Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '10

 
Kategori
Kahve
 

Siyah inci

Siyah inci
 

siya inci, kahve içenlerkeyiflebütünolsun. kahveniz lezizolsun.kahve adı var geriyehoşsohbeti kalır.


Kahve rivayetlere göre Veysel Karani (k.s) develerini otlattığı bir gün, etrafına mis kokular saçan beyaz çiçekli bir bitkiyle karşılaşır. Bir müddet sonra beyaz çiçekler, oval şeklinde çekirdeği olan bir meyveye dönüşür. Yeşil yaprakların arasında siyah bir inci gibi görünen taneler, tadına bakmak istediğinde Üveys’e çok acı gelir fakat o gönülden bir teslimiyetle “Allah her bir nimeti bir fayda için yaratmıştır” der ve dalından koparıp kor ateşin üzerine bırakır. Ateşte kavrulunca acılığı giden taneler, etrafına mis gibi bir koku saçar. İnsanı mest eden bu güzel kokulu meyvenin tadına tekrar bakmak isteyen Veysel Karani, doyumsuz lezzetinin yanı sıra aklına berraklık verdiğini de hisseder. Çiğnerken büyük keyif duyduğu bu bitki için “Mademki yiyeni keyiflendiriyor o zaman bunun adı ‘keyfe’ olmalıdır” der. Veysel Karani’ye istinat edilen bu efsaneden sonra “keyfe” sözcüğünün zamanla yerini kahveye bıraktığı söylenir.

Anavatanı hakkında pek çok farklı rivayet olmakla birlikte, yaygın görüşe göre Hindistan’dan başladığı yolculuğuna, Yemen ve Arabistan’da devam eder ve sonunda Anadolu insanıyla buluşur. Osmanlı’nın engin mutfak kültürü içinde önemli bir yer bulur kendine. Kütahya porseleninden yapılma ince işlemeli fincanlar içinde sunulurken Osmanlı’nın göz bebeği, siyah incisi olmuştur. Kahve fincanları elden ele dolaşırken, kahveler gönülden gönüle yol bulur. Ve; “Gönül ne kahve ister ne kahvehane / Gönül bir dost ister kahve bahane” dedirtir. Tadına doyum olmadığından ibrikle, güğümle pişirilir. Hem pişirilişi hem de sunumundaki zarafet nedeniyle dünyanın dört bir yanında adına Türk kahvesi dedirtir.

Sevgiyle hazırlanıp titizlikle sunulur...

Kahve, asıl irfan ehlinin elinde anlam bulur. Sanat, fikir ve din adamlarının uğrak yerleri olan kıraathanelerde sevgiyle yudumlanır. “Kırk kadem yoldan dahi duysam beni bir hoş eder, / Kavrulurken, çevrilirken rayihası kahvenin...” der şairler. Herkes kendince bir şey bulur bu siyah inciden. Ve kadim dostluklar kurar, dost ellerde sunulurken… Namık Kemal’e göre ise “Bu siyah yüzlü meşhur kahvenin hikmeti, yemekten sonra içilmesindedir.”

Dertlenir mi kahve içten içe...

Osmanlıda sabah kahvesinin yeri bir başkadır. Komşu hanımların öğleye doğru birbirlerini sabah kahvesine davet edip birde ardından fallara bakınca keyifler bütün olur. Genç kızlar beyaz atlı prensin müjdesini bekler… İş arayanlar hayırlı haber verilir. Velhasıl fal bakan uydurur, uydurdukça kendince yakıştırır. Sonunda kahveler içilir ardından hoşsohbetin adı kalır.

 
Toplam blog
: 19
: 850
Kayıt tarihi
: 23.01.10
 
 

Trabzonluyum. Doğu dilleri fars dili ve edebiyatı mezunuyum. Çocuk edebiyatı özelliklehikaye ve mas..