Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ekim '10

 
Kategori
Siyaset
 

Siyasi partilerde derin bürokrasi!

Ülkemizde değişimin ve demokrasinin önündeki en büyük engel; siyasi partilere hakim olan, devletin içine sızanlardan daha derinlere yerleşmiş olan bürokrasi. Bu bürokrasi, kimi zaman merkez yürütme kurullarına, kimi zaman parti meclislerine hakim olduğu gibi, kimi zamanda genel sekreter olarak da karşımıza çıkabiliyor. Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığını yaptığı CHP’ de partiye hakim derin bürokrasi de çağdaş ölçülerde, yenilikçi, değişimden yana tüm politika ve uygulamalara karşı çıkarak CHP’ nin iktidara alternatif gerçek bir sosyal demokrat parti olmasını engelliyor.

Siyaseti meslek haline getirmiş bu gerici, tutucu bürokrasiyi aşamayanlar ya parti içerisinde pasifize ediliyorlar, ya da parti dışına itiliyorlar. Bir çoğu da benim gibi, enerjisini bu çıkar çekişmelerinin içerisinde tüketmektense, ayrılmayı tercih ediyor. Kılıçdaroğlu’ nun genel başkan olmasıyla umutlanan, bunu parti içerisinde bir yenilenmenin, değişimin işareti olarak algılayan iyi niyetli partililerde ve genel kamuoyunda bir heyecan oluştu. Oluşan bu sinerjinin yaratacağı enerji ve dinamizmle, bu yeni durumun estireceği rüzgarı ardına alan bir CHP’ nin yeniden Türkiye partisi olacağı, AKP nin yerine değişimin öncüsü ve iktidarı hedefleyen bir parti olacağı umudu, doğrusu beni de etkilemişti. Ancak, gerek referandum sürecinde izlenen politikalar, gerekse parti yöneticilerinin kampanya sırasındaki kimi açıklamalarıyla, Ergenekon konusundaki mahcup ve edilgen tavırlaı giderek umutları söndürmeye başladı.

Ülkenin en önemli sorunları olan; terör, vesayet sistemi, demokrasi ve özgürlükler, sivil anayasa, türban, etnik kimliklerin tanınması, eşit yurttaşlık gibi konularda ikircimli ve topluma güven vermeyen politik söylemler, CHP ye doğru esen rüzgarın önünü kesti. Son günlerde bu olumsuz gidişi fark eden Klıçdaroğlu’ nun yeni söylemleri doğrusu toplumda yeniden bir umut ve heyecan kaynağı oldu. Ancak, başında söylediğimiz gibi; doğası gereği statükoyu savunan, değişim ve yeniliklere karşı duran parti içi derin bürokrasi anında duruma el koymaya başladı. Genel Başkanın uzlaşmacı, sorunların kaynağı değil, çözümü olunması gerektiğini anladığını ifade etmeye çalışan açıklamaları anında parti içerisindeki derin bürokrasiyi harekete geçirdi. Terörün sonlandırılması konusunda yapılan barış girişimleri, türban, yeni anayasa konusundaki olumlu ve uzlaşmacı görüşlerine tepkiler gecikmedi. Kılıçdaroğlu’ nun parti geleneğinde pek görülmeyen özeleştiriye açık, gereğinde yanlıştan dönerek, geçmişte yapılanlar için özür dilemesini de bilen politikacı tavrı, CHP içerisindeki gerici, tutucu, statükocu kesimi rahatsız etmeye başladı.

Neredeyse tüm toplumda ilk kez oluşan bir genel kabule rağmen turban diye adlandırılan üniversitelerde eğitim özgürlüğü sorununun çözümünde yine ayak sürümeye başlayanlar, genel başkanın bu konudaki iyi niyetli çabalarını da baltalamaktan geri durmuyorlar. Parti içerisinde var olan, her fırsatta kendilerini laik cumhuriyetin bekçisi gibi göstermeye çalışan, statükodan beslenen sözde laiklerin bu amansız defansından etkilenen Kılıçdaroğlu’ da mehter takımı gibi bir ileri iki geri adımlarla siyasi kredisini tüketmeye başladı. “Genel başkanın etrafını öyle bir çaktım ki, kıpırdayamaz.” Diyenlerin boş durmadıkları da son gelişmelerde açıkça görülüyor. Anayasa değişiklikleri için yapılan düzenlemeler ve ardından sürdürülen kampanyada yapılan hatalar ve toplumdan, parti kadrolarından kopuk politikaların iç ve dış kamuoyunda yarattığı olumsuz yansımaları fark eden Kılıçdaroğlu’ nun manevra alanını daraltmaya çalışan parti içi derin bürokrasi doğrusu işini iyi yapıyor. Türkiye siyasal yaşamının vazgeçilmez bir parçası olan CHP’ nin toplumda ve dünyadaki gelişmelere uygun politik tavır almasının, yakın zamanda yapılacak genel seçimlerde başarılı olabilmesinin yolu, yıllardır CHP yi muhalefete mahkum eden, hem CHP gibi köklü bir partinin, hem de Türkiye demokrasisinin kamburu haline gelmiş, vesayet düzeninin savunucusu bu derin bürokrasiden kurtulmaktan geçiyor. Yalnızca CHP nin değil, devletin de ta! derinlerine tünemiş bu siyasi bürokrasiden kurtulmadıkça ne CHP, ne de siyaset kurumu özgürleşemez. Terör, anayasa değişikliği, turban gibi konularda ki yaklaşımı; salt AKP karşıtlığı üzerinden politika yapılmayacağı gerçeğini kavramış olması ve bu konulardaki iyi niyetli çabalarıyla Kılıçdaroğlu, parti içerisinden ciddi destek görürse CHP için yeni bir dönemi başlatabilir. CHP nin olması gereken nokta da budur. Türkiye de demokrasiden, özgürlüklerden, eşitlik ve insan haklarından yana olabilecek tüm değişimlerin yalnızca savunucusu değil, öncüsü, taşıyıcısı olması gereken CHP yi hala statükoyu savunan bir devlet partisi olarak sürdürmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.

ayhanongun@gmail.com

 
Toplam blog
: 396
: 168
Kayıt tarihi
: 13.01.10
 
 

Barış içinde, birlikte yaşayabilmek adına insan ve emek odaklı paylaşımlardan yanayım.   Öğretmen..