Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Sirkat

Sirkat-Sırkat ( saklama, gizleme )

“Sirkat” sözlüklerde çalma, hırsızlık anlamına gelse de yörüklerdeki anlamı daha başkadır.

Eskiden dört ayaklı malların vergisi verilirdi. Mal sahipleri muhtara giderek kaç keçisi, koyunu, sığırı, katırı, (bazı yörükler katıra “ester” derler) atı, eşeği, devesi, mandası, varsa yazdırırdı.

Muhtar da bu bildirimleri bir deftere işler ve bu listeyi maliyeye bildirirdi. Herkes bu listeye göre mallarının vergisini verirdi. Her malın büyüklüğüne göre vergisi vardı. Bu beyanların doğru olup olmadığını, beyan edilmeyen hayvanların bulunup bulunmadığını denetlemek için köylere maliyece görevlendirilen “sırkatçılar” gelirdi.

Beyan dışı kalan mallara da “sırkat” denirdi.

Sırkatçı, bir jandarma ile, muhtarı, azalardan birisini de yanına alarak köydeki tüm evleri dolaşır, beyan edilen malları tek tek sayardı. Buldukları malları muhtarın verdiği liste ile karşılaştırırdı.

Bazen sırkatçının kuzuya koyun gibi vergi yazdığı da olurdu. Çoban da kuzunun koyun olmadığını kanıtlamak için kuzuyu kırkarken kuyruğunun üstünde bir tutam kıl bırakırdı. Kuzunun kuyruğunun üstünde bırakılan bu tüy kümesine de “combaz” denirdi.

Sirkatçi gelip “bu koyundur” dediğinde çoban, kuzunun kuyruğunun üstündeki bu tüyleri gösterir ve bu hayvanın bir kuzu olduğunu kanıtlayarak verginin az yazılmasını sağlardı. Bu uygulama 1950 yılından sonra kaldırıldı.

Bazı erkek çocuklar tıraş olduklarında onların başlarının üstünde de bir tutam saç bırakılırdı. Bu saçlara çoğu kez göz boncuğu bağlanırdı. Bu saç kümesine de "combaz" denirdi.

(Kuzu tüyü kıvırcık, koyun tüyü ise düz olur. Hatta kıvırcık kuzu tüyünden güzel yastık yapılır.)

Tengerek veya kirmanla eğrilen kuzu yününden örülen atkı yumuşacık ve kullanışlı olur.

Bir sirkatçi öyküsü:

Görevli memur köye gelmiş, vergi için bildirilen hayvanları ev ev dolaşarak kontrol ediyor. Muhtar ve azalarla denetim için gezerlerken bir evin önünde duruyorlar. Ev sahibi gelenleri odasına davet ederek çay kahve ikram ediyor. Çaylar kahveler içildikten sonra ahıra gidilerek beyan edilen hayvanlar kontrol edilmeye başlanıyor. Her şey beyan edildiği gibi.

Kontrolcüler tam evden ayrılacakları sırada bir eşek anırmaya başlıyor. Kontrol memuru kendisine bildirilen listeye bakıyor eşek yazılmamış. Ev sahibine dönerek “bu ses nedir ?” diye soruyor. Ev sahibi de “Ha o mu, o babamın sesidir. Biraz hasta da, sesi bile bozuk çıkıyor “ diyor.

Görevli memur “şimdi hasta babana bir geçmiş olsun demeden gidersek ayıp olur. Ben şu sesin geldiği odaya gireyim de babana bir geçmiş olsun diyeyim” diyerek, yüksekçe yerdeki odaya giriyor. Bir bakıyor ortada ön ve arka ayakları bağlanmış üstü de bir çulla örtülmüş koca bir eşek yatıyor. Eşeğin üstündeki örtüyü açmasıyla kapatması bir oluyor. Dışarı çıkıyor. Ev sahibine “Allahaısmarladık” derken kulağına eğilerek “babanın kulakları amma da büyükmüş ha “ diyor. Yüzü kıpkırmızı olan ev sahibi şaşkınlıkla; “ güle güle, güle güle, kısa kulaklı günlerde gene buyurun gelin” diyebiliyor.(yayına hazırladığım kitabımdan)

 
Toplam blog
: 165
: 646
Kayıt tarihi
: 16.02.09
 
 

Recai Şahin: 1941 yılında Fethiye- İncirköy'de doğdum. İlkokul köyümde, ortaokulu Fethiye'de okud..