Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '10

 
Kategori
Felsefe
 

Sistem felsefelerinden günümüz hafifliğine geçişe dair

Sistem felsefelerinden günümüz hafifliğine geçişe dair
 

Çağımızda felsefe, eski zamanların aksine gündelik yaşamdaki hafifliğin içine sinmiş durumda.


Felsefe, doğum sancıları çektiği anlardan itibarendir, toplumdan yalıtılmış, insanları metafizik bir yükseklikten gözlemleyen kişilerin uğraşıydı.

Ancak bu durum, 19.yy ortalarından itibaren değişmeye başlamış, 20.yüzyılda ise tamamıyla yeni bir biçime bürünmüştür.

Yani 20.yüzyıl, sistem felsefelerinin miadını doldurduğu, felsefenin, yaşama dair en ufak şifrelerin içine sızan bir düşünce metodu olarak kendi içinde dönüştüğü bir çağ.

Burada bir parantez açıp, antik Yunan filozoflarından bazılarını dışarıda bırakmak gerekiyor yalnız. Epikuros'dan Dyojen'e bazı Yunanlı filozofların amacı yaşamı daha anlamlı hale getirmekti.

Bununla birlikte, Rasyonalizm'den, Descartes'lardan Nietzche'nin Tanrıları öldürdüğü zamana kadar belli bir felsefeyi güçlü kılan en önemli olgu, ortaya konan düşüncenin belli bir sistem dahilinde oluşturulması.

Nietzche'den, hatta Marks'dan geçip 20.yüzyıla geldiğimizde ise işin rengi değişiyor, en azından geleneksel Batı felsefeleri açısından.

20.yüzyıl düşün yaşamı, sistem felsefelerini bir kenara itip metafiziğe yöneliyor ve kötülük filozofları Sade ve Bataille ile birlikte varoluşçular pıtrak gibi çoğalıyordu.

Bu, determinist nedenlere dayanmaktaydı.

Burjuva toplumunun yalnızlaşan ve saçma bir dünyayla kafasındaki dünya arasındaki uçurumun sonucunda kendisine yabancılaşan bireyi, sezgisel bir metafiziğe yöneliyordu ister istemez. Başta varoluşçuluk olmak üzere 20.yy felsefesi, Rasyonalizmin sonucunda ortaya çıkan bilim ve bilimin şekillendirdiği insana tepkidir.

Şunu önerir bireye kısaca: Yazgını kendinin yap! Saçmalığı tanı ve onunla yaşa!

Bu altyapıya dayanan ve 20.yüzyıldan bu gibisinden düşünceleri kendine düstur edinen çağımız insanı, işte bu yüzdendir ki, herşeyi hafifleştirme eğilimini taşır. Kendisi farkında olmasa da, bunu varoluşsal bir çıkış olarak görür çünkü. Çağımız varoluşçu romancılarından Milan Kundera'nın en büyük eserinin ismini hatırlayın: "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği." Roman, varoluşun kendisinden ortaya çıkan anlamsızlığı hafiflik terimiyle silkelerken, Post-yapısalcılık ve post-modernizmin temellendirdiği söylem bazlı ve gündelik yaşantılarımızın her alanına girmiş olan basitliğin ve kolaycılığın öngörüsünde bulunuyordu aslında. Sonucu hep birlikte görüyoruz: Hafifleşen yazın, metinlerin kısalması, internet sayesinde basit, ama yararlı bilgiye ulaşabilirliğin kolaylığı.

 
Toplam blog
: 47
: 1149
Kayıt tarihi
: 24.11.10
 
 

Praksise düşünceden varan bir romancı, kültür eleştirmeni, otodidakt bir feylesof, yaşam gözlemci..