak Nilgün hanım’dan gelen mesajı açtı.

“Umarım bekletmedim Cemil. İşleri ancak tamamlayabildim”

“Ben de bugün vereceğimiz vergi beyannamelerini yetiştirmeye uğraşıyorum bir yandan. Merak et bekletmedin” diye yazdı. Bir süre cevap gelmedi Nilgün Hanım’dan. Sonrasında gelen mesaj Cemil’i oldukça şaşırtmıştı.

“Şu an yalnız mısın?” Sanki yalnız olup olmadığından emin değilmiş gibi odaya bir göz attı. Elbetteki yalnızdı.

“Evet yalnızım”. Diye yazdı.

“Eğer konuşmak istersen beni cep telefonumdan arayabilirsin” Ve hemen arkasından cep telefonu belirdi monitörde. Cemil’in heyecandan kalbi duracaktı. Bir süre ne yapmalıyım diye düşündü. Cevap yazmadan geçen süre beklenenden fazla olmalıydı ki bir mesaj daha geldi Nilgün hanımdan.

“Aramak istemiyor musun yoksa?”

Cemil saatini kontrol etti. Arkadaşlarının gelmesine daha onbeş dakika zaman vardı. “Tamam arıyorum” diye mesaj yazmayı düşündüyse de hemen bu fikrinden vazgeçti ve cep telefonundan Nilgün hanımının verdiği numarayı çevirdi bütün cesaretini toplayarak. Çalıyordu.

“Alo buyrun” Bir an tereddüt eder gibi olduysa da hemen kendini toparlayan Cemil

“Nilgün hanımla mı görüşüyorum” diye sordu. Sevimli bir kahkahayla birlikte

“Evet Ben Nilgün, Cemil bey nasılsınız?”

“Sağolun Nilgün Hanım. Biraz şaşkınım sadece. Telefon numaranız monitörde belirince şaşırmadan edemedim.”

“Cemil bey neredeyse bir aydır birbirimizi tanıyoruz ve arkadaşlığımız şimdiye kadar bir monitörle sınırlı kaldı. Bugün ikimiz için de farklı bir gün olsun istedim.”

“Sizinle aniden böyle telefonda tanışmak açıkçası benim içinde hoş bir sürpriz oldu.”

“Ses tonunuz çok etkileyici Cemil Bey, ben de sizinle tanıştığıma çok memnun oldum”

İltifatlara alışık olmayan Cemil Nilgün hanımın etkileyici sözlerinden sonra konuyu değiştirmeye çalışmıştı. Bir süre günlük yaşamlarından sohbet ettikten sonra Nilgün Hanım çok sıcak bir şekilde veda etti Cemil’e. Veda etmeden önce de aralarındaki resmiyeti de kaldırmıştı Nilgün hanım.

“Görüşmek üzere Cemil” Bu samimi ifade Cemil’in de hoşuna gitmişti. O da veda ederken

“Görüşmek üzere Nilgün” deyivermişti.

O günü çok mutlu geçirmişti Cemil. Sürekli Nilgün Hanımı düşünüyordu. Hayalinde onu canlandırmaya çalıştı. Ses tonundaki sevimlilik mutlaka gözlerine de yansıyordur diye düşündü. Gözleri ışıl ışıl olmalıydı mutlaka. İşinde de son derece başarılı bir kadındı. Görünümü de son derece şık ve ciddi olmalıydı. Bir süre Nilgün’ü hayal etmeye çalıştı. Işıl Işıl gözleri, telefondaki kahkahası ve gülen yüzü. Ya dudakları? Burnu? Kaşları? Saçları? Saçları kısa olmalıydı. Nedense kısa saçın ona çok yakışacağını düşünmüştü. Bütün bunları zihninde canlandırmaya çalışırken düşünceleri bu kadar ileriye taşımak bir anda rahatsız etmişti Cemil'i. Çünkü, Nilgün'le son derece samimi beklentisiz bir arkadaşlık sürdürüyordu. Düşüncelerini onun görünümü üzerine yoğunlaştırmak fazla erkeksi gelmişti Cemil’e. Ayrıca, evli bir erkekti. Karısı Demet’i ve oğlu Murat’ı getirdi gözlerinin önüne. Oniki yıldır oldukça mutlu bir evlilikleri vardı. Ama Nilgün Hanımı düşündükçe de, ona karşı kayıtsız olmadığını hissediyor, sonra bu ikilem bir iç hesaplaşmaya dönüyor ve benliğini hiç olmadığı kadar yoruyordu.

