Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '11

 
Kategori
Hukuk
 

Sıradanlaşan hukuk

Yargı ve hukuk, her iktidar döneminde tartışma konusu olmuştur. Tartışmalar çoğunlukla, hukukun dar veya geniş anlamda yorumlanmasının insan haklarını ne şekilde etkileyeceği temelinde yoğunlaşmaktadır. 

“Hukuk, birey, toplum ve devletin hareketlerini, birbirleriyle olan ilişkilerini; yetkili organlar tarafından usulüne uygun olarak çıkarılan, kamu gücüyle desteklenen, muhatabına genel olarak nasıl davranması yahut nasıl davranmaması gerektiğini gösteren ve bunun için ilgili bütün olasılıkları yürürlükte olan normlarla düzenleyen normatif bir bilimdir. Hukuk, birey-toplum-devlet ilişkilerinde ortak iyilik ve ortak menfaati gözetir. 

Geniş bir kavramla ifade etmek istersek hukuk; örgütlenmiş bir toplum içinde yaşayan insanların birbirleriyle veya kişilerin yine kendilerinin meydana getirdiği topluluklarla ve bu toplulukların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen, kişilerin güvencesini ve insan haklarını sağlamak amacıyla oluşturulan ve devlet gücü ile desteklenen bağlayıcı, genel, soyut ve devamlı kurallar bütünüdür.”* 

Dikkat edilirse, hukuku geniş anlamıyla ele aldığımız zaman önemli bir kavramla karşı karşıya kalıyoruz. 

“İnsan Hakları.” 

İnsan Hakları mücadelesi, evrensel hukuk kurallarının bütün insanlık için uygulanmasını amaç edinir. Evrensel hukuk kuralları ise dünya devletlerince karşılıklı olarak bağıtlanan sözleşmeler tarafından hayata geçirilir. Evrensel hukuk kurallarını benimseyen ve Birleşmiş Milletler Örgütü’nün çeşitli sözleşmelerine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne imza koyan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarını kendi iç hukuk kuralları haline getiren devletler, insan haklarını ve evrensel hukuk kurallarını önemsediklerini ve içselleştirdiklerini gösterirler. 

Türkiye Cumhuriyeti de bu sözleşmeleri imzalayan ve uluslar arası sözleşmeler ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin mevzuatını kendi iç hukuk kuralı haline getiren ülkelerden biridir. Bu anlamda 1982 Anayasası’nın 90.maddesinin, 5.fıkrasında “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre, Türkiye’deki bütün hukuk aktörleri, hukuk mevzuatının tepe noktasına, Anayasanın 90.maddesinde yer alan bu hükmü koymak zorundadırlar. Bu hükmü dikkate almadan yapılacak düzenlemeler, alınacak mahkeme kararları, iptal edilmeye ve hükümsüz kalmaya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden dönmeye mahkûmdur. 

Aslında, hukuku bilmeyen biri tarafından bile açık olarak görülebilen bu gerçek, “Seçilmiş milletvekillerini” tahliye etmeyen mahkemelerin hâkim ve savcıları tarafından nasıl görülmez, anlayamıyorum. 

Bir zamanlar “Kamu emekçilerinin sendikal hak mücadelesini” görmek istemeyen ve “Memurların sendikaları ile ilgili yasal düzenleme yok.” diyen mahkemelerin, aldığı olumsuz kararlar, nasıl, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden döndüyse ve kamu emekçileri bugünkü yasal mevzuata kavuştuysa, bugün de hukuku geniş anlamıyla yorumlamayıp, insan hakları mücadelesini dikkate almadan karar alabilen mahkemelerin bu özgürlük karşıtı kararları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi duvarına toslamaya mahkumdur. 

Uzun yıllardan bu yana” İnsan Hakları Hukuku”nun etkisiyle, adli mahkemeler kısmen, idari mahkemeler ise özgürlükçü yorumlar yaparak, tatminkâr bulmasak da çoğu zaman emekçilerden yana kararlar alabilmiştir. 

Ancak son yıllarda, “Özel Yetkili Mahkemeler” tarafından alınan tutuklama kararları ve son olarak “Seçilmiş milletvekillerinin” tahliye edilmemesi ile ilgili olarak alınan kararlar, acaba hukuksal anlamda içe mi kapanıyoruz?sorusunu akla getiriyor. 

Son olarak Ergenekon ve KCK sanıklarının uzayan tutukluluk süreleri ve yargılama süreçleri ile tahliye edilmeyen seçilmiş milletvekillerinin durumu da HSYK’nın, iktidar lehine değişen yapısının etkili olup olmadığı sorusunu düşündürüyor. 

Yoksa “Hukuk Sistemimiz” yeniden, “İnsan Hakları Hukuku”nu dikkate almayan, eski günlerine mi dönüyor? 

Bir hukukçu dostum tarafından söylenmişti; “Yazılı olmayan ama yargıçlar tarafından uygulanan bir kural vardır. 5 yıla kadar olan yargılamalar tutuksuz, 5 yıldan fazla olan yargılamalar tutuklu yapılır.” 

Tipik bir “Sıradan Hukuk” kuralı. 

Yeni anayasa tartışmaları sürdürülürken, hukuk sistemimizin” İnsan Hakları Hukuku”nu dikkate almadan verdiği kararlar, hukuk sistemimizi sıradanlaştıracaktır. Sıradan bir hukuk sisteminin, 21.yüzyıl Türkiye’sine yakışmadığı ise bütün toplum tarafından kabul edilmesi gereken bir gerçektir. 

*Wikipedia 

 
Toplam blog
: 223
: 700
Kayıt tarihi
: 04.01.08
 
 

Gaziantep' te öğretmen olarak görev yapmaktayım. Son olarak Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ..