Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '07

 
Kategori
Evcil Hayvanlar
 

Siz özlediklerim -1-

Siz özlediklerim -1-
 

Çocukluğumdan beri bir dalmaçyalı köpeğe sahip olmak istedim. 25 yıl önce Romanya'dan gelecekti bir tane. Her işlem yapılmış, köpeğin gelmesini bekliyorduk. Geleceği gün aldığımız telefon beni çok üzmüştü, çünkü gelememişti. O zamanlar ülkelerinde köpek sıkıntısı çeken Bulgaristan, benimkine el koymuştu. Hayvancağıza uzun yolda midesinin bulanmaması için ilaç içirmişler, sınıra geldiğinde de tuvalet ihtiyacını giderdiği sırada, idrarının kırmızı olduğunu gören yetkililer köpeğe el koyma bahanesi olarak bunu kullanmışlar. Anlayacağınız üzere köpek bana gelemedi.

Daha sonraları misafir tavşanlarım oldu. Kimseye önermem, evde tavşan beslemek çok zor. Uzun kalamadılar bu yüzden. Hiç unutmam, babam son tavşana azap çektirdiğimi söyleyerek, gecenin bir yarısı üşenmeden evin yakınlarındaki ormana götürerek hayvanı azat etmişti. Ya civciv maceralarım? Elimde tutamadığım civcivlerim. Annem sağolsun... Civciv isteyen ben, bakan besleyen o, hem de apartman dairesinde, koli içinde. Biz yokken civcivler koliden çıkıp evde cirit attığında toparlayan gene annemdi, çünkü ben elleyemiyordum. Hayvan delisi olmama rağmen, halen kuş türevlerine dokunmakta zorlanırım. Mecbur kalmazsam sürmem elimi...

Seneler geçti, kediler ile aram iyi olmamasına rağmen, bir gece amcamın kedisinin, tüm ev ahalisini bırakıp benimle yatmasıyıla bir kedi sahibi oldum. Sokakta doğan ve yuva arayan bir kediyi aldım götürdüm eve. Daha 3 - 4 haftalıktı. Gayet güzel bir hayatımız vardı. Kedim ve ben... Avuç içi kadardı zaten. Kafamda taç şeklinde yatar, patisini de yanağıma koyarak uyurdu. Sabah saatin sesi ile uyanmazsam, vah halime. Yataktan kaldırmak için patisi ile dürter, yalar, neler yapmazdı. Kedi, yemek konusunda köpek gibi çöp öğütme makinası değildir, her şeyi yemez, seçer. Ama benim kedim ne bulsa yerdi. Mercimek, taze fasulye, menemen. Dahası zeytin ekmek ve künefe. Ben ilk defa künefe yiyen kedi görmüştüm o zamanlar. Süt ürünü olduğundan dondurma çok severdi, muhallebi, kakaolu puding... Evde tül perde adına bir şey kalmamıştı, çünkü koşup tüle asılarak sallanmak en büyük zevki idi. Eh tabi koltukların durumunu söylememe gerek yok. Yerde sürünen her şeyi kendine oyuncak yapar, hırsını alamaz, bacaklarıma atlayarak oynardı. Hafta sonları otobüsle şehir dışında oturan ailemin yanına giderken, Hermes'le çok keyifli yolculuklar yaptık. Kutusuna koyup götürüyordum. Hatta, eğer yanımdaki Herme'se ilgi gösterir, korkmazsa, kutusundan çıkarır, kucağımda oturturdum. İlk 6 ay her gün çok keyifli, sorunsuzdu, ta ki bir akşam üstü işten eve gelene kadar...