Cemil, Nilgün’le yaptığı uzun sohbetlerden sonra iç hesaplaşmalarını bir kenara bırakmaya ve giderek içinde bulunduğu durumdan daha fazla hoşnut olmaya başlamıştı. İş arkadaşları, yıllardır gülmeyi unuttuğunu söyledikleri Cemil’in son zamanlardaki neşesini hayretle karşılıyorlardı. Son bir aydır uzun zamandır olamadığı kadar mutluydu. Hatta geçen gün ilk defa yanında Demet olmadan alışverişe çıkmış ve hiç tarzı olmamasına rağmen rengarenk gömlekler almıştı. Gömlekleri eve getirince kendi başına alışverişe çıkmasına Demet oldukça şaşırmış ve satın aldığı gömleklerin model ve renklerini görünce de dayanamamış kahkahayı patlatmıştı. Aslında her ne kadar işi şakaya da vursa Cemil’deki son zamanlardaki değişikliğin Demet’te farkına varmıştı. Bir akşam Cemil’e çok neşeli bir adam haline geldiğini ve onu uzun yıllardır böyle görmediğini söylemişti. Bu değişikliğin belirli bir nedeni olup olmadığını da sormuştu Cemil’e. Belki baharın etkisidir demişti Cemil. Doğruyu söylemişti. Bahar gelmişti iç dünyasına. Demet’in o kahkahalarla güldüğü renkli gömlekleri de Nilgün’le yaptıkları bir internet sohbeti sonrasında almıştı. O günkü sohbetlerinde Nilgün renklerle duygular arasındaki ilişkiden bahsetmişti. Canlı sıcak renkler insanın ruhunda da ayın canlı etkiyi yaratıyordu.. Ve sohbetlerinin sonuna doğru Nilgün hanım renksiz giyinen erkeklerden uzak durmaya çalıştığını, şimdiye kadar yaşadığı tecrübelerinden edindiği izlenime göre, kıyafetlerdeki durağanlığın bu kıyafetleri taşıyan erkeklerin ruh haline de yansıdığını söylemişti. Soluk kişilikler soluk ve koyu renkleri seçiyordu. Cemil, hemen o gün bir alışveriş merkezine kapağı atmış ve bulabildiği en renkli gömlekleri satın almıştı. Gömlekleri satın aldığı günün ertesinde içlerinden rengi en iddialı olanı giyip işe gelmişti. İş arkadaşlarının garipsemesine ve sonrasında da yüzlerinde beliren tebessüme de şaşırmamıştı. Ama Nilgün haklıydı. Nasıl ve ne şekilde olursa olsun insanları tebessüm ettirebilmişti o gün. Cemil dış görünüşü dışında iç dünyasında da büyük değişimler yaşamaya başlamıştı artık. Kendisini çok daha genç ve ne kadar kendine itiraf etmese de oldukça yakışıklı hissediyordu. Ayrıca çevresine karşı daha duyarlı ve sevecen olmuştu. Bu duyarlılığı ve sevecenliği ev hayatına da yansımıştı. Oğlu ve eşi Cemil’deki bu değişimden son derece memnundular. Yatak odaları bile renklenmişti. Tıpkı ilk tanıştıklarında olduğu gibi coşkuluydular. Seneler içinde alışıldık hale gelen yaşam biçimleri büyük bir hızla değişiyordu. Ve çok iyi biliyordu ki, bu değişimin arkasında yatan en önemli sebep Nilgün’dü.

Nilgün’le internette yaptıkları sohbetler azalmış, yerine daha çok telefonla devam ediyorlardı. Nilgün’ün sesini duymak onunla sohbet etmek Cemil’i mutlu ediyordu. Ama gelişen diyaloglarına ve samimiyetlerine rağmen hiçbir zaman Nilgün’ü telefonla aramamıştı. Onu arayan ya da aranmayı isteyen hep Nilgün oluyordu. Ve Nilgün’e karşı hissettiği duygular artık karşı konulmaz bir hal almaya başlamıştı.

