Siz Hiç Karacadağ'a Gittiniz mi?

Hititler öncesinden, ta Luviler'in yaşamına bile tanıklık etmiş kalıntıların olduğu bir bölge. Luviler, Hititler, Asurlular, Frigyalılar, Romalılar, Rumlar ve Türkler... Her medeniyet, bir önceki medeniyetin bıraktığı kalıntıların üzerine yerleşmiş, her medeniyet, bir sonrakinin hayatını kolaylaştırmış. 

 

Yeraltı şehirleri, tüneller, manastırlar... 

 

Hepsi, Cumhuriyet dönemine kadar ayakta kalabilmiş olan yapılardı. Sonrasında ise, bir taş üzerindeki her işaretten servet çıkarma gibi uçuk bir düşüncenin ürünü olarak da, talan edilmiş harabeler halini almış ne yazık ki... 

 

Yeşilin tarih ile iç içe geçtiği yerdi aslında. İnsanlarımızın ağaç düşmanlığının zirve yaptığı günümüzde, ormanların yok edilmesi sonucu, bir ur gibi yükselen çıplak tepelerin hakim olduğu bir çöl coğrafyasına bürünmüş ne yazık ki. 

 

Bahsettiğimiz Karacadağ'ın, kuzey yüzünde, güzelliklerin, doğa'nın, bütün bu barbarlığa meydan okuyarak ayakta kaldığını görebilmek de mümkün. Ancak bu kısımda da, insan hayatının önemli bir parçaası olan su kıtlığı ile karşılaşıyoruz. Onlarca köy, insan hayatının her dönemine tanıklık etmiş onlarca bina, onlarca yerleşke, tarım arazileri; susuzluk nedeni ile terk edilmiş.

 

İnsanlarını cana yakın olduğu, gelen misafirin en candan çabalarla ağırlandığı, filmlerde izlediğimiz ya da kitaplarda okuduğumuz o saf Anadolu misafirperverliğinin son neslinin can çekiştiği bu coğrafyanın, devlet eliyle yeniden canlandırılması gerekiyor.