Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '08

 
Kategori
Sosyoloji
 

Siyasette Kasımpaşa seviyesi; maşanın ucunda her bir kelimesi!

Siyasette Kasımpaşa seviyesi; maşanın ucunda her bir kelimesi!
 

MAŞANIN UCUNDAKİ KELİMELER


Elit-istlikle mi suçlayacaksınız beni?

Buyrun hiç durmayın. Meydan sizin !

Ama önce ELİT in sözlük anlamına bakalım:

Evrensel ölçülerdeki kaliteyi hayatının tüm standartlarına taşıyan birey…

Ben belki bu kadar elit değilim. Tenzilatların ilk müşterisi olup; kapı önündeki sepetlere kadar inerim…

Sokağa çıkmışsam “dur, elit lerin gezdiği semtlere gideyim; ya da elime “ben elit im” yazılı bir pankart alıp gezeyim” absürtlüklerine düşmem…

Biri beni haklarsa milletin sokağa dökülüp “Hepimiz elit- iz “ diye çoşması fena da olmaz hani.

“Elit’izmin acı kaybı; safsatıyı Nisvandan; falan filan…”

Anladınız Elit olmaya nasıl önem verdiğimi…

Ama bu ülkenin yönetimini üstlenenlerin elit olmasını beklerim.

Onların Elit oluşu, düşüncelerine ve konuşmalarına yansıyacağı için, onlar konuşurken merakla ve hevesle dinlerim…

Bunu istemek benim en doğal hakkım.

Hatta bunu isteyecek vatandaş seviyesine ulaşmış olmak ta en büyük sorumluluğum. Görevim.

Bunu herkes anlar.

Yanındaki imaj meykırların önerisiyle tıpkı Elit biri gibi giyinen; nadiren sakin konuşurken dili elit bir İstanbul Türkçesi’ne yakın düşen Kasımpaşalılar bile anlar bunu...

Hatta halk ağzında “Kasımpaşalı eli maşalı” deyimini sözlüklerden düşürmüş birinin elit gülümsemesiyle düşünür, kendisiyle gurur duyabilir de…

Durun; celallenmeyin hemen; eski solcu damarınıza iki üç kan hücresi gidip, onu kış uykusundan etmesin.

Kasımpaşa’da doğup büyüyüp başbakan olamazsın diye bir kural yok.

İmam Hatip sıralarından başbakanlık koltuğuna giden yolda kimse ayaklarınızın altına muz kabukları döşemedi.

Muz cumhuriyeti olduğumuz halde…

Genetik gıdası da muz olan büyük bir çoğunluğun ancak daldan inme başarısını gösterdikleri bir ortamda yaşadığımız halde…

Ama başbakan koltuğunun hakkını vereceksen, Kasımpaşa’da öğrendiklerin ve edindiklerinin üzerine bir şeyler koymuş olmalısın...

O bir şeyler sadece amentü billahi değil; evrensel artılar olmalı bir yandan da…

Kasımpaşalı olmak kasım kasım kasılmak anlamına gelmez.

Sonra Kasımpaşa’dan kasap ta çıkar; başbakan da çıkar diyenler, sözlerini geri alıp “kasap gibi başbakan çıkar” deyiverirler.

Halkın bulgur yemek için açılan ağzı torba değil; büzülmez.

Bu halk iktidardan düşen babası bile olsa o kadar da üzülmez …

İşe bakın:

Kürsülere çıkıp parmağını sallayarak, elini beline koymuşçasına kişi ve kurumları tehdit eden bir başbakana ‘seviye dersini’ AB nin adamı Lajendjk veriyor..

Laj Türkçe de bilmiyor; ama tavırlardan o kadar ürkmüş ki; belki de konuşanın az sonra muhatabını doğrayacağı fikrine kapılıyor…

Belki bir çatı altına sığınıp; bu öfke sağanağının geçmesini bekliyor.