İlk telefon görüşmelerinden yaklaşık iki hafta sonra bir Cumartesi günü akşamüstü Nilgün’den bir cep telefonu mesajı almıştı. Akşam saat 11 gibi onu aramasını istemişti. Bu mesaj Cemil’i şaşırtmıştı. Evli olduğunu bilen Nilgün bu hassas konuyu hiçbir zaman sohbetlerinde açmamış ve aralarında üstü örtülü bir anlaşma yapılmış gibi iş saatleri dışında Cemil’i hiç aramamıştı. O akşam saat 10.30’a kadar huzursuzlukla dolaştı durdu Cemil. Ne yapması gerektiğine bir türlü karar veremiyordu. Nilgün’le aralarında gelişen bu ilişki artık masumiyet sınırlarını zorluyordu. Bütün bu olan bitenden habersiz eşi Demet ise son derece masum o saate kadar yanındaki koltukta televizyon seyretmişti. Kendisini çok huzursuz hissediyordu Cemil. Sonunda dayanamamış ve Demet’e biraz hava almak istediğini söylemiş ve dışarı çıkmıştı. Evden çıkar çıkmaz bir sigara yakıp saatini kontrol etti Cemil. Saat 11’e çeyrek vardı. Sigarasını bitirince arabasına yöneldi. Radyoyu açtı ve hafif müzik çalan bir kanal buldu. Tekrar saatini kontrol etti. Saat 11’e beş vardı ve zaman geçmek bilmiyordu. Beş dakikanın çok fazla önemi olmadığını düşünüp Nilgün’ün numarasını çevirdi. Çaldı çaldı açan yoktu. Telefonu kararlaştırdıkları saatten beş dakika bile olsa erken açtığı için kendine hayıflandı. Pekala beş dakika daha sabredebilirdi aslında. O esnada Nilgün aradı. Biraz merak ve heyecanla telefonu açtı Cemil. Nilgün,

“Merhaba Cemil”

“Merhaba Nilgün”

“Nasılsın?”

“İyiyim ya sen?”

“Bende iyiyim. Bugün kendimi çok iyi hissetmiyorum ve nedense sesini duymak istedim. Umarım yanlış zamanda görüşmek istemedim”

“ Yoo hayır, sadece biraz şaşırdım. Şimdiye kadar akşamları hiç görüşmemiştik” Verdiği cevapla aslında içinde yaşadığı bazı kaygılarını da dile getiriyordu Cemil’in.

“Canım, bugün seninle ilk telefonda görüştüğümüz gün geldi aklıma birden. Ve sesini özlediğimi farkettim birden ve işte karşındayım”

Cemil şaşırmıştı. Nilgün ona canım diye hitap etmişti ilk defa. Ne diyeceğini bilemedi bir süre. Kısa bir suskunluktan sonra kendini toparlayıp konuşmaya başladı.

“Aramakla çok iyi yaptın Nilgün. Beni özlediğini söylemen çok nazik ve samimi bir davranış.”

“Cemil, artık diyaloglarımızın fazla aramızdaki samimiyete göre çok resmi kaldığını düşünüyorum nedense. Ne kadar birbirimize açıkça söylemesek de, ben senden hoşlanıyorum. Sanırım sen de benden.”

Nilgün’den hiç duymayı beklemediği sözcükler dökülüyordu ağzından. Cemil heyecanlanmıştı. Bütün bedenini bir sıcaklık kapladığını hissetti. Terliyordu. Ne diyeceğini bilemiyordu.

“Sanırım söylediğin gibi Nilgün. Ama açıkçası bu duyguların şimdiye kadar tek taraflı olabileceği endişesini taşıyordum. İnsanını hiç tanımadığı hatta yüzünü bile görmediği bir insandan hoşlanabilecek olması düşüncesi benim düşüncelerime çok tersti şimdiye kadar. Ama seninle tanıştıktan sonra ne kadar yanlış düşündüğümü anlamaya başladım.”

