Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Siz Hala Sıkılmadınız mı?

Siz Hala Sıkılmadınız mı?
 

Doğrusunu söylemek gerekirse ben sıkıldım. Hem de çok sıkıldım. Bir kere olayları anlamakta güçlük çekiyorum. Daha doğrusu bir türlü çözemiyorum. Çözemeyince de haliyle anlamak zorlaşıyor… Bu bile sıkılmam için yeterli bir sebep.

En başından alacak olursam; bundan yaklaşık 30 yıl evvel yani çocukluk yıllarımda (bu arada yolun yarısını geçeli çok oldu) hep düşünürdüm. Evimizdeki sobadan başlardım, odadaki eşyaları, kapıları, merdiveni, bahçeyi, ağaçları, çiçekleri, böcekleri, kedileri, köpekleri hasılı çocuk aklımla aklımın erdiğini düşündüğüm ve yakın çevremde bulunan canlı-cansız her şeyi düşünürdüm.

Çocukluk aklı demişken esasında çocuk aklı deyip geçmemek lazım. Sebebini de zaten birazdan söylemiş olacağız. Çocuk aklı saf ve yalın düşünür. Şartlanmışlıklardan ve kalıplardan uzaktır. Aynı zamanda cesur ve patavatsızdır. Zaten bir şeyleri bilmek ve keşfetmek için biraz da öyle olmak gerekir, hatta biraz değil tamamen öyle olmak daha da akıllıca olur. Akıllıca mı dedim? Aslında delice demeliydim. Düşünsenize evliyaya deli damgası neden vurulmuş?

Neyse konuyu dağıtmayalım yine. İşte çocuk aklımla etrafımdaki canlı veya cansız şeyleri düşünürdüm. Detaylarını kafamda tek tek belirler ve her birini de anlamaya gayret ederdim. Tabi birçoğunu netleştiremezdim. Zira bilmediğim birçok ayrıntı mevcuttu. Zamanla onları da öğreneceğimden bunu dert etmezdim zaten.

Bunların yanında yine o minik aklımla başka şeyleri de düşünmeye çalışırdım. Daha doğrusu yine canlı ve cansızlar üzerinden daha derin konulara dalardım. Filozofluğumuzdan filan değil. Merakımızdan. Nereden geldik ve nereye gidiyoruz diye basitçe özetleyebileceğim bir doğrultudaydı düşünce rotam.

Tabi o çağlarımızda kimi şeyleri algılamamız pek olası değildi. Haliyle nereden gelip nereye gittiğimizi pek çözümleyemezdik. Lakin öyle sorular gelirdi ki aklımıza ne biz dile getirmeye cesaret edebilirdik onları ne de büyükler. Evet, şimdi o zaman sorabildiğim bazı soruları soramıyorum bile, bırakın düşünmeyi…

Ancak bazı konular var ki o zaman düşünüyordum, bugün geldiğim noktada onlardan bazılarını çözümlediğimi fark ettim. Bu öyle “pat” diye olmadı tabi. İlerde belki detaylarını da paylaşacağım yoğun bir eğitim sürecinden sonra oldu. Biraz da istidadımız ölçüsünde tabi. İşte demek istediğim tam da bu idi. Bugüne değin okuduğum yüzlerce kitap, yoğun eğitim sürecinden sonra geldiğim noktanın bir kısmını çocukken zaten düşünüyordum. Tam olarak ne düşündüğümü o zaman bilemiyordum tabi, ama şimdi biraz anlıyorum.

Şimdilik bu kadarını söyleyebilirim. İlerde belki bu konulara da dalar, uzun uzun sohbet ederiz. Allahu alem…

Gelelim esas konumuza.. İşte çocuk halimle ve bugünkü halimle hiç karşılaşmadığım kadar karmaşık bir ilişkiler ağını gördükçe aklım karışıyor, fikrim bulanıklaşıyor. Çocuk aklımla kalıpsız ve sınırsız düşünebiliyorken bile bu karmaşık sarmalı çözemezdim, bu sınırlı ve kalıplara hapsolmuş aklımla nasıl çözebileyim.

İşte çözemediğimiz her şeyin akıl karışıklığı yapmasından doğan bir rahatsızlık hissi gittikçe arttığı gibi şu anki hissiyatımda bu minval üzere kendimi oradan oraya atasım geliyor. Kimin eli kimin cebinde ve kim, neden cepleri karıştırmakta ısrar ediyor? O cepte de ne var ayrıca?

İşte bu ahval ve şerait içinde bu fakirin aklı gittikçe karışıyor, karıştıkça da şaşkınlığı artıyor. Şaşırıyor çünkü insanlığın geldiği nokta bu olmamalıydı. Aklın ve bilimin sürekli yeni buluşlarla hayatımızı kolaylaştıracağı düşünülürken hayatın gittikçe içinden çıkılmaz bir hal alması paradoks değil de nedir?

Bu paradoksta ne yazık ki insan yani biz başroldeyiz. Dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmelere baktıkça bu fakirin içi böylesine kararıyor işte. Gelişmeleri yakından takip ediyor etmesine ama insanların hırsına yenilmesine seyirci kalmaya da üzülüyor. Üç günlük dünya ömrü için sonsuz hayatını heba edenlere içi yanıyor.

Yangın yeri bu gönülden çıkan feryatlar işte böyle satırlara dökülüyor..

İyi ki biricik teselli kaynağı var da canı sıkıldıkça ona başvuruyor.

Sevgi ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU

Denizli/ 17 Şubat 2012

Twitter.com/murathacioglu

murathacioglu.com

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..