Yurduna döndüğünde de eğilip toprağı öpüyor. Haç çıkartıyor…

Bilinç altında bir haçlı seferidir başlıyor.

Oysa doğranan biziz… Onurumuz bu çok indirimli satışlarda gidiyor.

Canımızı sıkan Haçlılar değil artık; olur olmaz babalanan hacılar !

Demokratik ülkelerden söz ediyor AB nin adamı.

Demokrasi bizim ülkede pazarda satılıyor sayın Laj.

Bak tarihe; bi demokrasi, bi keskin viraj…

Hele ki başbakanımız: ona demokrasi hakkında konuş deseniz; hani bir laf vardır; 5 liraya konuşur; 5 milyara susmaz…

Kendisi bitmeyen senfoniye akortlanan zatlardan.

Eh olacak o kadar; çünkü eski hafızlardan…

Zır deli Schubert bile senfoniyi mezarında bitiriyor; yeter ki kurtulsun bu akordu bozuk notalardan…

Hem Senfoni elit kaçtı; güzelleme desek… I Ih; o da yanlış; söz konusu çirkinlik çünkü.

Gazel diyelim. Gazap kelimesi ile akraba. Kürsüdeki de gazap üzümlerini oynuyor…

Amacı üzüm yemek değil bağcı dövmek oysa… Hem de maşayla… Çok belli oluyor.

Durup düşünmek gerek, biz bu muyuz? Böyle mi olmalı başbakanımız !

Peki bunu kim düşünecek?

Kim buna tepki verecek?

Manda refleksi bile 18 saniye. Bizim 6 yıldır reflekslerimiz stabil…

Bize koyun diyenler çok ta haksız değil !

Emin Çölaşan’ın konu hakkındaki yazısını okudunuz mu bilmiyorum...

Kayıkçı kavgası, ara yine düzelir diyor...

Peki Türkiye’nin ‘seviyesiz-kalitesiz’lik imajı düzelir mi?

Bu kayık yüzünden itibarımız, haysiyetimiz de kayık değil mi…

Muz cumhuriyeti… kayarız elbet.

Kasımpaşa yı başkent yapalım da, bu ağza alışsın millet.

Çıkarların, böylesi safralarla köpük köpük su yüzüne çıktığı, burun-kıran kokular yaydığı, mide bulandırdığı ortamdır bu beyler paşalar!

Artık sadece elimizde değil; dilimizde, üslubumuzda maşalar…

Ama Kasımpaşalı dilinizi düzelteceğim dememişti ki zaten.

O dinimizi düzeltti. Ilımlı İslam Cumhuriyeti olduk: Allahın izni; peygamberin kabilesi biçiminde…

Prens Hamlet şöyle der öyküsünün başında:

“Danimarka da pis kokan bir şeyler var !”

Ortaçağ; elbette etrafta ne biçim pislik vardır.

Hamlet’e uzatalım mikrofonu; bakalım ne diyecek bu çağda:

“Sözlerdir en pis kokuları yayan.
Sözlerdir insanı insanlıktan çıkaran.
Düşünceye dayalı olsun söz yeter ki;
O zaman bütün boş konuşmalar,
Hem anlamsızdır hem de yavan !”

Geçenlerde bindiğim bir taksinin şoförü dedi ki:

Her gün artıyor bu bataklığın kokusu…

İlk hayatında Prens Hamlet miydi acaba bu elit şoför…

Ne dersiniz ?

Başbakandan çok daha zarif tutuyordu eline verilen direksiyonu…

Not; bu yazı sevgili Elif Karagöl Doygun”un verdiği “Elitizm kimlere gerekli” fikri üzerine kaleme alındı. Kendisine teşekkür ederim.

 
Toplam blog
: 94
: 608
Kayıt tarihi
: 04.10.06
 
 

1950'lerden sonra doğan her dünya insanı gibi, ardında pek çok takıntıyla gelen geçmiş zamanı, bilim..