Evet rahatlamıştı. Şimdiye kadar kendine bile açıkça itiraf edemediğin duyguları hakkındaki düşüncelerini bir çırpıda söyleyivermişti Nilgün’e.

“Ah Cemil. Bunları senden duymak ne kadar hoş bilemezsin. Duygularımızın karşılıklı olduğunu bilmek beni de çok rahatlattı. Çok tatlı bir erkeksin. Şimdiye kadar senin gibi bir insan karşıma çıksaydı yaşamım çok farklı olurdu sanırım.“

Sohbet gitgide derinleşiyordu. Cemil ipleri tamamen Nilgün’ün eline bırakmıştı. Artık kararlıydı. Nilgün gibi o da bütün duygularını açıklıkla ortaya koyacaktı. Konuşmasına devam etti Cemil,

“Evet, belki de haklısın. Ama şunu da unutmamalısın ki beni henüz hiç tanımıyorsun. Belki benimle bir yarım saat oturup konuştuktan sonra belki de bir daha beni hiç görmek istemeyeceksin. Bu kadar da yaşamın gerçeklerinin farkındayım. Bilmiyorum ama şu an ikimizin de içinde bulunduğu bu durum gerçekten çok garip. “

“Cemil, unutma ki aynı koşullar senin için de geçerli. Bakalım sen beni tanıyınca benden ne kadar hoşlanacaksın. Belki de beni hiç çekici bulmayacaksın”

“Açıkçası pek öyle düşünmüyorum. Şimdiye kadar yaptığımızı sohbetlerden, kendine olan güveninden, oldukça çekici bir kadın olduğunu düşünüyorum.”

Son sözleri üzerine Nilgün kahkahayla güldü ve görüşmelerine son noktayı koydu.

“Evet çok da haksız sayılmazsın. Ama gene de içini rahatlatmak için ilk işim Pazartesi günü senin elektronik posta adresine bir fotoğrafımı yollayacağım. Bakalım ne diyeceksin. Canım bu arada bu sohbeti sonlandırmam gerek. Araya reklamlar girecek çünkü.”

Bu sözleri üzerine Cemil’de kahkahayı bastı.Bu esprili kadından gerçekten hoşlanıyordu. O da kendince esprili bir cevap verdi Nilgün’e.

“Tamam canım o zaman. Yayın akışını bozmak istemem tabii. Pazartesi resmini bekliyorum. Seni öpüyorum”.

Nilgün fısıltıyla karışık bir sesle

“Ben de seni Cemil. Ben de seni sımsıcak öpüyorum. Pazartesi görüşmek üzere. Bye”

Telefon kapanmıştı. Direksiyonun başında öylece durdu bir süre. Sonra radyonun sesini biraz yükseltti. Nilgün’le konuşurken kapattığı arabanın camlarını sonuna kadar açtı. Dışarıdan içeriye dolan taze havayla ciğerlerini doldurdu. Ellerini başının arkasında kenetledi ve koltukta geriye doğru yaslandı. Nilgün’ün sözlerini geçirdi hafızasından. İlk defa Cemil’e canım demişti. Çok hoşuna gitmişti kendisine böyle hitap etmesi. Evet bu kadın şimdiye kadar tanıdığı kadınlardan gerçekten farklıydı. Ve Cemil’e karşı duyarsız değildi. Yüzünde belli belirsiz bir tebessüm belirdi Cemil’in. Tebessümünü bozmadan arabasından dışarı çıktı. Evine doğru yöneldi. Pazartesi gününü iple çekecekti.

Pazartesi sabah büroya girer girmez bilgisayarını açtı Cemil. Elektronik postalarını kontrol etti ilk iş olarak. Hayır, beklediği mesaj henüz gelememişti. Öğleye kadar neredeyse on dakika da bir elektronik postalarını tekrar tekrar kontrol etti. Nilgün’den beklediği posta gelmemişti. Heyecanla beklediği elektronik postanın gelmemesi sinirlerini bozmuştu. Hiç gereği yokken çaycı Tuncay’a da sesini yükseltmişti. Saat artık paydos zamanının geldiğini gösteriyordu. Dışarı çıkmadan önce son bir kez da ha elektronik postasını kontrol etti. Yeni postanız var uyarısını görünce heyecanla gelen mesajı açtı. Posta beklediği gibi Nilgün’den geliyordu. Ekinde de bir resim dosyası vardı mesajın.

