Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '11

 
Kategori
Sinema
 

Siyah Kuğu ...İnsanı sarmalıyor...Düşündürüyor...

Siyah Kuğu ...İnsanı sarmalıyor...Düşündürüyor...
 

N.Portman,14 yaşında dünya yıldızı olmuş...


Ülkemizde, sinema sektöründe,sanatsal hedeflerden çok ,rekor seviyede GİŞE YAPMAK dedikleri, aşırı para kazanma sevdası ön planda olduğundan,dünya çapında ödül alan filmler üretmek mümkün görünmüyor...Bu senenin Akademi Ödülleri’nde büyük ödüllerin çoğunu Kralın Konuşması almış olsa da, hakkında en çok konuşulan film yalnızca en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Siyah Kuğu oldu. Böylelikle bizzat kendisi ödülü almasa da ilk kez bir Aronofsky filmi Oscar kazanmış oldu.

Filmin başarısında en büyük pay,Natalie Portmanın...

Küçük yaşta büyük başarılara imza atan bu güzel sanatçının şöhret olması tesadüfi değil...

Kısaca özgeçmişine göz attığımızda bu üstün başarı,net bir şekilde ortaya çıkıyor...Yani bu başarıların hiçbiri tesadüfi değil...

....Natalie Portman (d. Natali Herşlag; İbranice: ; 9 Haziran 1981 Kudüs, İsrail) İsrailli-ABD'li Akademi Ödüllü aktris. 14 yaşında, Luc Besson'un Léon adlı filminde oynadığı rolle dünya çapında üne kavuşan Portman, 2005 yılında Closer filmindeki rolüyle En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscarına aday gösterildi ve aynı dalda Altın Küre ödülünü aldı.2011 yılında Black Swan filmindeki rolüyle En İyi Kadın Oyuncu Oscarına ve Altın Küre'ye aday gösterildi.Altın Küre'yi ve Oscar'ı kazandı

Herhangi bir sinema filminin gişe hâsılatı değil sanatsal niteliği ile değerlendirilmesi gerektiğini düşünen birisi için Oscar itiş kakışı pek önem taşımaz ;ancak Aronofsky, “marjinal” olarak nitelendirilen filmleriyle kendisine geniş bir küçük burjuva entelektüel hayran kitlesi edinmiş durumda. Bu nedenle içeriksel bir eleştiriyi çağırıyor.

Siyah Kuğu, üyesi olduğu kumpanyanın oynayacağı Kuğu Gölü balesinde hem masum ve iyi beyaz kuğu, hem de fettan ve kötü siyah kuğu’yu oynayacak başrolü kapmak ve elinde tutmak için hırsla çalışan bir balerinle ilgili.

Natalie Portman’a Oscar kazandıran Nina isimli karakter manik depresyon, anoreksi, blumiya ve şizofreni belirtileri sergileyen, aşırı hırslı bir kız. Rekabetçi burjuva toplumunun “birinci olmazsan hiçbir şeysin” dogmasıyla hayatı zindan olan bu kız, onu başarılı olması için kamçılayan ve istismar eden karakterlerle kuşatılmış durumda.

Onu doğurmak için kendisi baleyi bırakmış, ardından kocasından da ayrılmış olan annesi şimdi başarılı olması için ona bale dışında hiçbir şeyin olmadığı bir hayat yaşatıyor ve evde ona en ufak bir mahremiyet alanı bırakmıyor. Kumpanyanın yönetmeni Thomas onu “sende beyaz kuğunun masumiyeti zaten var, ama siyah kuğunun fettanığı da olmalı” diye “günaha” davet ediyor, ayrıca ona cinsel teklif ve dayatmalarda bulunuyor. Kumpanyaya yeni katılan Lily ise, başrol yedeği olarak en büyük tehdidi oluşturuyor ve Thomas tarafından Nina’nın başının üzerindeki Demokles kılıcına dönüştürülüyor.

Nina’nın başrolü aldığı andan oyunun ilk sahnelendiği geceye kadar geçen zaman boyunca başarısızlık korkusu, rolü kaptırma endişesi ve durup dinlenmeden çalışma sonucunda Nina’nın sinir hastalıkları daha da kötüye gidiyor. Akli dengesi bozuldukça halüsinasyonları şiddetleniyor; başka insanları kendisi olarak görüyor, prova yaptığı aynalı salonda aynadaki yansıması bağımsız hareket etmeye başlıyor. Bu psikoz sahnelerinden en uzununda Nina, Lily ile içmeye çıktığı bir gecenin sonunda onunla eve dönüyor ve Lily ile eşcinsel ilişki yaşıyor. Tamamı hayal mahsulü olan bu ilişki sırasında Lily iki kez Nina’ya dönüşüyor.

Narsizm ile kendine yabancılaşmanın bir arada yürüdüğü bu sürecin sonunda oyunun prömiyerinde Nina beyaz kuğuyu oynadığı ilk perdede düşüyor ve bu bardağı taşıran son damla oluyor. Sahne arasında odasına gittiğinde Lily’yi siyah kuğu rolü için makyaj yaparken buluyor, onunla boğuşuyor ve boğuşma sırasında Lily bir kez daha Nina’ya dönüşüyor.

Nina, “sıra bende” diye hırlayarak onu boğmayan çalışan siyah kuğu halini, o sırada kırılan aynanın sivri bir parçasıyla öldürüyor ve siyah kuğu rolü için makyajını yapıyor. Muhteşem geçen siyah kuğu dansı sırasında Nina’nın psikozu tamamına eriyor ve kanat çıkartarak siyah kuğuya dönüşüyor. Sahne bitip seyircilerin alkışları karşısında selam verirken kendisini normal bir insan olarak görüyoruz, ancak gölgesi, Jungiyen bir gönderme ile kuğu olarak kalıyor.

Nina odasına döndüğünde, Lily’i öldürdüğünü de hayal ettiğini, aslında ayna parçası ile kendisini yaraladığını görüyor. Yaralı halde, bir kez daha beyaz kuğu olarak son sahneye çıkıyor ve rol gereği intihar ettikten sonra perde inerken kanaması artıyor...Ve....

Böylelikle Aronofsky, düalist çerçevesini Jungiyen psikoloji ile derinleştirerek, Çaykovski’nin siyah ve beyaz kuğuları üzerinden bir kez daha izleyiciye servis etmiş oluyor. Yakın çevresinin etkisiyle hırsına esir olan kız, kırılgan zihninde hırsının dışsallaştırılmış ve ete kemiğe bürünmüş hali olan siyah kuğu tarafından öldürülüyor.

Yani hırsı uğruna kendisini öldüresiye zorluyor ve(ya) intihar ediyor. *

....

Dünya sinemasına önemli eserler kazandıran yönetmenlerden alınacak çok dersler var...Kalıcı olmak adına...

N.Portman,genç yaşında verdiği büyük uğraşlar sonucu,önemli bir sinema emekçisi olmuş durumda...

Ninanın etkisinden uzun süre kurtulamıyoruz...

İzlemeyenlere tavsiye olunur...

İyi seyirler...

...................

* Kritiklerinden yararlandığım,N.Evrim Önala teşekkürler...

 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..