Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ocak '09

 
Kategori
Siyaset
 

Siyasete dip dalmak

Siyasete dip dalmak
 

Bu bir siyasi slogan mı? Doğru mu?


Biz “Türkler” acayip bir şekilde siyasetten anlarız.
Bir çobana;
-“Siz başbakan olsanız ne yapardınız?”diye sormuşlar.
Bir dakikada ülkeyi düzeltmiş. Her yer güllük gülistanlık olmuş. Mübarek, ülkenin sınırlarını bile genişletmiş. Bıraksalar, Irak’ı bile kurtaracakmış.
Bir İngiliz’e sormuşlar aynı soruyu,
-”Ben çobanım, siyasetten anlamam, ”demiş.

İşin doğrusu şu;
“Herkes kendi işini yapmalı.”
“Ben her işi yaparım diyen, aslında hiçbir iş bilmiyor demektir.”
Her işi bilmek zorunda mıyız?
Önemli olan; ”Bir işi çok iyi bilmek ve de doğru yapmak.”

**

İnsanlar; çevreyle, küresel ısınmayla, bitki ve hayvan türlerinin yok oluşuyla ilgilenmiyor artık. Trafik kazaları, depremler, türlerin yok olması, çevre kirliliği… Hiç önemli değil.
Yaşadığı çevre içindeki “pisliklerle, bozukluklarla, çirkefliklerle” ilgileniyor artık insanlar.
Çocuğuyla, çocuğunun eğitimi ile ilgilenmiyor. Anası, babası ile ilgilenmiyor. Kendi işi ile de ilgilenmiyor.
“Siyaset” olunca içine dip dalıyor.
Sığ sularda, kafası üstü çakılmak önemli değil. Suyun derinliği önemli değil. Önemli olan “dip dalmak.” Kafa çatlamış, göz patlamış. Hiç önemli değil.

**

“Bizden olan bir siyasinin, her yaptığı doğrudur”, anlayışı ile yapılan bütün yanlışlar, “mübah” sayılıyor. Hatalar görmemezlikten geliniyor. “Üç Maymun” oyunu en popüler oyun oluyor, siyasetin içinde.
Karşı görüşleri savunan iki can ciğer arkadaş, birbirlerine, ”şerefsiz” diyebiliyorlar. Siyasetin içine dip dalınca.
Aynı okulda, mahallede, köyde, kentte… Ayrı kutuplarda bulunanlar, birbirlerini “yemek ve parçalamak” için fırsat kolluyorlar. Kuşlar bile göç zamanı birleşmeleri, birlik olmaları gerektiğini biliyorlar. Ya insanlar… Hala birlik olmanın gücünü anlayamadılar.
Biz bu senaryoları, 70’li ve 80’li yıllarda alabildiğince yaşadık.
Şimdi anlıyoruz ki , ”deymezmiş.”
Hala bu filmi çekmek ve rol almak isteyenler var mı?
İnsanları bölmek ve parçalamaktan ”getirim” (rant) elde edenler var mı? Evet var.
Hepimiz, bugün çok iyi biliyoruz ki; ”bizi çatlaklarımızdan taklayıp odun gibi parçalamak istiyorlar.” Nedir bu önemsediğimiz çatlaklar. ”Mezhep ayrılıkları. Gelenek görenek farklılıkları. Sen Yörüksün. Ben Çerkez. Biz Türkmen. Siz Azeri, Onlar Tatar...

Aynı ağacın dalları ayrılır mı?

**

İnsanların sanatla da alakaları kalmadı. Bilimsel yazılarda okunmuyor. Magazin baş tacımız oldu. Gazeteler ve televizyonlar boyadan, baldır bacaktan yıkılıyor. “Okuyan bir toplum” değiliz. Okuyormuş gibi rol yapıyoruz. ”Türkçe atasözü ve deyimleri” bile doğru yorumlayamıyoruz. Siyasi yorum deyince, mangalda kül bırakmıyoruz.
Birisine;
—Gözünü dört aç, ” diyorsunuz.
—Benim iki gözüm var.”Diye cevap veriyor. Algılama ve yorum yok.
Siyasi yazıları öyle okuyoruz ki, ”acele ekmek yer gibi.” Midemize mi gidiyor, koynumuza mı? Belli değil.
Sonra, seviyesiz yorumlar yapıyoruz. Yazıyı yazana hücum ediyoruz. Yazıyı yazan “bizden” biri ise okumadan veriyoruz “gazı.”
“—Helal kardeşim, Devam, müthiş geçirmişsin.”
Yazı ile ilgili seviyeli “yorum yapanların”, yorumlarına yorumlar” yazma. Hakaretler… Küfürler… İnternette sahte isimlerle, kendi fikirlerine ters olan insanlara insanlık dışı hakaretler, sataşmalar…
Büyüklerini tanımayanlar. ”Dergâha destursuz girenler.”
İnsanların inançlarını sorgulama. Tam bir aymazlık ve de “ukalalık.”
“Siyaset için” her şeyi yapabile yetkisini kendisinde görme anlayışları…
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” acizlikleri…
Siyaset için “saygı sınırlarını” yıkmaya gerek var mı?

