Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '10

 
Kategori
Anılar
 

Siz olsanız?

Siz olsanız?
 

Soygun


Ben bir doktorum. Çocuk acil servisinde çalışıyorum. Buraya gelen o tatlı minikleri bir görseniz, neden bu dalı seçtiğimi kolayca anlarsınız. O gözler, o beklentili bakışlar, hemen iyileşip sokağa çıkmaya hevesli davranışlar... İçimi kıpır kıpır yapıyor. Bir an önce iyi olsun da, oyunundan geri kalmasın. Eğer gerçekten de okula gitmek istemiyorsa, ufaklığa bir göz kırpıp, annesine " biraz dinlenmesinde fayda var" diyorum. Onların arkadaşıyım ben. Anneleri "doktor amca kızar" dediğinde asıl annelerine kızıyorum. Öncelikle onların sonra da ailelerinin güvenini kazanmaya çalışıyorum elbette. Dürüst olmanın, kandırmamanın ne kadar önemlli olduğunu gösteriyorum hem çocuğa hem de aileye. Hem de bir doktor olarak toplumdaki yerimin derdindeyim. Yavaş yavaş insanlar bize büyücü muamelesi yapmaya başladılar ama parayla tutabildikleri büyücülerden. Gururuma dokunuyor. Bunu da eritme çabasındayım işte. Çocuklarına da dürüst olmalı insan, onlara büyüklermiş gibi davranıp, yavaş yavaş onlara yetecek kadar sorumlulukları vermeliler.

Dürüst diyip durdum ya, hani doktorluğun paralı büyücülük sanıldığını söyledim. Çünkü kalbim taşlar arasında sıkışıp duruyor ve bu keşke "aşk" olsayı diyorum. Bana olsaydı. En azından elimden gelenle gelmeyeni ayırabilirdim. Ahmet! Henüz 6 yaşında, pasparlak gözlere sahip, sorumluklarının farkında, pırlanta gibi bir çocuk. Onun gözlerinde kendinizi görmek dünyaya bedel. O gözler deniz mi gök mü siz karar verin. Ahmet hasta. Hem de çok. Benim hastam. Ben de ona hastayım. Sanki o benim olamadığım çocukluğum. Öyle cesur ki. Ama çalıştığım hastanede onu iyileştirmem için paraya ihtiyacımızın olduğu söylenip duruyor. O mucize ellerimdeyken, ellerimi arkamdan bağlıyorlar. Ailesi perişan Ahmet'in. Hırsı olmayan, şükretmeyi bilen bir babası var. Devletimin bir neferi. Bir memuru. Sırtını devlete yaslayıp, gerisini düşünmeyenlerden. Ahmet'in o parlak gözlerinin nedeni. Ama tedavi için parası yok. Bu miktarı borç harç yapsa, yine de geri ödemesi tüm hayatına mal olacak. Yardım istemeyecek kadar da gururlu. Belki basın yardımıyla kaynak bulabileceğimi söylediğimde, "Bunu ben halletmeliyim, benim görevim Ahmet'ime" dedi ve sustu. Ben de saygıyla küçüldüm karşısında. Ahmet'i biraz daha idare edebiliyorduk hastane odasında. Yoğunluğu da tahmin edin. Ne çok Ahmet var aslında ülkemde. Sonra bir öğleden sonra sevinçle babası geldi, "Doktor Bey, parayı bulabildim" dedi, gözlerinde bir sevinç vardı ama sanki eskisi gibi parlamıyordu. Heyecanlanmış olmalı dedim. Çünkü ben çok heyecanlanmıştım. "Hemen başlıyoruz o zaman dedim." Ahmet'i hazırlamaları için hemşireye talimat verdim. Ben de son kontroller için ameliyathaneye doğru adımlarıma başladım. Koridorda televizyonlarımız vardır bizim, tertemiz aydınlık hastanemizde. O an daha bir sıcak gelmişti o koridor bana. Kendimi gerçekten de o iyilik için hazırlamıştım. Haberlerde bir banka soygunundan bahsediliyordu. Bir an " vay be adam bunca güvenliğe rağmen kaçmayı başarmış helal olsun, demek ki gözü iyi kararttı" dedim. Yine o beyaz sabolarımın üzerinde kayarcasına yürümeye başladım. Sonra ameliyathanede bildiğiniz herşey. Ameliyatta işler yolunda yolunda gidiyordu. Çok az kalmıştı. Bir anda daldım. Soygun haberi, Ahmet'in babasının artık eskisi gibi parlamayan gözleri ve Ahmet'in narkozlu hali birleşti. Sessizce suratımı "tuh" der gibi buruşturdum. "Hadi be"! Korktum. Ne yapacağımı bilememiştim. İşim bitmişti ameliyathanede, Allah'tan ki benim yapacaklarım bitmişti, sadece dikiş kısmı kalmıştı ve bunun da en estetik şekilde olması için arkadaşımdan rica etmiştim. Ahmet'e özel. Bir hışımla çıktım ameliyathaneden. Kolumu kaldırmaya takatim yoktu. "Ya Ahmet'in babasıysa" diye geçiyordu dönüp dönüp zihnimden. Karşılaşınca ne yapacağımı bilemiyordum. Ki o koridorun bir ucunda hep polis bulunurdu. Ah ve tam arada kalmıştım. Bir tarafta Ahmet'in babası ve diğer tarafta polis. Sen gel yıllarca dürüstlüğe, doğruluğa inan, böyle temiz bir adamın böyle yapıp yapamayacağını da anlayama. Bir farklıydı adamcağız, buruktu sevinci. Ahmet'in annesi bir farklı ağlıyordu sanki. Beni görünce gelmediler yanıma. Ya inanamıyorum. Tüm doğrularımın altüst olduğu bir olay geliyor başıma. Bu şüpheye ameliyattan önce saplansaydım, acaba ameliyata girer miydim? Babasına sormalı mıyım? Ne yapmalıyım? Neden Allah herşeyi bir arada vermez? Ahmet sağlığına kavuşurken neden babasına hasret duymaya başlayacak? Siz olsanız ne yapardınız? İyilik yapmayı kolay mı sanıyordunuz yoksa? Ama yine de Ahmet için değer diyeceksiniz değil mi? O henüz küçük. Daah okula bile bu yıl başlayacak. Babasi ilklerini kaçıracak ama sonra belki beraber olacaklar.Babası eski mahkum ve işsiz olacak ama beraber olacaklar. En azından varlığıyla Ahmet'e güç verecek, kim bilir kaç yıl sonra. Çömeliyordu, beni görünce kalktı Ahmet'in babası, benim kendimi toparlayıp onlara Ahmet'in birazdan çıkacağını söyleyip sırra kadem basmam gerekiyor. Görüşürüz.
 
Toplam blog
: 52
: 507
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

Yeni mezun bir maden mühendisiyim. Yükseklisans yapıyorum. Bunun yanında, kalkınma antropolojisi, ci..