- Kategori
- Deneme
Siyah beyaz fotoğraf
Siyah- beyaz bir fotoğrafın içinde görünenler, koskoca bir hayatın yanağına oğul tadında kondurduğu öpücükten oluşan noktadır aslında.
23 yaşında yüzünün derinliklerinde görünen masumiyetin ipek tenini (dokusunu) yırtamıyor hayatın en yırtıcı kuşlarından olan yoksulluk. Kulağında altın bir küpe sallanıyor, alnında güneş parlıyor, yanağında oğulun dudakları, inci dişlerin meydan okuyor (ağır bir hüzünle) hayatın kolunun altında bıraktığı kayalara.
Ne kadar çok şey anlatır bir siyah beyaz kare. Tıpkı çevresindeki saplar gibi hayatın ortasında kalmış iki sapsın.Oğlun ve sen yalnızlığın çöllerinde büyüyen ve yeşeren çıplak dikenlere, saplara inat büyüyorsun esmer bir çiçek gibi öpücüğün ve gülüşünle. Kolunu taşa dayıyorsun belki de dayanacak en sağlam dosta..Sırtında kendi el örgünle nakışlar dokuduğun hırkan, mavi kareli eteğin, oğlunun iki yakasını sıkmadan bir araya getirdiğin elin hayatın yakasından sıkıca tutuyor.
Türkiye'nin iyi üniversitelerinden birinde okuyorsun, oysa yüzünde bir ev kadının izlerini taşıyorsun. Yanık bir ten ve hüzün ne kadar gülsen de yüzünde tek hakim duygu. Suskunluk gürül gürül akan bir ırmak oluyor içinde, sessizce yaşıyorsun acılarını bu hayatın içinde...
Sessizliğinse akıp giden ırmağın kenarlarında salkım söğüt oluyor. Coşup akarken bir gün durulup ters yöne akmak istedidiğinde salkım söğütleri görüyorsun, oysa içinde yanan kömürler çoktan küle dönmüştür.
Sobanın kovasını bahçeye boşaltırsın, senin kül sandığın griye dönmüş tomaklar içten içe yanmaktadır. Bir fotoğrafla bunu farkedersin. Közlenir hislerin, dışarda griye döner yüzün, siyah beyaz fotoğrafların arasına sıkışır zaman, zaman erir elinde su kalır, su sana benzer...
Suskunluk, ne büyük terbiye! Sustukça büyüyen öyküler, hayatın üzerinde duran en gizemli ve en güzel kıyafetlerdir aslında...
05/03/2011