“Sevgili Cemil, saat bir gibi internette olacağım. Fotoğrafımla ilgili düşüncelerini bekliyorum. Sevgiler, Nilgün”

Cemil bir çırpıda kısa mesajı okuduktan sonra ekindeki resim dosyasını açtı. Evet Nilgün karşısındaydı. Önünde bilgisayar olan bir masada oturuyordu. Kırk yaşına merdiven dayamış olmasına rağmen “Nilgün bir gün sohbetlerinde bahsetmişti yaşından” çok daha genç görünümlü oldukça güzel bir kadındı. Daha önce zihninde tasarladığı gibi gözleri ışıl ışıldı. Ne kadar zeki olduğu fotoğrafından bile belli oluyordu. Saçları kumral düz ve kısaydı. Evet gerçekten çok güzel bir kadın diye düşündü Cemil. Acaba o da kendisini merak ediyor muydu? Fotoğrafını yolladığına göre o da mutlaka Cemil’in fotoğrafını görmek isteyecekti. İçini bir sıkıntı basmıştı. Oldum olası fotoğraf çektirmeyi pek sevmezdi ve tarayıcıdan bilgisayarına aktardığı vesikalık bir fotoğrafı dışında bilgisayarında başka bir fotoğrafı yoktu. O fotoğrafı da resmi evraklar için kullanıyordu. Eğer Nilgün Hanım fotoğrafını isteyecek olursa göndereceği düzgün bir fotoğrafı yoktu elinde kısacası. Fotoğrafım yok dese Nilgün’e karşı saygısızlık etmiş olacaktı. Kim bilir belki onu beğenmediğini ve bu yüzden bile fotoğrafını göndermediğini düşünebilecekti. Aklına birden köşedeki fotoğrafçı geldi. Her gün işe gelirken önünden geçtiği fotoğrafçının “Dijital çekim yapılır” diyen ilanını görüyordu. Hemen tuvalete yöneldi Cemil. Aynada kıyafetini kontrol etti. Evet bu eflatun gömlekle çok daha genç gözüküyordu. Sonra aynaya daha da yakınlaşıp yüzünün detaylarını inceledi. Gözlerinin altı biraz koyulaşmıştı. Oğlu Murat sabaha karşı ani bir karın ağrısıyla uyanmış ve Cemil’i de sabaha kadar uyutmamıştı. Elini yüzünü soğuk suyla yıkadı. Şimdi biraz daha iyi görünüyordu. Oda arkadaşına dışarıda kısa bir işinin olduğunu söyleyerek caddenin sonundaki fotoğraf stüdyosunun yolunu tuttu.

Yaklaşık yarım saat sonra tekrar bilgisayarının karşısındaydı. Nilgün’den başkaca bir mesaj gelip gelmediğini kontrol ettikten sonra, stüdyodan aldığı fotoğraflarının bulunduğu CD’yi bilgisayarına yerleştirdi özenle. Fotoğrafları büyük bir dikkatle teker teker inceledi. Bir düzineden fazla fotoğraf çektirmişti. En beğendiği ikisini bilgisayarının masaüstüne kaydetti. Rahatlamıştı. Nilgün’e mahcup olmayacaktı artık.

Nilgün mesajında söz verdiği gibi öğle paydosunda saat bir gibi sohbet programına girmişti. Zaman kaybetmeden Nilgün konuya girdi.

“Fotoğrafımı aldın mı?”

“Evet aldım”

“Bir şey söylemeyecek misin?”

“Çok beğendim. Çok güzel ve sempatik bir bayansınız.

Nilgün bir kahkaha ikonu gönderdi bu sözlerinin üzerine. Ve arkasından da kısa bir mesaj.

“Cemil’cim, tekrar sizli bizli olduk galiba. Oysaki ben artık çok daha fazla samimi olduğumuzu düşünmeye başlamıştım”

“Kusura bakma Nilgün. Senin fotoğrafını görünceye kadar her şey gerçeklikten uzaktı. Fotoğrafını aldıktan sonra içine düştüğüm duygu karmaşası içinde farkında olmadan sana böyle hitap ettim”

“Canım benim. Çok sevimlisin.”

