Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '15

 
Kategori
TV Programları
 

Siz bir sosyopat veya psikopat olabilirsiniz!

Siz bir sosyopat veya psikopat olabilirsiniz!
 

İnternetin haber sayfalarında realite şov programlarında meydana gelen kavga ve skandallarla ilgili kısa videolar gözüme ilişti bu hafta. Öyle enteresan ki kızgın, birbirinden nefret eden, yan yana oturmaları bile sakıncalı insanlar aynı stüdyoda milyonların karşısında nefretlerini dile getiriyorlar. Hepsinin birbirine söyleyecek bir torba dolusu ağır sözü var. O kısa süreli videolardan kavganın sebebini anlamanın mümkünatı yok, çünkü öyle bir harala-gürele ki, herkes birbirinin lafının üzerine konuşuyor.

 "Durun ben konuşacağım, benim de anlatacaklarım var" diyen o program katılımcılarının eline bir kağıt-kalem verip, "Aklındakileri şuraya güzelce yaz" desen, bırak derdini anlatmayı, adını yazamaz o kâğıda taş olur. Türkiye'nin TV izleyici profili çok düşündürücü! Nasıl olur da Türk halkının büyük bir kısmı TV başında  kültür seviyesi bu kadar düşük insanların ağzına düşer?

Hele hele Müge Anlı'nın programını hiç anlamıyorum! Çocuğunu boğan anne, dayısına kaçan kız, cinayet işleyip rahat-rahat programa katılan ve günler sonra cinayeti itiraf eden bütün sabıkalılar orada. O programı izledikten sonra bir insan nasıl olur da paranoyalardan paranoya beğenmez, insanlara hala sevgi besler, sabır gösterir, geleceğine umutla bakar? Programı savunanlar ise diyor ki, "o program bir sürü cinayeti aydınlattı!" Yani o program olmasa ülkemizin savcıları-polisi cinayetleri çözemeyecek! Siz gerçekten buna inanıyor musunuz?

TV ekranlarında sürekli bir aşağılama, sürekli bir küfürleşme, sürekli bir ego yarışı almış başını gidiyor. Herkes herkesten daha üstün, daha akıllı, daha mükemmel olduğunu karşısındakine inandırmaya çalışıyor. Yahu insan olun yeter! TV'deki en popüler programları gördükten sonra, ülkenin son durumuna şaşırmıyorum artık! Cinnet getiriyorsunuz, cinnet!!!! Üzerinizde negatif bir bulutla dolaşıyorsunuz! Açmayın şu programları, izlemeyin yarışma adı altında sergilenen pespaye kavgaları.

Bir de izleyip de "izlemiyorum" diyenler var! Onlar izlediğini itiraf eden, izlediğini söylemeye çekinmeyenlerden çok daha perişan durumda. Karı-koca oturup evlenme programı, ada kavgaları izleyip beyinlerini uyuşturan bu kişilere sor, sana en son okuduğu (!) kitabın adını söyler. Realite şovları sorduğunda ise yüzlerini buruşturarak, "yaaa ben TV'yi açmıyorum bile" der!

Sabahın köründe televizyonunu açıp da birbirini aşağılayan bu insanların laf kalabalığını izleyenlerin ruh halini cidden anlayamıyorum. Hiç kimse kusura bakmasın, seviyor olabilirsiniz, ama Türkiye'nin haline bir bakın! Bir tahammülsüzlük, bir sinir, bir stres almış başını gidiyor! O programları izleyip sokağa çıktığınızda sanıyor musunuz gününüz güllük gülistanlık geçecek? Sanıyor musunuz ki birbirinize tahammül göstereceksiniz?

Eğer ki bunca sinir stres yüklü programı izlediğiniz halde, hala gününüzü keyifle geçirebiliyorsanız, mesela öz evladını kendi elleri ile boğan bir annenin anlattıkları sizde travma etkisi yaratmıyor ve program sonrası hala soğukkanlı ve huzurlu bir hayat sürdürmeyi başarıyorsanız, sizde ciddi anlamda anti sosyal kişilik bozukluklarından biri mevcut olmalı. Bu durumda siz ya bir sosyopatsınız ya da bir psikopat.

Tek kanallı günleri özlüyorum. Pazar günleri Hikmet Şimşek'in hazırladığı senfoni programını. Efsane yazarların klasik eserlerinden uyarlanmış dizi filmleri. İki program arasına serpiştirilen devlet opera ve balesi sanatçılarının bale gösterilerini. Taş Devri, Heidi ve Pollyanna gibi savaşsız, robotsuz çizgi filmleri. Charlie Chaplin, Harold Lloyd ve Laurel & Hardy gibi sessiz sinemanın efsanevi örneklerini. Jacques Cousteau'nun  okyanus araştırmalarını aktaran o doyumsuz belgeselleri. Cumartesi geceleri yayınlanan Coşkun Evcim'li, Cemile Kutgün'lü, Nokta ile Virgül'lü Bizden Size programını. Gece yatmadan evvel izlediğimiz Güne Bakış haber bültenini ve onu sunan rahmetli Can Akbel'i. TRT çocuk korosunu. Pazar günleri yayınlanan ve rahmetli Cenk Koray'ın sunduğu Tele Kutu programını. Aynı programda yarışmacılarını Mehter Marşı eşliğinde alıp, İzmir Marşı ile gönderen enerjisine her zaman hayran kaldığım Erkan Yolaç'ın Evet-Hayır yarışmasını. Yeşilçam'ın unutulmaz filmlerini. Akşam haberlerinde o muhteşem sesi ile kaşını-gözünü oynatmadan, ağlayıp-zırlamadan, adam gibi, soyadı gibi mertçe haberleri okuyan Mesut Mertcan'ı. Pazar günleri yeşil sahalardan bildiren efsane sunucu Halit Kıvanç'ı. Zeki ile Metin'in süper komedisini. Yılbaşlarında yayınlanan o muhteşem şovları, ben hala her yılbaşı ah çekiyorum Zeki Müren için. Yıldız Kenter, Müşfik Kenter ve eşi Şükran Güngör ile Kent Oyuncularının TRT için ekranlara taşıdıkları tiyatro oyunlarını. Kuruntu Ailesi'ni. Adile Teyzemizin Uykudan Önce'sini. TRT'nin efsanevi genel müdürü rahmetli İsmail Cem'i. Kısacası, TRT'nin ben çocukken yayınladığı o güzelim programlarını şimdi mumla arıyorum! Öyle şanslı bir  nesilden gelmişim ki, bugünkü programları görünce bunu çok daha iyi anlıyorum! Bizim belki bir kanalımız vardı ama sizin bugünkü BİN kanalınıza BEŞ çekerdi!

Yine de TRT'nin bütün olumlu yayınlarına rağmen, ben küçük bir çocukken, televizyona "aptal kutusu" diyen kültür seviyesi oldukça yüksek amcalarımız ve teyzelerimiz vardı. Şimdi düşünüyorum da, ömürleri vefa edip de bugünkü TV programlarını görseydiler acaba ne derlerdi?

Victoria Toumit

 
Toplam blog
: 50
: 8547
Kayıt tarihi
: 13.09.11
 
 

Gazetecilik mesleğine ilk olarak Hürriyet Haber Ajansı'nda muhabir olarak başladım. Daha sonra Ümit..