Siz hiç "Rus Ruleti" oynadınız mı?

Bizim köyün aşağısında, oldukça meyilli büyük bir kaya kütlesi vardır. Bu kaya kütlesinin bitimi uçurumdur.

Köydeyken arkadaşlarla arada bir oraya iner, benim gibi "temkinli" olanlar etrafta oyalanırken, diğerleri o kayanın hafifçe düzlenen en ucuna gider ve "orada değilmişçesine"  “İskambil Kâğıdı” oynardı.

Bu oyun bittikten sonra “Kayadan Kim Kayıp da Duracak” oyunu başlardı.

Oyun şöyle: Sırayla, o meyilin başladığı yere çıkıp oturulur, aşağıya doğru hızlıca kayılır ve hafifçe düzlenen o en uçta durulur.

Ayakları fren gibi kullanmak serbest.

Sağlam fren yapamayan oyunu kaybeder...

Tabii hayatını da…

Bütün oyunlar böyle tehlikeli değildi elbette. Mesela, ormanlık alanda oynanan “Ağacı Kim Eğip de İnecek” oyunu… Bu oyunu hep birlikte oynardık.

Oyun şöyle: Sırayla, esnek ve uzun bir ağacın en tepesine çıkılır.  Ağacın tepe gövdesi, vücut ağırlığının yardımıyla sağa sola sallandırılıp yere yaklaşması sağlanır…  Yere en fazla yaklaştığı an, eller bırakılır.

Yaylada, oyun bittikten sonra saçmalığını fark ettiğimiz ve bir daha hiç oynamadığımız bir oyun oynamıştık.

Yayla merkezinden biraz uzakta umumi bir WC vardı... Taşla örülmüş, üstü açık…

Oyun şöyle:  Oyuncular taşlık alanda toplanır, içlerinden biri gidip yaklaşık yüz metre aşağıdaki WC’nin içerisine girer, diğerleri üstü açık o yapıyı taş yağmuruna tutar… Sırayla.

Saçmalık…

Çünkü grubun olduğu yer, yeterli yükseklikte değildi. Fırlatılan taşın içeriye düşmesi, oyuncuya isabet etmesi imkânsızdı. “Taş, WC duvarının iç kısmına isabet edecek de sekip hedefi bulacak da...”

Boş tabancayla “Rus Ruleti” oynamak gibi bir şey yani...