Bir durgunluk vardı ve beni kapıda karşılamamıştı. Terslik olduğunu anladım, mamasını verdim, yemedi. Karnını sevdirmekten hoşlanan hayvan elimi karnına götürdüğümde kaçıyor, sadece kucağımda bebek gibi yatıyordu. Süt verdim, onu da geri çevirdi. O zamanlar veterinerler bugün gibi nöbet tutmuyordu. Üstelik bizimkinin bir veterineri bile olmamıştı ki daha. Çünkü bir sokak kedisi olan annesine bakan bayan veterinerde doğurtmuş ve orada tüm aşıları tamamlanmıştı zaten. Sabaha sağlıklı kalmasını dileyerek kucağımda yatağa götürdüm. Fakat sabah uyandığımda yanımda değildi. Salona gittiğimde gördüğüm manzara karşısında ne yapacağımı şaşırmıştım. Kusuyordu. O zamanlar oturduğum semtte bir veteriner vardı, kendisi de muayenehanesinin üstünde oturuyordu. Gittim, kapısını çaldım. Yaşlı adam hemen indi. Muayeneden sonra idrar yollarının tıkandığını ve açacağını söyledi. Hermes'i bayılttı. Ve çok iptidai bir şekilde müdehaleye başladı, fakat netice bir facia idi. Çünkü açamadı ve daha fazla müdehale edemeyeceğini acilen Acılara Veteriner Fakültesine gitmesi gerektiğini söyledi. Çıldırmıştım. Veteriner olmasına rağmen, mesleğini yapmayan arkadaşım Gamze'yi aradım. İkimiz de iş yerlerimizden izin alarak Avcılar yolunu tuttuk. Hermes arkadaşımın kontrolu altında, benimse gözlerim yaşlı idi. İstanbul'un sıkışık trafiğinde, taksicinin hüneri ile son dakikada vardık. Arkadaşımın bana sonradan söylediği, Hermes son 15 dakikasında yetişmiş.

Fakülteye vardığımızda, Gamze hemen hocalarından birini buldu ve Hermes beklemeden muayeneye alındı. İlk müdehale yapıldıktan sonra yanıma gelen hoca ve Gamze, Hermes'in yaşama şansının olmadığını, fakat ameliyat edilirse belki kurtulabileceğini, bununla beraber; bu şekilde idrar yolu tıkanması ender görünen bir vaka olduğundan ameliyat için izin vermemi çünkü öğrencilerin görmesini istediğini söyledi. Kalakalmıştım. Ameliyatı kabul ettim, yaşama şansı vardı. Hemen tüylerinin traşlanması için alıp götürdüler ancak çok geçmeden beni çağırdılar, çünkü Hermes aslında agresif bir hayvandı ve görevlileri tırmalamıştı. Benim tutmamı istediler. İçeriye girdiğimde sakinleşti ve ameliyata hazırlandı. O gece hastanede kaldı, arkadaşım da telefonla sürekli bilgi aldı, sağolsun. Ertesi gün annemle babam gidip Hermes’i aldılar ve iyileşme sürecinde onlarda kaldı. Çünkü saat başı sürülmesi geren ilaçları, yapılması gereken iğneleri vardı. Onların doktor arkadaşları yaptılar Hermes'in iğnelerini. Hafta sonu hemen görmeye gittim. Yarasını yalamaması için boynunaki aparat ile hiç rahat değildi tabii. Traşlanmış poposu ile maymuna benziyordu. Ailemin iyi bakımı ile kısa bir süre sonra canavar Hermes ayaklandı ve evine geri döndü. Ameliyatını yapan doktorun evin yakınlarında bir kliniğinin olması, sonraki bakımda benim için kolaylık oldu. İş çıkışı hemen kediciğimi götürebiliyordum. Hastalığını uzun uzun anlatmayacağım, çünkü gerçekten içiniz kaldırmayacak. Şunu söylemek istiyorum; artık kedim erkek bir kedi değil, transseksüel olmuştu...

Eski yaşantımız devam ediyordu. Evde yemek olmadığında ki genelde yoktur, üstüne bir de Hermes'in mamasını almayı unutmuşsam zeytin ekmek ziyaferlerimiz çok lezzetli idi. Bir 6 ay sonra yaz tatil nedeni ile kediciğimi annemlere 10 günlüğüne bıraktım. Gittiğim gece evde kimseyi uyutmamış, kapıları tırmalamış, oraya buraya atlamış. Annem benim yattığım yastığın üzerinde yatırmakta bulmuş çözümü. Tatilden döneceğim gece de hiç uyumayp beni kapıda beklemiş. Annemlerede açık havada, balkonda, bahçede, ağaçların üstünde çok mutlu bir yaşantı sürüyordu Hermes. Tam da tüy döküm zamanı idi, rahatında biraz daha kalsın diyerek almadan geri döndüm. Fakat ev benim için bomboştu artık. Birkaç hafta sonra geri istedim, getirdiler. Bu sefer ben mutlu idim, fakat Hermes mutsuz. Sürekli camda, kapıda. Ve olduğundan daha haylaz. Camdan bütün kedileri içeri alıyor onlarla oynuyordu. Baktım olacak gibi değil, geri gönderdim.

