Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '19

 
Kategori
Siyaset
 

Siyaset ve Öz Kardeşi

Siyaset ve Ticarete Dair Bir İnceleme

İnsanlar hayatta kalabilmek için, ticaret yaparlar, üretirler, kimileri yaptıkları işlerde üretim yapmak üzere bir sürü plan proje program yapmalarına rağmen yine de istediklerini alamazlar. Çünkü herkes üretse, kim satacak, herkes satsa kim üretecek; dolayısıyla çok kişinin ürettiğini birkaç kişi satabilir. Aynı şekilde iş piyasasında değerli bir fikir bulmak zengin olunacağı anlamına gelmez. Fakir bir ülkenin vatandaşı iseniz, fikrinizin anlamı olmaz. Misal IPHONE markasının yaratıcıları, Afrika’da bir ülkede yaşıyor ve yaşamaya devam ediyor olsalar bir anlamı olmazdı. Ölü bir ülkede canlı fikrin anlamı yoktur.

3. Dünya ülkeleri, gelişmekte olan ama bir türlü gelişemeyen ara yerde bekleyen ülkelerde ticaret ve sanayi gelişmiş ülkelerdeki şirketlerle ortaklık kurmak, daha da önemlisi bu ülkenin Birleşmiş Milletler Daimi üyesi ülkelerden seçilmesi isabetlidir. Diyelim ki, Amerika’daki bir şirketle ortak olacaksınız bu durumda belli bir işlem hacminizin ve işleyen bir iş planınızın olması yetmez, aynı zamanda paylaşmaya da gönüllü olmak zorundasınızdır.

Şirketler bir kültürdür. Türkiye gibi ülkelerde genellikle aile geleneği yoksa birinci kuşak işi büyütür, ikinci kuşağa devreder, şanslıysa ikinci kuşak işi büyütür. Bu durumdaki şirket sayısı fazla değildir. Birçok aile şirketinin belli bir aşamadan sonra dağılma trendine girmesi, hemen herkesin bir gücün etrafında daha fazla faydalanma isteği, ya da güç mücadeleleri, anlaşma kültürü olmayan ailelerde kısa zamanda batışa denk gelen bir son demektir.

Çoğunlukla ticaret ve sanayi kadar kazançlı birkaç iş planı daha var. Özellikle az gelişmiş ülkelerde bunlardan birincisi ve en önemlisi siyaset, bir o kadar daha önemli bir alan da şüphesiz, din ya da dine eşdeğer tutulan yollardır.

Siyaset ve ticaret aslında aynı mantıkla para kazanmak ve daha çok kazanmak için yapılan aktivitelerdir. Yalnız arada ciddi ters orantı, vardır. Şöyle ki; milletin şu anda en mustarip olduğu birkaç alan belirleyelim, geçmişte yapıldığı gibi o alanlardaki sorunları çözeceğimize dair kuvvetli nutuklar, ciddi bir çalışma ekibi kurup iktidarı ele geçirdikten sonra, kuvvet kullanma tekeli, vergi toplama tekeli, para harcama tekelini çoğunluk adına ele geçirdikten sonra gerçek bir iş döngüsü, yapılan yatırımlar karşılığını bulmuş olacaktır.

Burada insanlar genellikle çoğunlukla siyasetten bir şeyler umarlar ki, umutları asla gerçekleşmeyecek. Çünkü özellikle şeffaflığın olmadığı ülkelerde asla siyaseti kimin finanse ettiğini bilemezsiniz. Bu durumda finansman sağlayanlar aptal olmadıklarına göre iktidara getirdikleri insanlar aracılığıyla servetlerine servet katarken sıradan insana kalan, bu faturaları, toplumsal borçları ödemek için daha fazla çalışmaktan başka bir şey kalmaz. İnsanlar umudunu yitirir, sahneden çekilen aktörlerin yerine yenileri yeni iddialarla göreve gelir

