Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Haziran '07

     
    Kategori
    Anılar
     

    Siyah beyaz günler

    Siyah beyaz günler
     

    Dişim ağrıyor, çürümüş. Izdırabı çok kötü. Bir ucu kulağıma vuruyor, beynime işliyor diğer ucu. Ne kötü şey şu diş ağrısı... Ağrı kesici yuttum bir tane kâr etmedi. Biraz da Dişinol bastım üzerine bir pamuğa damlatıp, ağrıyor yine de. Gel yarın gel, ölüyorum ağrıdan.

    Eskiden öyle miydi ya? Çürük diş müjdecisiydi sanki büyümenin. Çürüyen diş düşecek yerine yenisi gelecekti ve biraz daha büyümüş olacaktık. Bir keresinde, üzerinde ufak bir siyahlık gördüğüm sapasağlam bir süt dişime ip bağlayıp sökmeye çalışmıştım da yerinden, çok fena yanmıştı canım. Şimdi bakıyorum da o günlere "acelen neydi" diyorum kendi kendime; "büyüdün de ne oldu?"

    Siyah beyaz günlerdi o günler. Çocukluğumun sinemalarında filmlerin çoğu renkliydi ama, sonradan evimizin vazgeçilmez demirbaşı olan televizyon uzunca bir süre siyah beyazdı.

    Almanya-Türkiye milli maçıydı sanırım. Gazeteler büyük puntolarla yazmışlardı yayının renkli olacağını. İlk renkli yayın. Öylesine sevinmiş, öylesine heyecanlanmıştım ki, günlerce gözüme uyku girmemişti neredeyse ve maç saati geldiğinde de televizyonun başına kurulup, hayatımın ilk renkli yayınını beklemeye başlamıştım. Renkli yayının renkli televizyondan izlenebildiğini de düş kırıklığıyla karışık o gün öğrenmiştim!

    Siyah beyaz ama renkli günlerdi o günler, ya da bugünlerden bakınca öyle görünüyor.

    Yenilikler bugünlerdeki kadar yoğun olmadığından mıdır nedir, daha bir heyecan vericiydi. Kuşkusuz hızla büyüyen ve öğrenen bir çocuğun gözünde her şey yeni ve heyecan vericidir ama, galiba yetişkin insanların büyük bölümü için de durum pek farklı değildi o günlerde.

    Yaşadığımız kentte televizyon yayınlarının başlamasından tutun da, herkesin telefon sahibi olmadığı bir dönemde telefon hattı döşenmesi için yolların kazılmasına kadar günümüzde sıradan sayılabilecek pek çok olay, insanların gündeminde önemli bir yer kaplayabiliyordu.

    Daha plakların tedavülden kalkmadığı bir dönemde eve Almanya'dan gelen teyp de öyleydi. Araştırmacı bir çocuk olarak elime büyüteci alıp, bir kasetin bandı üzerinde plaktaki gibi izler aramıştım da haşat olmuştu güzelim kaset.

    Şimdi bilgisayar ve elektronik odaklı günümüzde, cebimde taşıdığım radyolu mp3 çalara bakıp, evimizin salonunda hatırı sayılır bir yer kaplayan radyomuzu düşünüyorum.

    Radyolu günleri, radyolu günlere mola verilip gidilen sinemaları, gözün televizyona kaymadığı bol sohbetli ev gezmelerini özlüyorum. Oynamaktan yorulduktan sonra uykumuz gelirdi ya, sokuluverirdik annemizin koynuna; ya da tam tersi hiç dönmek istemezdik evlerimize oyunu yarıda kesip. Faytonla eve dönülen böylesi gecelerden sonra annemin ya da babamın kucağında yarı uyur durumda yatırıldığım ve üzerimin düşlerle örtüldüğü yatağımdaki tatlı, kaygısız uykularımı özlüyorum.

    Eski Türk filmlerini özlüyorum. İster siyah beyaz, ister renkli, kimi zaman hüzünlü, kimi zaman mutlu ve çoklukla sonlarında hep iyilerin kazandığı eski Türk filmlerini özlüyorum.

    Ağzımda dişimin ağrısı, yüreğimde ise bu ağrıya baskın gelmeye çalışan, daha bir büyüyen özlemle çocukluğumla özdeş siyah beyaz günleri özlüyorum.

    Birikmiş onlarca, yüzlerce, binlerce anı.
    Anlar harcandıkça, anıya dönüşüyor.

    .....................

    Çocuklardık, parlak yıldızdır "o zaman"
    Ay büyülüydü, yakamoz deniz
    Ardında koştuğumuz o baharlar.

    Çocuklardık, parlak yıldızlardık o zaman
    Artık dönemesek de geriye,
    Ardında koştuğumuz o zamandır.
    (Şiir: Meral Özbek)

    .....................

    Bir düşten uyanmış gibiyim. Tatlı bir düşten. Herşey ne kadar çabuk değişiyor. Annemle babam “çok yersen çabuk büyürsün” derler, ben ağzıma tıkılmaya çalışılan şeyleri yememekte diretir; ancak çok lazımmış gibi, bir an önce büyüme isteğiyle katlanırdım bu işkenceye. Keşke daha az yeseymişim de daha yavaş büyüseymişim.

    Artık her şey daha renkli. Bu renkli yaşama küskün değilim kuşkusuz. Ama bana daha bir insancıl, daha bir sevgi dolu gelen o siyah beyaz günleri de özlemekten kendimi alamıyorum.

    Dişimin ağrısına gelince.... Halâ ağrıyor.

    Ancak geçmişi düşündükçe sızlamaya başlayan burnumun ucu, dişimin ağrısını unutturacak gibi geliyor.

    (Bir gece yarısı yazdığım bu yazı, yıllarca bir diskette unutulduktan sonra, geçtiğimiz günlerde tesadüfen karşıma çıktı. C.Y.)

     
    Toplam blog
    : 1
    : 1061
    Kayıt tarihi
    : 20.06.07
     
     

    1967 yılında, devlet memuru olan anne ve babamın 10 yıllık Erzincan durağı sırasında doğmuşum. İlk, ..