**

Bir sitede yayınladığım ”Bir Yudum Su” yazısı iki yüz elli kişi tarafından okundu. Yorum yazılmadı. Siyaset önemli, herkesin aklı siyasete eriyor. “Su ve çevre” önemli değil.
Bir başka siteye çeşitli yazılar yazdım. İki ayda altmış kişi okudu. ”Ne Zaman Adam Oluruz ?” önemli değil mi? “Siteye Eleştiri” diye bir yazı yazdım. İki günde altmış kişi okudu. İnsanlar siyaset ve eleştiri kokan yazılara balıklama atlıyorlar.
Demek ki, okunmak istiyorsan “siyaset yazacaksın, eleştireceksin, saldıracaksın.”
“Eleştireceksin, ortasından bölene kadar, çatlatana kadar kırbaçlayacaksın.”.
Ne kadar hakaret yüklü kelime varsa kullanacaksın.
Olur mu? Kendini bilen bir insan böyle yapar mı? Yakışır mı?

**

Bu memlekette ne “popüler siyasetçiler” vardı. Hani neredeler? Hiç kimse isimlerini bile hatırlamıyor. Silinip gittiler.
Ne partiler vardı. Sandıklardan firesiz çıkıyorlardı. Hatırlayan var mı?
Bu ülkeye daha çok siyasetçiler gelecek gidecek. Hizmet edenler, iyilikleri ile yâd edilecekler.
Halka hizmet etmeyenler unutulup gidecek. “Kötü olan” her şey buz gibi erir gider.
Geriye kalan, akılda kalan, unutulmayan “insanlıktır.”
İnsan üzerinde toplanan; ”vasıflar ve faziletler.” Unutulmamalı.
Siyasetin de ”faziletleri” var.
Bu bizden/bu bizden değil demeden herkesi kucaklayabilirsen.
Siyaseti “ayrıştıran değil, birleştiren” olarak kullanabilirsen.
Herkesin gönlünde taht kurarsın.

**

Bir yarışma yapılmış; ”Devlet Adamı” ile ”Siyaset adamı” arasındaki farkın yazılması istenmiş.
Yarışmaya, bu farkı anlatan sayfalarca yazı gelmiş. Yarışmayı birisi, tek cümle ile kazanmış,
Yarışmayı kazanan cümle şöyle;
“Devlet Adamı” millete, “Siyaset Adamı” kendisine çalışır.”
Cevabın “doğruluğunu/yanlışlığını” size bırakıyorum.
Bilinen bir gerçek var ki; “Millete en iyi hizmet yolu siyasettir. Yeter ki dürüst ve hak ve adalet gözeterek yapılsın.”
Siyasetçinin adına leke sürdürmemesi gerekir. ”İsrail’de adı yolsuzluğa karışan siyasetçi istifa (aklansa bile) ediyor, Japonya’da “intihar.” Ya bizde… “Tükürük ve Yarabbi Şükür.”
Siyaset benim işim değil.
Bu güne kadar yazılarımda siyaset yazmadım.
Siyasetin içine çekilmeye çalışıldım.
Yazılarımda “buzağı” arayanlar oldu.

Bende öküz de yok, buzağıda.
Benim siyasetle işim olmaz. Ben bildiklerimi yazarım. Yazdıklarıma nasıl bir isim verirseniz verin. Hiç önemli değil.

Beni M. Kemal ATATÜRK’ ün; ”Cumhuriyet sizden, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.”sözü ilgilendirir. Fikirlerimi açıkça ifade ederim. Elime kalemden başka bir şeyde almam. “Hür olmayan, fikrini beyan edemeyen”, bir öğretmen; ”fikirlerinin cesurca ifade edecek” nesilleri nasıl yetiştirir?

**

“Yunus Emre” yüzyıllardan beri niye unutulmuyor biliyor musunuz?
“ Gelin tanış olalım,
İşin kolayın tutalım:
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz.” Dediği için.

Bizden, bu dünyaya bir şeyler kalacak mı?
Neyi paylaştık veya paylaşamadık?
Dönüp geriye bir bakın.
Elinizde/elimizde “siyasetten” geriye ne kaldı?

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..