Büyük iddia, büyük kazanç beklentisi, fiyasko. Yeni bir toplumsal hareketin mayalanması, yeni umutlarla çalınan yeni kapılar, yine fiyasko. O halde siyasete dair söylenecek şey şudur. İddia edilen fikirler zamanla üzerindeki gerçek ortaya çıkar. Sonuç itibariyle o fikrin aslında o fikirden geçinenleri memnun etmekten başka bir işe yaramadığı anlaşılana kadar bu devam eder. Siyaset hangi fikirle ortaya çıkmışsa en çok o fikre zarar verebilme, değersizleştirebilme yeteneğine sahiptir. Sonuç itibariyle karşısındaki fikri de güçlendirir.  Bir siyasi hareket hangi iddia ile ortaya çıktıysa o fikrin aktif kullanıcı, tüketeni, aynı zamanda o fikre inanlar gönüllü köleleri gibi düşünülebilir. Kamplaştırılan toplumlarda neredeyse kan davası güdülen fikirler arasında kayma az olsun diye şiddetli çarpışmalar, dramatik hikâyeler, filmler hatta provaktif olaylarla birbirinden kesin çizgilerle ayrılan toplumlar bir daha birbirinin doğrusu ile ilgilenmeyecektir. En insancıl, en faydalı işlerden birisini yapsanız da karşı tarafın size olan şüphesini asla gidermezsiniz. Kan davası misali, üç yaşındaki de düşman, yüz yaşındaki de hâlbuki ikisinin de size zarar verme kabiliyeti yoktur ama olsun. Siyasette kamplaştırma ciddi planlayıcılar tarafından özenle yapılır ki, amaç, görünen, sonuç arasında en ufak bir benzerlik yoktur.

Avrupa’nın Sağ ve Sol Gruplara Etkisi

Günümüzde artık alenen biliniyor ki, 12 Eylül öncesinin sağ ve sol gruplarının kaçış güzergâhı Avrupa olması, günümüzde de lider kadroların Avrupa’da olması o zamana kadar güya Sovyetlerin desteklediği sol hareketler tezini çürütmekle kalmamış anlayanlar için anlamsızlaştırmıştır. Halen sol grupların Avrupa’da olması, Avrupa’dan gönderilen militarist grupların eylem sahasına dönüşen ülkemizde ihtilalle birlikte ekseriyette sağcılar Almanya’ya solcular Brüksel’e gitmiş, göçmüştür.

Özellikle 2. Dünya Savaşından sonra Amerika’nın hâkimiyetine giren ve kendi askeri olmayan, tamamen Amerikan işgalindeki Almanya onlarca Amerikan üssü Nazi şirketlerinin ise tamamen ayakta kalması ile aslında anlayanlara çok şeyler anlatacağı aşikâr olsa da 1960’larda başlayan Türklerin Almanya’ya göçü ile aslında aşağı yukarı aynı zamanda gelen dinsel açıdan parçalanma ve çok çeşitli fraksiyonların oluşması ve söz konusu fraksiyonların zaman zaman Almanya’dan Türkiye’yi tehdit etmeleri bu grupların üzerinde kesinlikle Alman istihbaratı ve onun da tepesinde Amerikan düşüncesinin olduğu açıktır. Bugün Almanya Türkiye’den sonra en çok Türk’ün yaşadığı ülke olmakla beraber, aralarında herhangi bir bağ kurabilen grupların birbirlerine rakip oldukları, birbirlerinin camilerine bile ayak basmadıkları bir ülke durumundadır. Türkiye’de aynı camilere giden insanlar, söz konusu ülkede siyasi gruplara ayrılmış olmakla birlikte en çok birbirlerini rakip olarak görür durumdadırlar ve bu durum ülkemiz lehine olmamakla birlikte kendi lehlerine de bir durum değildir. Zaten ikinci nesil de aramızdan ayrıldıktan sonra üçüncü nesil Türklüğünü kesinlikle unutacak hale gelecektir. Hâlihazırda Türkiye’de mili birlik sağlanamamış ve herkes birbirini rakip, hatta düşman olarak görürken Almanya’dakileri suçlamak imkânsızdır.

Siyasette Mali Şeffaflık.

Siyasette özellikle maliyetler son derece yüksektir. Ofis kiraları, geziler, ağırlama, reklam daha birçok kalem adı altında sıralanan giderler herhangi bir üretimi olmayan mekanizmayı uzun süre ayakta tutmayı zor hatta imkânsız hale getirmektedir.

Bu durumu test etmek isteyenlere önerim; hemen bir dernek kursunlar ve aidatlarla derneği ayakta tutmaya çalışsınlar. Eğer bir zengine dayanmıyorsanız ve o zengin cömert bağışlarda bulunmuyorsa, kira, çalışan, telefon vb sabit giderleri karşılamak dahi birçok insanın altından kalkabileceği bir faaliyet değildir.

Bu durumda hayati soru şu olmalıdır. Parayı veren, giderleri karşılayan kim? Sadece iktidar değil, iktidara yürüyen hemen her gruba maddi desteği kim sağlamış veya sağlamaktadır? Bu konu tam olarak bilinmediği sürece gerçek patronu bilemeyeceğimiz gibi amaçlarını da bilemeyiz. Dışarıdan bakınca görünenlerle gerçekler tamamen farklı olduğu anlaşıldığında insanlar aslında bir şeyleri anlamaya başlıyor olsa da atı alan Üsküdar’ı aşmış oluyor ki, beklenen sonuç da budur.