Böyle samimi hitap edince Cumartesi günü yaptıkları telefon görüşmesindeki Nilgün’ün ses tonu canlanmıştı kafasında. Nilgün’ün o sevimli sesi kulaklarından gitmemişti. Yüreği coşkuyla dolmuştu. Evet bugün o da yaşamında hiç yapmadığı bir şeyi yapacak ve karısından başka ilk defa bir kadına canım diye hitap edecekti. Parmakları klavye üzerinde bir süre gezindi ve en sonunda mesajını yazdı.

“Canım, fotoğrafını gerçekten çok beğendim. Çok güzel bir kadınsın” Aralarındaki dağlar, buzlar nehirler artık yıkılmıştı.

“Benden gerçekten hoşlandın mı?” Evet şimdi de Nilgün atağa kalkmıştı. Ok yaydan çıkmıştı. Hızla mesajını yazdı.

“Evet Nilgün. Senden çok hoşlanıyorum. Hem de tahmin edebileceğinden çok daha fazla.” Rahatlamıştı. İlk defa duygularını bu kadar açıklıkla ifade ediyordu karşı cinsten birisine.

“Ben de senden çok hoşlanıyorum Cemil ve artık hoşlandığım erkeğin fotoğrafını görmek istiyorum. Gönderecek misin?”

“Hemen yolluyorum”

“Tamam canım, benimde şimdi çıkmam gerekiyor. Sonra görüşürüz. Bye”

Cemil cevap yazana kadar Nilgün internetten çıkmıştı. Cemil hemen bir elektronik posta hazırladı ve son çektirdiği iki fotoğrafı da ekleyip Nilgün’e gönderdi. Artık bekleme sırası ona gelmişti. Nilgün’ün düşüncelerini merakla bekleyecekti.

Ertesi gün Nilgün’den kısa bir elektronik posta mesajı aldı. Gün boyu toplantıda olacaktı ve bulduğu ilk fırsatta Cemil’i arayacaktı. Cemil bütün gün Nilgün’ün aramasını bekledi. Beklediği telefon gün bitmek üzereyken geldi. Cemil’e fotoğraflarını beğendiğini söyledi. Nilgün, zihninde canlandırdığından daha farklı bir görünüşe sahip olduğunu söyledi ama Cemil’in bütün ısrarlarına rağmen herhangi bir ipucu vermedi. Konuşmalarının sonuna doğru Cemil gene kendisinden beklenmeyecek bir girişimde bulundu ve Nilgün’ü akşam yemeğine davet etti. Nilgün birkaç gün boyunca meşgul olacağını ama sonraki hafta seve seve yemeğe çıkabileceklerini söyledi. Cemil teklifinin kabul edilmesinden son derece hoşnut olmuştu. Telefon konuşmaları bittikten sonra haftaya erteledikleri yemeğin bütün detaylarını zihninde tasarlamaya koyuldu. Evet sonunda Nilgün’le gerçekten tanışabilecekti..

Nilgün’le yaptığı görüşmeden sonra oldukça yorucu bir hafta geçirmişti Cemil. Sonunda haftayı bitirmiş ve Cumartesi günü tek başına dışarı çıkmıştı. Alışveriş yapmak istiyordu. Birkaç gün içinde Nilgün’le akşam yemeğine çıkacaktı ve gardrobunda bu özel buluşmaya yakışacak bir kıyafet bulunmadığını fark etmişti. Büyük bir alışveriş merkezindeki popüler bir giyim mağazası indirime girmişti. Spor bir takım elbise ve ona uygun bir gömlek ve kravat satın aldı. Artık buluşma için hazırdı. Alışveriş merkezinin çıkmak üzereyken cep telefonundan Nilgün aradı. Akşam saat 11 gibi Cemil’i aramak istediğini müsait olup olamayacağını sordu. Cemil o günkü programını kafasından geçirdi hızlıca. Akşam arkadaşlarıyla arada bir gittikleri bir barda buluşacaklardı. Evde olmayacağı için Nilgün rahatlıkla arayabilirdi. Nilgün’e istediği saatte kendisini arayabileceğini söyledi. Nilgün telefonu kapamadan planladıkları akşam yemeği için sabırsızlandığını eklemeyi de ihmal etmedi.

