Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Eylül '10

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

Siz Hiç Öldünüz mü?

Siz Hiç Öldünüz mü?
 

Ahkam kesmeyi seviyoruz. Bunu yaparken genellikle de kendi hislerimizden yola çıkıyor, olaylara subjektif gözlükle bakıyor ve buna göre yargıya varıyoruz.

Galiba insan olmanın dayanılmaz hafifliği de bunu gerektiriyor. Her ne kadar objektif bakmaya çalışsak da çoğu zaman istemeden de olsa subjektif kriterlerden etkileniyoruz.

Konumuz hayli tartışmalı ve bir o kadar da güncel. Yıllardır zaman zaman bu konu üzerinde ateşli tartışmalar yapılır ve genelde bir netice alınamadan olay küllenir. Bunun iki sebebi var. Birincisi biz de tartışmak demek bir şeyi neticelendirmekten ziyade karşıdakine üstün gelme amacını taşır (genellikle). İkincisi de konunun oldukça çetrefilli ve çok bilinmeyenli oluşu bunu mecbur kılar.

Birinci sebebe girmeye gerek yok. Bu satırları yazıyor olmam bile birinci maddeye girebilir. Her ne kadar düşünceleri, fikirleri dinlemeyi ve kendi adıma olumlu çıkarımlar yapmayı sevsem de %100 objektif olabildiğimi söyleyemem.

İkinci sebep ise esas üzerinde durmamız gereken kısımdır. Bunu tartışmak ve fikrimi zorla kabul ettirmek gibi bir derdim yok. Ben konuya farklı bir perspektiften bakmak ve buna göre değerlendirmek istiyorum. Bunun için başlıktaki soruyu soruyorum. “Siz hiç öldünüz mü?”

Buna iki türlü cevap verebilirsiniz. Birincisi; “Sen manyak mısın, yoksa geri zekalı mı? Ölsem seni nasıl okurum?” İkincisi de; “Evvelce öldüm öldüm dirildim, ama bu ölmekten sayılır mı bilmem?”. Aslına bakarsanız bu ikisini de söylemeyeceğinizi biliyorum. Birazcık mizah birazcık da ironi olsun istedim.

Ben konuya bir de bu açıdan bakmak gerektiğini düşünüyorum. Kendi adımıza ötenazi kararı vermek başka bir başlıkta tartışılabilir. Ancak bir yakınımız adına bu kararı verme yetkisini neye göre ve nasıl kullanacağız.

İster anneniz olsun, ister babanız, ister eşiniz olsun isterse çocuğunuz yahut başka bir akrabanız veya arkadaşınız… Ölümcül bir hastalığa yakalanmış da olsa; çaresiz dertler içerisinde kıvranıyor da olsa; ölümü beklemekten büsbütün yorulmuş ve ölmeden defalarca ölüyor da olsa onun ÖLDÜRÜLMESİNİ isteyebilir miyiz? Bu hakkımız mıdır? Bu yetkiyi neye dayanarak alacağız?

O kişinin bedenine girip neler yaşadığını bilemeyiz. Keza daha önce ÖLÜM tecrübesi de yaşamadığımız için ölümün ne demek olduğunu da bilmiyoruz. Öyle ya, yaşayan birine göre ölüm tarifi çok kolay bir şey. Peki ya ölen için? Ölürken ne oluyor, neler hissediliyor bilmiyoruz. Bilimsel olarak bunu bilmemiz pek mümkün görünmüyor. Dini kaynaklara göre bir takım varsayımlarda bulunmak mümkün olsa da asla birebir tecrübe etmeden gerçeği kavrayamayız. O zaman bir başka insan için ölüm kararı vermek (bu açıdan) yanlış olmaz mı?

Meselenin bir başka boyutu daha var. O da kişinin ölmek üzere olduğu ama belki son bir anda yaşamaya başlayacağı ihtimali de mevcut. Nitekim örneklerini duyuyoruz. Yoğun bakımda ölümü beklenen bir çok insanın yaşamaya devam ettiği ve hatta ayağa kalkarak normal yaşamına döndüğünü duyuyoruz. Özellikle ben mesleğim gereği bu tip vakalara şahit bile oldum.

Şimdi bu şekilde bir ihtimal varken ÖLSÜN demek etik midir?

Bir de babamın hastalığı sırasında edindiğim tecrübem de var. Rahmetli babam ilkin mide kanamasından hastaneye yattı. Kalbindeki ritm bozukluğu bu dönemde nüks etti. Ritm bozukluğu nedeniyle emboli riskini bertaraf etmek amacıyla kullanılan Aspirin mide kanaması nedeniyle kesilmek zorunda kalındı.

Kalpteki ritm bozukluğu iyice azıtınca kocaman bir pıhtı beynin sağ tarafını besleyen ana atar damarı tıkadı. Ardından sağlam tarafta da ödem ve iç kanama gelişince yoğun bakıma alındı. Şuur kapandı, komaya girdi. Bu halde yaklaşık 3 ay izlendi. Bir hekim olarak artık durumun ümitsizliğini biliyordum. Yakınlarıma bunu söyleyemesem de için için ağlıyor ve babamın öleceği anı bekliyordum. Belki o an çok acı çekiyordu belki de hiçbir şey hissetmiyordu, bilemiyoruz. Durumun %100 ümitsiz olduğunu bildiğim halde ona ötenazi uygulanması söz konusu olsaydı ilk ben karşı çıkardım. Çünkü az da olsa, milyonda bir bile olsa yaşama ümidi vardı. En azından gözlerini açar belki bize bakar, gözüyle de olsa bizimle konuşur ümidi vardı. Nitekim uzun uğraşlar ve bir çok tedaviler sonrası gözlerini açtı. Göz kapaklarının haricinde hiçbir yerini oynatamıyordu, tam bir felç halindeydi. Bizi duyup duymadığını bile bilmiyorduk. Gözlerini açıp kapatabiliyor, etrafı seyrediyordu. Ancak bize, sorularımıza doğrudan bir tepki göstermiyordu. Bu bile bizi mutlu etmiş, kısa süreli de olsa sevinmiştik. Özel bir odada bir süre bakımını yaptık ancak bir hafta sonra yeniden durum ağırlaştı ve kaybettik.

Bu benim babamla yaşadığım bir durum. Buna benzer vakalar da gördüm. Kanser hastaları da dahil olmak üzere bir çok ümitsiz vakanın kısa süreli de olsa bir müddet daha yaşamına devam ettirdiğine ve bazılarının da normal hayatına geri döndüğüne şahit olduk.

Hal böyleyken ötenazi uygulansın diyebilmem mümkün değildir. Bu şekliyle ötenazi vicdanımla bağdaşmaz. Etik ve doğru değildir.

Olayın bir diğer boyutu da insanın kendisi için ötenazi isteyip isteyemeyeceğidir ki onu da bir sonraki yazımızda ele alalım.

Sevgi, hürmet ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU

www.murathacioglu.com

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..