Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Nisan '22

 
Kategori
Sosyoloji
 

Siyasal Kültür!.

        Toplum ve insanbilimin ya da sosyal bilimlerin içeriğini oluşturan sözcükleri, kavram ve kuramları anlatmak, tanımlamak ve bellenmesini sağlamak oldukça zor bir süreç. Bunlar kavranıp anlaşılmadığı sürece de olay ve olguların anlaşılması, kavramların yapılarına ve içeriklerine uygun olarak yerinde kullanılıp kullanılmaması da bir başka sorunlar yumağı oluyor!  Olumsuz örneklerini, her gün TV’lerdeki tartışmalardan, gazete yazılarından izleyip görüyoruz. Ne yazık ki bilende bilmeyen de toplum karşısında olduklarını unutarak ya da umursamayarak veryansın edip gidiyor!  Örneğin “sosyoloji”, “antropoloji”, “örgüt”, “kurum”, “kültür”, “folklor” vb. kavramlar, gerçek anlamlarının dışında, bilinçsizce, içeriğinden yoksun olarak kullanılıyor... “Türkiye’nin sosyolojisi, “Türkiye’nin antropolojisi”, “Türkiye’nin folklor oyunları” vb. yanlış, anlamsız kullanımlar! O nedenle bu köşedeki yazılarımızda, toplumu ve bireyi yakından ilgilendiren kavramlara, süreç ve olgulara, elimizden gelen netlikle yanıtlar üretmeye, toplumu ve onu oluşturan bireyleri aydınlatmaya çalışıyoruz. Bu bağlamda bugünkü konumuz, güncel yaşamımızı kesintisiz dolduran bir kavramdan söz edeceğiz: Siyasal Kültür.

         Anımsarsanız, “ kültü” kavramından daha önceki makale/ yazılarımda söz etmiştim. Ama “Siyasal Kültür”e değinmemiştim. Bu kez bu kavram bütününü, olgusal ilişkiler düzeyinde ele alıp değerlendireceğim. Umarım, okuyucuya yaralı olurum.

          “Kültür” sözcüğü çağımızın sıkça kullanılan ama az anlaşılan çok anlam yüklü kavramlarından birisidir. Yalnız bilim, sanat, edebiyat, felsefe değil; insanoğlunun her davranışına, yaptığı yaşattığı her şeye “kültür” deniyor...Bu bakımdan kültürü tanımlamak oldukça zordur. Çünkü insanı insan yapan, ona kimlik kazandıran, kısaca bizi biz yapan o zengin ve değerli muhtevayı uzmanlık alanları kendilerine göre algılamışlardır. Bu nedenle, günümüzde her insanı tatmin edici tek bir tanım vermek olası değildir. Çünkü bu alanda çalışan bilim adamlarının bile bu kavramı –zaman- mekân boyutunda- yeniden –tekrar tekrar- tanımlama çabaları, kültürün yalnızca bir tanımı olmadığını ya da olmayacağını göstermektedir.

          Kültür kavramını ne Comte, ne Marx, ne Max Weber ne de Durkheim kullanmışlardır ve Fransız sosyologları bu kavramı hala da pek az kullanırlar... Henri Mendra’nın 1967’de yayınlanan “Sosyolojinin Öğeleri” adlı eserinde, kavram yalnızca az bilinen sözcüklere ayrılan özel sözlükte yer almaktadır. Terimin burada iki anlamı vardır.

  •  Gündelik dilde kullanılan “düşünsel yaşantı ideali”.
  • İngilizceden aktarılan ve uygarlıkla eş anlamlı olan anlamıdır. Bu anlamda kavram: “Bir toplumsal bütünü nitelendiren maddi ve düşünsel teknikler, inançlar ve davranış kurallarının tutarlı olduğu kabul edilen bir bütünü olarak tanımlanmaktadır.”

         İstisnai (benzerlerine uymayan) bir karmaşıklığı olan bu kavramın tarihi ve kullanımı, Kroeber ve Kluskholn (1952) ile Williams’ın (1958 ve 1976) eserlerinde görülebilir...