Otomobiline binen Cemil vakit geçirmeden evin yolunu tutmuştu. Eve varır varmaz ilk işi aldığı yeni kıyafetleri denemek oldu. Demet biraz fazla spor bulmuştu yeni kıyafetlerini. Karısının yorumları çok da umurunda değildi Cemil’in. Vakit kaybetmeden arkadaşları Selim’i Hakan’ı aradı. Evet daha önce kararlaştırdıkları gibi akşam sekizde her zamanki yerde buluşacaklardı.

Kararlaştırdıkları saatte buluşmuşlardı. Yıllardır sahibi, dekoru, müdavimleri hiç değişmemişti bu mekanın. Sadece eşyalar eskimiş, insanlar yaşlanmıştı. Bara oturur oturmaz fakülteden arkadaşı Selim Cemil’e döndü ve;

“Hayırdır oğlum, Görmeyeli ne kadar değişmişsin. Sanki o bizim muhasebeci Cemil gitmiş yerine bir pop yıldızı gelmiş. Senin böyle modayı takip ettiğini bilmezdim hiç.” Cemil gülümseyerek;

“E oğlum artık kırkını geçtik. Erkeğin ilkbaharı da kırkında başlarmış. Ben de yavaş yavaş tomurcuk vermeye başladım.” Selim gülümseyerek devam etti;

“Bu tomurcuk işinin sırrını bize de verirsin umarım. Biz böyle çoluk çocuk iş güç derdiyle yaprak dökerken, senin böyle tomurcuk açmanın kerameti vardır sanırım” Arkadaşlarının kendisindeki değişimi fark etmeleri Cemil’in hoşuna gitmişti. Konuyu çok fazla uzatmadı. Her zaman böyle biraz geride kalmayı, yaşamıyla ilgili detayları vermeyi oldum olası sevmezdi zaten. Konuyu değiştirip ertesi gün oynanacak derbi maça getirdi. Beklediği gibi ortalık bir anda kızışmıştı. Arkadaşları hararetli hararetli maç sonucunun ne olacağını tartışırlarken saatine göz attı. Saat 11’e geliyordu. Arkadaşlarından kısa süreliğine izin istedi ve bardan dışarıya çıktı. Nilgün aramak üzereydi. Onunla neler konuşacağını tasarlarken telefonu çaldı. Arayan Nilgün’dü.

“Merhaba Nilgün”

“Merhaba canım. Nasılsın bugün?”

Nilgün’ün sesi oldukça derinden geliyordu.

“Sesin derinden geliyor Nilgün. İstersen kapat ben arayayım”

“Kapalı bir yerdeyim. Burada biraz zor çekiyor. Ondan olmalı. Bu arada sen neler yaptın canım? Beni özledin mi?”

Nilgün’ün tarzını anlamakta zaman zaman zorluk çekiyordu Cemil. Kendisinin için oldukça hassas olduğu konularda onun bu kadar rahat konuya girebilmesi Cemil’e ilginç geliyordu. Üzerindeki tedirginliği atmaya ve Nilgün gibi rahat bir konuşma yapmaya karar verdi.

“Evet tabii ki özledim. Peki sen beni ne kadar özledin?”

“Çok hem de çok özledim. Şu an yanımda olman için neler vermezdim. Ve burada yanıbaşımda olsaydın seni ne kadar sevdiğimi söylerdim gözlerinin içine bakarak”.

Cemil afallamıştı. Nilgün onu sevdiğini söylüyordu. Nilgün bu arada konuşmasına devam ediyordu. Cemil’in konuşmasına fırsat vermeden bir soru daha sordu, .

“Sen bana karşılık olarak ne söylerdin peki? Sen de burada olsan beni sevdiğini söyler miydin? Cemil. Bu garip oyun çok fazla hoşuna gitmese de devam etmeye karar verdi. Bu konuda “sevgi aslında bir süreçtir, emek ister gibi” bir felsefi bir tartışmaya girip Nilgün’ü küstürmek istemiyordu.

