Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Kasım '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Siz olsaydınız taşır mıydınız?

Siz olsaydınız taşır mıydınız?
 

Baba ya da Anne olmak başka… Baba yada anne oldunuz mu, artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. O sorumsuz günü birlik yaşadığınız, nerde akşam orada sabah dediğiniz günler bir anda tarih oluyor. Üstünüze başka bir sorumluluk biniyor. Baba ya da anne olmak kolay değil.

Geçen gün çoluk çocuk yılllardır devam eden ve şükür ki zede olmadan biten kooperatifimizde çekilen kura sonunda, bize düşen evimizi görmek üzere Boğazköy’e gittik. Herşey çok güzeldi. Güle oynaya gittik. Evimizi gördük. Çocuklar kendi odalarını seçiyor, bahçede ve evde ne yapacaklarını konuşuyorlardı.

Sonra dönüş yolculuğu başladı, İstanbul’un yoğun yol yapımı yap bozları arasında gene trafik yoğun ve TEM bağlantısında ise tıkanmıştı, artık bir kere o yola girmiştik ve geri dönüşü neredeyse imkansızdı. "Gidelim bakalım başımıza gelen çekilir" dedik. İstanbul'da yaşamak cesaret ister.

Az ilerde bir Adam’ın sırtında bir şeyler taşıdığını gördüm, yaklaştıkça taşıdığının 13-14 yaşlarında genç bir çocuk olduğunu gördüm. İçimden bir ses nereye gidiyorlarsa al götür dedi, yüreğim dayanamadı, daha doğrusu parçalandı. Hemen az ilerde durdum, yol hafif eğimli ve yokuş yukarı, Adam yanımıza yaklaştı ama istifini bile bozmadan aynen devam etti, ikinci kere seslenince durduB

- "Amca nereye gidiyorsun, gel bırakayım sizi" dedim.
Ancak adam yüzüme bile bakmadan yoluna devam etti...
- "Soalosın gerek yoktur…"

Belli ki, konsantre olmuş, kesilmek istemiyor, kaldım oracıkta… Gözlerim doldu, içim burkuldu, çocuklardan binbir soru… gel de cevapla…

Düşündüm bir an, hangi evlat babasını taşır böyle… eminim en az bir saattir taşıyordu, belki bir saat daha taşıyacaktı, belki de daha fazla.

Ama gururu, ah o gururu varya, işte beni en derin vicdanımdan vurdu…

Yol sıkışık az ilerde TEM bağlantı yoluna geçtik ama bir türlü trafik ilerlemiyor, çocuklar, ben ve eşim adamı izliyoruz, biraz gidiyor, biraz dinleniyor, biraz daha gidiyordu, ama kimseden yardım istemiyor, kimsenin de yardımını istemedi. Belli ki parası yok taksiye binecek, olsa da veremez sanırım, o parayı eve yiyecek almak için saklar. Ben de aynı durumda olsa öyle yapardım. Taşıdı oğlunu, taşıdı sırtında, belini tuta tuta, yorulduğunu kimseye belli etmeden sıkılmadan, kah dinlenerek kah taşıyarak, yorulmadan, başı dik. Oğlu için.

Tam yarım saatten fazla izledik, yol açılana kadar. Evet o resimde gördüğünüz baba oğul. Belli ki çocuk hasta ve yürümekte zorlanıyor. Baba sırtında taşıyor, evladını. Evlat işte, babanın gözünde bambaşka bir şey. Ancak o izlediğimiz sürece hiçbir araba durup da "yardım edeyim, sizi götürelim" demedi. İnsanlık öldümü? Yoksa korkar mı olduk yardım etmekten.

Çocuklarım hem izledi hem de sorular sordu, "nesi var neden taşıyor?" Ben cevap veremedim, sadece içim buruldu, gözlerim doldu, konuşamadım.

Bilmiyorum, bildiğim baba yüreği işte. Dayanamaz. Ne kadar çok katı görünsede aslında çok yumuşaktır. Hemen kırılır.

Gözlerim doldu, dolmakla kalmadı, damlalar birer birer gözlerimi terk etti…

Aklıma takıldı birden, "acaba oğlu, babasını taşır mıydı?" böyle.

Siz taşır mıydınız?

 
Toplam blog
: 7
: 9583
Kayıt tarihi
: 29.06.06
 
 

1959 yılının son günlerinde dünya denen gezegene inmiş bulunuyorum. O tarihten bu güne kadar girmedi..