        19.yüzyılın sonunda, İngiliz antropologları, “kültür” kavramını, etnologlar tarafından incelenen toplumlara özgü olan, düşünce ve eylem biçimleri, inançlar, değer sistemleri, simgeler ve tekniklerin tümünü anlatmak üzere kullanılmışlardır.  “Kültür” kavramı bu şekliyle antropolojide çok yaygın bir kullanım alanı kazanmış ve antropoloji de bugün az çok, farklı kültürlerin bilimi olarak anlaşılmaktadır.

        Daha sonradan kültür kavramı sosyolojide de kullanılmaya başlanmıştır; etkileşimlere yön veren senaryo ve rollerin işleyişinin daha iyi anlaşılmasına yardım eden bir kavram olarak kullanılır. Kültür kavramının antropolojik anlamda 1871 yılında ilk kez kullanan ve tanımlayan E.B. Tylor, kültürün ünlü ve bugün hala geçerli olan tanımını yapmıştır: “En geniş anlamda, kültür ya da uygarlık, insanın bir toplumun üyesi olarak edindiği, bilgi, inanç, sanat, hukuk, ahlak, töre ve tüm yetenek ve alışkanlıkları içeren karmaşık bir bütündür.”

       Durkheim’in (rol kavramı) deyişi ile birleştirilerek, bu tanım daha işlemsel bir hale getirilebilir. Tanım şudur: “Kültür, bir insan topluluğundan beklenilen davranışları tayin eden rolleri oluşturan, düşünceler ve duyuşlar bütünüdür .”

       Etkileşim, roller çerçevesinde gelişebilir. Bu rollerden her biri, rol sahibini belli şekilde davranmaya ve diğer rol sahiplerinden de belli davranışlar beklemeye götürür. Her rol, diğer rollerle olan ilişkileri tarafından belirlenir.

        Amerikalı dilbilimci ve etnolog Edward Sapir(1884-1939) de bu konuda şu hatırlatmayı yapar: “Belirli bir toplumun, bir grubun kültürü, üyelerinin tamamı ya da bir kısmı tarafından açıkça benimsenen tüm davranış modellerinin bir dökümünden başka bir şey değildir”.

        Siyasal Kültür

       Bazı araştırmacılar, dünya çapında (ulus-devlet) toplum içinde yer alan bazı özel kesimlerle ilgili olan sistemleri, alt-kültür saymaktadır. Örneğin siyasal kültür, ekonomik kültür, sanat kültüründen (ya da alt kültür) söz etmektedirler.

        Siyasal kültürden genellikle, kültürün siyasal yönleri anlaşılmakta ve bunların kendi içlerinde sistemli bir bütün oluşturduğu düşünülmektedir. Yine siyasal kültür denildiğinde, bazen bir ulusun siyasal gelenekleri, kamu kurumlarına ruh veren özellikleri anlatılmaktadır.  Siyasal hayata damgasını vuran ve resmi olmayan kurallara; o toplumda egemen olan siyasal ideolojinin dile getirdiği amaçlar da siyasal kültür kavramı içinde düşünülmektedir.

        Siyasal kültürün üç yönü vardır:

        1) Tanıma: Siyasal sistem hakkında sahip oluna bilgilerden oluşur (sistemin işleyişi, liderler, mevcut politik sorunlara ait bilgiler   

        2)Duygu: Önder ve kuramlara yönelen kişisel bir bağımlılığa dayanır (reddetme-uyumsuzluk).

          3) Yargı:Siyasal olaylar üzerinde var olan değer yargılarını içeren yargı yönü vardır. Bu üç yön bir araya getirilerek üç büyük siyasal kültür tipinden oluşan bir sınıflama elde edilir. 1. Yöresel Kültür, 2. Uyruk (uyrukluk) Kültürü, 3. Katılımcı Kültür.

          Ulus düzeyinde ele alındığında bu sınıflama şöyle tanımlanır:

  1. Yöresel Kültür:Yöresel tipteki siyasal kültür köy, klan, soy (etni), bölge v.b. yerel siyasal kültürlerin birbirlerine eklenmesinden oluşan, yani gerçek anlamda ulusal bir kültürün bulunmadığı bir kültür tipidir. Türdeş olmayan toplulukları bir araya getiren çoğu yeni kurulmuş devletlerde karşılaştığımız kültürdür. Amerika örneğinde olduğu gibi, yöresel kültür ileri derecede merkezkaç bir düzene sahip, geleneksel bir yapısı vardır.
  2. Uyruk Kültürü:Uyrukluk (teba) kültürü ile katılımcı kültür, gerçek anlamda ulusal denilebilecek bir kültürün iki biçimidir. Siyasal sistemle ilgili olan bilgi, duygu ve değer yargıları, yerel alt sistemlere yönelecek yerde, sistemin tümüne dönüktür. Uyrukluk kültüründe, sistemin üyeleri, onun varlığından haberdardırlar, ama ona karşı pasif bir yöneliş içerisinde bulunurlar. Sistem onların dışındadır. Sistemden hizmetler beklenirken, vergilerin artmasından korkmaktadırlar. Merkezi ve otoriter bir yapıya koşutluk içindedir. (Sistemin işleyişi üzerinde önemli bir değişiklik
  3. Katılımcı Kültür:Uyruk kültürünün aksine, yurttaşlar değişik yollardan, seçimlerle, gösterilerle, dileklerle, baskı grupları kurmakla vb. sistemin işleyişi üzerinde bir etki yapabileceklerine inanırlar. Katılımın, yurttaşlığın temel bir öğesi olmasından ötürü de katılımcı kültür demokratik bir yapıyla düşümdeştir.

        Siyasal kültürle siyasal yapı arasında bir uygunluk bulunması şarttır.  Eğer aralarındaki fark büyükse, sistem iyi işlemez ve yıkılma tehlikesiyle yüzleşir. Fakat hiçbir kültür türdeş olmadığı için, bu uygunluk hiçbir zaman da tam olmaz. Her somut kültür, bu üç soyut kültür tipinin bir karışımıdır. Yani her somut kültürde, yöresel kültürden, uyruk kültüründen, katılımcı kültürden de öğeler bulunur ve bunların oranları, kültürden kültüre değişir. Ayrıca demografik yoğunluk ve coğrafi bölgelere göre de bu oranlar değişir. Örneğin köylüler, yöresel bir kültürden etkilenmeye çok daha yakındırlar.

       Bu modele göre siyasal kültürün karmaşık bir nitelik gösterme, karışık kültürlerden öğeler içerme durumu, demokrasinin gelişmesinden yana bir etki yapar. Gerçekten “yurttaşlık” kültürü de “yöresel” öğelerle, uyrukluk ve katılımcı kültür öğelerini uyumlu bir biçimde dengeleyen kültürdür.

       Siyasi kültür, toplumun gelenek ve görenlerinin, toplumsal kurumların ruhunun, bireylerin arzu ve ortak çıkarlarının, liderlerinin siyasal davranışlarının rastlantısal bir tarihi deneyim olmayıp anlamlı bir bütün olarak birbirlerine uymalarını kontrol altında tutar. Siyasal kültür, hem bir toplumun bütüncül tarihinin hem de toplumu oluşturan bireylerin sosyo-ekonomik ve kültürel yaşantılarının ürünü olarak ideolojik ilkelere uyumlu bir bütünlük sergiler.

KAYNAKLAR

1. BOTTOMORE, Tom, Siyaset Sosyolojisi, Ankara-1987

2. DUVERGER, Maurice, Siyaset Sosyolojisi, İstanbul-2002

3. GÜVENÇ, Bozkurt, Kültür ve Demokrasi, Ankara-1996

4. SARIBAY, A. Yaşar, Siyasal Sosyoloji, İstanbul-1998

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 46
: 225
Kayıt tarihi
: 27.03.13
 
 

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Antropoloji (Sosyal Antropoloji) mezunu 1971; F..