Kaç kere kayboldu Hermes orada. Ama bana hep bulunduktan sonra söylendi. Aslında kaybolmuyordu, o gece eve gelmiyordu. Fakat bir seferinde birkaç gece gelmeyince, ben hariç tüm ailenin haberi olmasına rağmen, gene bulunduktan sonra öğrendim. Ağaç tepesinden inmeme huyu vardı. En sevdiği mamasının kokusuna bile inmiyordu, bütün geceyi geçiriyor, sabah aç bilaç balkonda buluyorduk. Fareleri yakalayıp bize getirirdi, marifetini göstermek adına, kuşlarla kovalamaca oynardı. Yaz bitti Hermes İstanbul' a geri geldi.

O kış ayrılık rüzgarı esmeye başladı. Hermes gene hastalandı ve annemlere gönderdim. Bundan sonra orada kalacaktı çoğunlukla! Annem bakıyor iyileştiriyor, tatile gideceklerse bana getiriyorlardı. Enteresan olan annemle babam Hermes'e çok alışmış ve benim onlar kadar iyi bakamayacağımı düşünüyorlardı ki haklıydılarda. Hiç bu kadar bağlanacakları aklıma gelmemişti. Bu arada, Hermes artık ehl-i keyif olmuştu. Her şeyi yemiyor, etin peynirin markasını ayırıyordu. Tamemi ile değişmişti. Yaşı git gide ilerliyor ve artık eski yaramazlıkları kayboluyordu. Geçirdiği ameliyat nedeniyle aşırı kilo almıştı. İnanılmaz agrasifti ve karnını hiç elletmiyordu. Battaniye görmesin, hemen üzerindeyedi. Annemi annesi sanar olmuş, her istediğini çeşitli miyavlama tonları ile anlatıyordu. Annemin kendisi ile ilgilenmesini istediğinde yaptığı işin üstüne oturup engelliyordu. Amacı annemim ayağında battaniye üzerinde uyumaktı. Yanlız benim için ilginç olan; annem de onun isteklerini yerine getiriyordu.

Dediğim gibi kah bana geliyor, kah annemlerde kalıyordu. Gerçi bende geçirdiği zaman daha azdı. 2006 Hermes için en zor ve son yıl oldu. Hastalığı iyice azmıştı. İşimden 2 gün izin alıp veterinere gittik geldik. Hermes bu ameliyatı 10 yıl önce geçirdiği için o kadar sıkıntı çekti, şimdi değişik teknolojiler, teknikler varmış ve rahat yaşıyormuş. Hermes için bunlar uygulanamıyordu. Zaten veterinerlerin hepsi bizim bakımımız sayesinde yaşadığını söylerlerdi.
Geçen Temmuz hep beraber tatile gitmiş, ama ben işim gereği erken dönmüştüm. Tüm tatil boyunca Hermes hasta idi. Artık üresi yükselmiş ve arka ayakları felç olmuştu, tuvalete dahi gidemiyor, yemek yemiyordu. Gene sağolsun annemle babam gözü gibi baktılar.

Her yeni sabaha çıkmayacağını sanıyordum. Annemler dönerken Hermes olmayabilirdi. Fakat benim vefakar kedim dayandı, İstanbul'a döndü. Ve o gece bizden ayrıldı. Dayandı, çünkü tombul sosisim beni görmeden gitmek istemedi...

Sonra mı ne oldu?

Bütün gece battaniyesinin üzerinde cansız yattı... Hayvan mezarlığına götürmedim. Annem bir keser ve bir çift bahçe eldiveni alıp, Hermes’i güzelce sararak kocaman bir torba içine koyup taksiye bindi öğlen. Beni ofisin önünden aldı ve parka gittik. Taksiden indiğimizde annemin kucağından almak istedim, bana vermedi, oyuncağı elinden alınan çocuk gibi sarıldı. O zaman bir kez daha anladım Hermes’e ne kadar bağlandığını. Benden daha fazla emeği olduğu için sesimi çıkartmadım. Köğepeğim sayeside tanıdığım park görevlisine durumu anlatıp gömmek istediğimizi söyledik. Parkın bir köşesine gömmemize izin verdi. Keserle toprağı kazabildiğimiz kadar kazdık, ve üzerini örttük. Şimdi mışıl mışıl uyuyor...

 
Toplam blog
: 17
: 531
Kayıt tarihi
: 20.10.06
 
 

Yazı yazmayı yaptığım işten çok daha fazla seviyorum. Lakin; bana para kazandıran işe, yazmaktan faz..