Bir grup para harcıyorsa ve grup üyeleri çok fakirse, bu üyelerin herhangi bir konuda uzun süre eylemlerini devam ettirmelerini, dahası silahlanmalarını karnını doyurmayan insanların silah bulup satın almalarını hem de yasak ve gayri yasal şekillerde silah almak cezai müeyyideler gerektirirken açıklamak mantıkla izah edilir bir durum değildir. Kara para, başta uyuşturucu olmak üzere bu tür faaliyetleri desteklese de sağlıklı işleyen sistemlerde bu uzun süre devam edemez.

İçeriden kaynak bulamayan hareket dışarıya yöneldiğinde, doğal olarak vakti geldiğinde ödemesini yapmakla mükelleftir. Aslında dışarıya bağlı hemen her akımın bir de gayrı millilik yönü de vardır. Dahası aslında bir anlamda şu sıralar pek eleştirilen; Enver, Cemal, Talat gibi diğerlerinin de bundan pek bir farkı yoktur. Zaman değişse de değişmeyen şey, işin doğasıdır.

Üçüncü dünya ülkelerinde siyaset kazandırır. Bacasız fabrika gibidir. Köşe dönülür. İnsanların işlerini güçlerini, ticarethanelerini başıboş bırakıp, bırakın batmayı servetlerine servet kattıkları düşünüldüğünde siyasetle birlikte yapılan ticaret ballı börek denilebilir.

Yine üçüncü dünya ülkelerinde içeriden kaynak bulamayan her siyasi akım var olmak için dış desteğe ihtiyaç duyarsa bu durumda içeridekilerden çok dışarıdakilere hesap vermek, dahası kazancı bölüşmek durumundadır. Burada kazan kazan dengesinde olmayan üçüncü dünya halklarının kendisidir. Mecburen. Diğer şeyler tamamen mizansenden ibarettir ki, dünyada en gelişmiş kategorideki ülkeler dahi aynı pozisyondayken diğerlerinin vay haline..

Ticaret veya üretimse son derece zordur. Özellikle seri üretimle birlikte süreç son derece karmaşık bir hale gelmiştir. Dünyanın süper gücü Rusya silahları vardı ancak batı ile yarışacak bir üretimi, dünyaya silahtan başka bir şeyi yoktu ve o yüzden bir anda devrildi.

Öte yandan bir ülkenin tacirlerini koruyacak şey silahlarının menzilidir. Silah nükleer başlıklı da olabilir, kültürel olarak sistematik üstünlük dengesinin yarattığı pazarlama gücü de olabilir. Misal Amerika’da bunlardan her ikisi de vardır. Ama Almanya’da ve Japonya’da bir kısmı, Rusya’da ise bir kısmı vardır. İki silahı en etkin kullanan ülke İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika’dır. Diğer taraftan kültürel teslimiyet anlamında her ne kadar nefret edilse de doğudaki tüm uluslar için Batı en güvenli limandır. Paralarını, canlarını genellikle batıya emanet eden ulusların önderleri doğuda batı gölgesinde ve yüksek müsaadeleriyle ticaret ve siyaset hatta dini faaliyetlerini yapmaya devam etmektedirler.

Siyaset ve ticaret arasındaki benzerlik ve farklılık birbirlerine kesinlikle ihtiyaç duyduklarıdır. Zayıf ülkelerde ticaret bir dereceden sonra dış desteğe muhtaçken, aynı zamanda korunma ihtiyacı da hisseder.  Zayıf devlet güçlü bir sermayedarı koruyamaz. Yerelde ise zamanla ve üretim fikri ile ortaya çıkan ticaret bir noktadan sonra tıkanmaya mahkûmdur ve büyüyemez. Yerel aktörlerle anlaşma yapmaksızın hayatta kalamaz. Öte yandan ticaret ihtiyaca karşılık verdiği güveni sermaye yapıp, pazarını yavaş yavaş genişletirken, siyaset de iddiaları ile ters düşerek zamanla erir. Siyasetin sermayesi, fikridir ve onu tüketir. O yüzden bir fikir en fazla zararı, kendini savunanların iktidarında görür. Bir süre öyleymiş gibi hareket eden insanlar olabilir ama güç ve menfaate dayalı bir dünya düzeninde insanları tüm sistem dâhilinde bireysel olarak dikkate almamak gerekir. Zaten daima öyle yapılmıştır, bu zorunluktur. Örnek olarak dünya savaşları verilebilir ancak daha da dikkatle bakıldığı zaman çevremizde de benzer şeyler olduğunu görebiliriz.

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..