Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ocak '12

 
Kategori
Deneme
 

Şişkin egolar ve karşısındakiler!

Şişkin egolar ve karşısındakiler!
 

Biraz doğa, biraz insan ve çokça hüzün!


İnsanlar, sık sık; "ben", "ama beeen!..", "ama beniiimm..." gibi özne ve zamirleri kullanıp "hata yapmam, özür de dilemem..." , " suç hep sende, sizlerde..." vb. sözler ettikçe iyice şişkin,  bol yamalı ve paçavramsı bir bohçaya dönüşen egolarını bir an için, biraz cezalandırabilseler... Ya da en azından şöyle sıkı bir diyete sokabilseler, aklımdan geçen bazı şeyleri dile getirmeyebilirdim.

İnsanlar, 'özgüven' ile "ego şişkinliğini" müstesna bir pırlantanın alelade şeffaf bir taş ile karıştırılması gibi birbirine karıştırmasalar, bunu sıkça yapmasalar, dile getirmek istediklerimi, çoğu kez yaptığım gibi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve sadece düşünmüş olmakla yetinebilir, onların (bazı değerli müteharrik araçlar ve eşyalar gibi) maddi değerlerine, skor tabelalarına değil, anlamlarına değer vermeyi inatla sürdürebilirdim.

Daha da çok okumaya, daha çok insan tanımaya devam etmek ister, onların azlığında ve kıtlığında yaşam enerjimin ve ışığımın azaldığını düşünmeyi sürdürebilirdim.

Her ne kadar "genç kalmak her gün yeni bir şey öğrenmek" olsa da... Bunları da, yeni, dürüst, üretken ve derinlikli insanlardan öğrenmenin hazzı çok yüksek olsa da... Yazarak paylaşmaya alışkın bir insanın, asıl yazmaktan vazgeçerse yaşlanacağı gerçeğini hiç aklımdan çıkarmamaya devam edebilirdim.

Başkaları, aslında yaşamın doğasında olan saf ve acemi hataları yaptıklarında, yüce ve değerli doğruların üzerini parlatarak yazmaya devam eder, göreceli de olsa doğrularla olan sevgi dolu nişanımı meçhul bir evliliğe değin sürdürebilmeyi göze alabilirdim. Ama mümbit ve rantiyeci "hata pazarları" kurulup oralardaki "ratingi" bol ve  hıncahınç alışveriş manzaralarını görmemiş olsaydım bunu yapabilirdim... Dünün insani kazanımları ile yarına dair umutların hedonist çığlıklarla, sanki çalıntı mallar gibi yok pahasına alınıp satıldığı ah o piyasalar!

İnsanlara daha az değer verebilmeyi başarabilsem, ifadelerimi daha sade, basit sözcüklere yükler, "ne diyorlar, ne hissediyorlar acaba?" diye saatlece yüzlerine ve zihin kıvrımlarının derinliklerine bakmayı bırakabilirdim. Yüzümü güneşe çevirir, ruhumu daha da ısıtabilirdim.

Var oluşumu sergilemeye çalıştığım her ortama dair, çürümeye yüz tutan son umut tohumlarını da en keskin jiletlerle kazıyarak altındakileri gündüzleri güneşin, geceleri de ay ve yıdızların altına yatırıp temizlenmelerini beklemeyebilirdim.

Eğer insanların -istisnalar dışında- buna gerçekten değdiklerine emin olmaya devam edebilseydim -gerçek yada sanal- karşılaştığım değerli tüm insanlara, onları nasıl sevdiğimi, büyülü atmosferleri, gizli yeraltı ve yerüstü  servetleriyle nasıl da ışıltılı ve yaşam dolu bir gezegeni anımsattıklarını söylemeye devam edebilirdim.

Bu söylediklerimi de ak sayfalara nakşedip üzerlerine her sabah ve akşam  -sevinç gözyaşları ile nemli- gül yaprakları serpiştirmeyi sürdürebilirdim.

Ey insanlar, bana -ve benim gibilere- şu yaşımda dahi o kadar çok şey öğrettiniz ki;

Sabahları çocuksu sevinçlerle çıktığım evimden beni hergün, öncesinden adı konulmamış, yeri ve zamanı ise hiç  belirtilmemiş sınavlara sokarak o kadar çok şey öğrettiniz ki...  Bunlardan asıl olanı da; gerçek mutluluğun -ne kadar acı olsa da- gerçekleri tüm açıklığıyla görmekle sağlanabildiği gerçeğiydi! Bir diğeri de, iyi ve mutlu olmak için ona uygun, verimli bir ortam, ılıman bir iklim ve iyi diğer insanların varlığının olmazsa olmaz olduğuydu!

Ama onların karşılığında toplumsal umutlarımın çoğunu elimden aldınız. Bireysel olanları ise ben zaten kendim, genetik bir refleksle öncesinden kurtarmışdım.

Ve hayat bu! Bilmem öğrendiklerim de şu post-modern zamanların, kaygan, kesintili ve daha bir belirsizliklerle dolu zemininde ne kadar süreyle işime yarayacak? Onu da tam bilemiyorum!

Bu yüzden onları 33 yıllık lise edebiyat defterimin -nasıl olmuşsa- boş duran arka sayfalarına kaydedip kütüphaneme kaldırıyorum. Zihnimde de tutarak!

İzninizle, birazcık dinlenip artık oldukça nemlenen gözlerimi biraz silebilir miyim?

İ.Ersin KABAOĞLU,

26 Ocak 2012, Ankara

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..