Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Temmuz '14

 
Kategori
Güncel
 

Sivas, vicdan ve yalan…

Bugün 2 Temmuz. Sivas katliamının 21. yılı… Lafa gelince siyasi cinayetlere karşı olduğunu açıklayanların, hesap sorulması gerektiğini söyleyenlerin, adalet, hukuk ve özgürlük diyenlerin ne yapacaklarını 21. yılında bir kez daha yaşayarak göreceğiz. Çünkü Sivas lafın bittiği yer. Çünkü Madımak, on beş bin kişinin “yakın ula yakın” diyerek insanları yaktığı yer…


“Dokunaklı” laflar etmek kolay… “Eline silah alanlardan asla olmadım, desteklemedim” demek de kolay… Yunus Emre’den alıntı yaparak “yaratılanı severim, yaratandan ötürü” demek de… Türkiye’de iktidar olanlar için, devletin çarkı içinde yer alanlar için, siyaset yapanlar için zor olan Madımak Oteli önüne gitmek. Katliamı “olay” demeden “katliam” diyerek lanetlemek, o zihniyeti mahkûm etmek. Öldürülenlerin anısına oraya bir kırmızı karanfil bırakmak ve arkasından “rahmet” dilemek! Yapılanlardan dolayı özür dilemek! 21 yıldır otelin müzeye dönüştürülmemiş olmasının Türkiye için büyük bir utanç olduğunu söylemek… Bu gerçekleri bugün bir kez daha test edeceğiz. Bakalım Erdoğan, İhsanoğlu ve Demirtaş ne yapacaklar? Madımak önünde olacaklar mı? Göreceğiz…


* * *

Kürsüden “eşitlik, kardeşlik, özgürlük” lafları etmek kolay. Farklı olana saygı lafları da, Alevi'ye, Ermeni'ye, Kürde eşit mesafede olduğunu söylemek de… “Ayrımcı olmadık, asimilasyon yoluyla hiç kimseyi kendimize benzetmek istemedik” demek de… Halep oradaysa Madımak burada! Sivas katliamı tıpkı Gazi gibi, Roboski gibi ve diğer katliamlar gibi tavır belirlemede açık bir turnusol…


* * *

Siyasette güçler dengesi olmayınca ortalık yalandan geçilmiyor. Yalancı önce kendi yalanına inanıyor, arkasından da herkesi bu yalana inandırmaya çalışıyor. “Milletin adamı” oluyor, “göründüğü gibi olan adam” oluyor… Üstelik bu yalanlara inandırma çabasında en önemli araç da sürekli olarak din oluyor. İnsan konuşanın, Diyanet İşleri Başkanı mı, Başbakan mı yoksa Cumhurbaşkanı mı diye durup düşünmek zorunda kalıyor…


Dün cumhurbaşkanlığı adaylık konuşmasını dua ile başlatan Erdoğan konuşmayı duayla bitirdi. Yetmedi, bir kez daha mağduru oynadı, bir kez daha özgürlükçü oldu! Sanki 14 yaşındaki Berkin Elvan’ı “terörist” olarak işaret eden o değildi. Gezi eylemlerinde gençleri öldüren, yaralayan, yerlerde sürükleyen polisi kahraman ilan eden, “emri ben verdim” diyen sanki o değildi! Sanki, “Bay Kemal biliyorsunuz Alevi” diyen ve meydanlarda fiili olarak Alevileri yuhalatan, “Affedersiniz Rum” ya da “Bunlar Zerdüşt, insan değil” diyen kendisi değildi! “Dindar ve kindar gençlik yetiştireceğiz” diyen de…


Kendi kaynakları çok çorak ve kurak olduğu için Erdoğan bir kez daha konuşmasını Alevi erenlerinden alıntılarla besledi. Onları zorla “yalancı şahit” yapmaya çalıştı! Âşık Veysel, Yunus Emre ve Edibali alıntıları üzerinden insan ve özgürlük vurgusu yaptı. Sanki, Ali İsmail, Ethem, Abdullah gibi 10 gencecik insan “tesadüfen ölmüş” gibi “insanı yaşatmayan devlet payidar olmaz” diyen Şeyh Edibali’yi işaret etti…


* * *

Sol zayıf olunca, sağın alternatifi sağ olarak sunulunca, yalanı, vicdansızlığı ortadan kaldırmak bir yana, mücadele etmek bile zorlaşıyor. Sol zayıfladıkça toplumsal vicdan da hızla yok oluyor! Sivas’ı, Roboski’yi “yok saymak” ve “katliam” diyememek buradan kaynaklanıyor. “Kötünün iyisi” ehven-i şer oluyor! Fazla değil 20-25 yıl önce “İslami vurguları güçlü olan iki kişiden biri cumhurbaşkanı alternatifi olarak solun da adayı olacak” denseydi örneğin CHP’de buna inanan kaç kişi çıkardı?
Sol minderin dışında kaldığı, siyasi arenadan tasfiye edildiği için bu “fantezi” bugün gerçek oluyor! Bu yüzden bugün birbirine benzeyen, son 60-65 yıldır bütün yaptıkları ortada olan sağcıları “birbirinin alternatifi” gibi konuşmak zorunda kalıyoruz… Lafı uzatmaya gerek yok. Gördük ki; sol olmadan, toplumsal vicdan da olmaz, adalet de! Üçüncü bir seçeneğin olabileceğini hatırlamak yerine “ne yapalım mecburuz” demek daha kolay ve kararlıca savunuluyor… Sol, sol olmaktan uzaklaştıkça, kendisine göre bir alternatif yaratamayınca her söylediğinin tersini yapan Erdoğan, inandırıcı olamasa da özgürlükçüyü oynamaktan vazgeçmiyor. İşi, solun katılımcılığını simgeleyen “söz, karar, yetki halka” sloganına bile sahip çıkmaya kadar götürüyor!


Konuşmalarına duayla başlayıp, duayla bitirenlerden hiçbir yol olmayacağını göstermek için bir "üçüncü yol" yaratmak şart! Yoksa bunların “dualarını” daha çok duyacağız. Yetmeyecek, Fatiha surelerini ezberleyenlerin sayısı daha da artacak!

YURT / 2 Temmuz 2014

 
Toplam blog
: 18
: 641
Kayıt tarihi
: 18.01.13
 
 

Necdet Saraç (d. 8 Şubat 1961, Erzincan, Türkiye) Yazar, Gazeteci Marmara Üniversites..