“Tabii ki canım. Bende senin gözlerini içine bakarak duymak istediklerini söylerdim” dedi. Politika yaparak sıyrılabileceğini zannetmişti ama yanılmıştı. Nilgün ısrarcıydı,

“Duymak istediklerimi mi söylerdin? Çok kötüsün Cemil. Bense, içinden gelerek beni sevdiğini söyleyeceğini düşünmüştüm.” Köşeye sıkışmıştı Cemil. Yapacağı her manevranın başka bir yanlış anlaşılmaya neden olacağını düşünürek,

“Tabii ki bunu içimden gelerek söylerdim” dedi.

“”Neyi” diye sordu ısrarla Nilgün ve cevap vermesine fırsat vermeden konuşmasına devam etti

“Lütfen bana yüksek sesle söyle, ne söylerdin? Şimdi duymak istiyorum.”

Nilgün’ün ısrarcı tavrı ve emir kipli konuşması çok hoşuna gitmemişti ama daha fazla dayanamadı ve duymak istediği cevabı verdi;

“Seni sevdiğimi söylerdim”

“Gerçekten mi?”

“Gerçekten canım”

“Hadi ne olur bir daha söyle. Hem de yüksek sesle. O kadar hoşuma gitti ki”

Seni seviyorum Nilgün”

“Bütün Türkiye’ye hatta dünyaya da söyler miydin bunu?” Bu garip soru karşısında Cemil bir kez daha afallamıştı. ama ok da yaydan çıkmıştı artık.

“Evet söylerdim canım” dedi. Nilgün’ün sesi o an kesilmişti. Fondan yoğun alkış sesleri geliyordu. Cemil herhalde televizyonda bir program seyrediyor olmalı diye düşünürken Nilgün tekrar konuşmaya başladı.

“Sevgili Cemil. Söylediklerini bütün izleyicilerimiz duydu. Gerçekten çok duygulandım. Sanırım 60 milyonun büyük bir kısmı televizyonlarının başında seni duydu. Evet Cemilcim “insan hiç tanımadığı bir insana aşık olabilir mi” sloganıyla yola çıktığımız bu yepyeni programın ilk konuğu sen oldun. Seyircilerimiz geçen hafta yaptığımız canlı telefon görüşmemizden sonra programa inanılmaz ilgi gösterdiler. Herkes bugün program saatimiz olan saat 11’i iple çekti. Çünkü onlara geçen hafta bir söz vermiştim. Haftaya aşkımızı ilan edeceğiz diye. Evet sevgili izleyiciler, geçen hafta ilk canlı yayınımızda tanıştığınız sevimli ve ürkek sesiyle bilmeden yayınımıza katılan kişiyi sizlerle tanıştırmak istiyorum. Cemil özel bir şirkette yönetici olarak çalışıyor. Yaklaşık bir ay önce internette başlayan diyaloğumuz bugüne kadar geldi ve bize insanın hiç tanımadığı bir kişiye aşık olabileceğini o güzel kalbiyle gösterdi Cemil. Sana bu güzel programa katkı sağladığın için çok teşekkür ediyoruz Cemil. Söylemek istediğin bir şey var mı?

Cemil bir şeyler söyleyecek gibi oldu. Ama hırıltıdan başka bir ses çıkaramadı. Elleri titremeye başlamıştı. Cemil’den bir cevap alamayınca Nilgün konuşmaya devam etti.

“Sanırım Cemil çok heyecanlı. Bir reklam arasından sonra tekrar Cemil’le birlikte olacağız.”

Cemil konuşmanın devamını beklemeden yavaşça telefonu kulağından indirdi. Sonra önündeki mazgal deliğine doğru bıraktı. Mazgalın demirlerine çarpan telefonun kısa bir sessizlikten sonra suya gömüldüğünü duydu. Sonra yavaşça kravatını gevşetti. Sigarasından derin bir nefes çekti. Bardan yükselen müzik sesi eşliğinde uzayan karanlık sokakta yürümeye başladı.

 
Toplam blog
: 10
: 1103
Kayıt tarihi
: 18.08.08
 
 

38 yaşındayım. Özel bir şirkette yönetici olarak çalışıyorum. Edebiyatla amatör olarak çocukluğumdan..