Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '11

 
Kategori
İnançlar
 

Size ne oluyor; Nasıl hüküm veriyorsunuz?

Size ne oluyor; Nasıl hüküm veriyorsunuz?
 

Din ahlakı, Allah'ın buyruklarının eksiksiz olarak yerine getirilmesiyle gerçek anlamda yaşanır. İnsanların çoğunluğu ise böyle yaşamayı reddeder; Allah'ın hükümlerine itaat edip teslim olmaz, nefislerinin tatmin olacağı bir yaşam tarzı oluşturmaya çalışır. Dini, kurallarına uymak yerine, kendi kuralları ve prensiplerine uygun hale getirmeye uğraşır. Din ahlakını, kendi kuralları ve mantıklarına uygun düştüğü sürece yaşar, aksi halde reddeder. Oysa gerçek din ahlakı, insanların kurallarıyla değil, Allah'ın hükümleriyle yaşanır. 

Bu kimseler Kur'an'ın açık hükümlerini değiştirir, ayetlerde 'ima' olduğunu iddia eder, kendilerince 'ima'dan farz çıkarırlar. Kur'an ayetleri ima ile yorumlanmaz ancak “dillerini kitaba doğru eğip büker”, Allah Katından olmayan hükümler üreterek Allah'a karşı yalan söylerler. Çarpık mantık kurallarına göre yaşayan bu kimselere Kur’an şöyle seslenir: 

Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz? 

Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var? 

İçinde, neyi seçip-beğenirseniz, mutlaka sizin olacak diye. 

Yoksa sizin için üzerimizde kıyamete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki siz ne hüküm verirseniz o, mutlaka sizin kalacak, diye. 

Onlara sor: "Hangisi bunun savunuculuğunu yapacak? (Kalem Suresi, 36-40) 

Cahiliye insanlarının kurallarına göre yaşamak, insanları sapkın bir yola sürükler. Kur'an'da, müminleri hak yoldan uzaklaştırmayı amaçlayan münafık ve müşrik karakterli kişilere dikkat çekilir. Tek hüküm koyucunun ise Yüce Allah olduğu, "...Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah'tan daha güzel olan kimdir?" (Maide Suresi, 50) ayetiyle bildirilir. 

Akıl ve vicdanlarına değil, kötülüğe yönlendiren nefislerine kulak vermeleri, insanları, Allah'ın emrettiği ahlakı yaşamaktan alıkoyan önemli bir unsurdur. Nefislerinin istek ve tutkularına göre hareket eden bu kişiler batıl olana uyar, hem kendilerine hem de çevrelerine büyük sıkıntılar verirler. 

Yaratılışlarına uygun olan hak dine değil, kendi mantıklarına, kültür ve birikimlerine göre yaşayan kişiler, herşeyin nefislerine uygun olmasını isterler. Olaylar planlarına uygun gelişmediğinde, bu kimseler çok ani çıkışlar yapabilirler. Öfke, duygusallık, küsme gibi Kur’an ahlakıyla bağdaşmayan davranışlar gösterilebilirler. Öfkeyle bağırıp çağıran kişi, o an Allah’ı ve her olayı O’nun yarattığını unutmuş demektir. Allah’ı unutan kimsenin ise, Allah'ın sınırlarını ihlal edecek her türlü yanlış davranışı yapması mümkündür. 

Söz konusu insanlar bencil, sevgisiz, kibirlidirler ve en çok kendilerini severler. Yakınlarını, dostlarını veya ailelerini sevdiklerini iddia etseler de, bu sevgi anlayışının da onların nefislerine uygun olması gerekir. Yani, sevgilerinde Allah’ın hoşnutluğunu ve rahmetini gözetmez, dünyevi çıkarlarına göre hareket ederler. Bencillikleri ve duygusallıkları nedeniyle adil olamaz, adaleti ayakta tutamazlar. 

Müminler ise en çok Allah'ı severler. Allah'ın her şeyi bir hayır ve güzellikle yarattığının, her olayın-hatta musibetlerin- bir hikmetle geliştiğinin, kaderlerinde olanı yaşadıklarının bilincinde hareket ederler. Rabb'imizin verdiği tüm nimetlere şükür içindedirler ve yalnızca O'na tevekkül ederler. 

Bu nedenle, iman etmeyen insanların yaşadıkları endişeden, korkudan, güvensizlikten uzaktırlar. Çünkü isteklerini insanların değil, Allah'ın yerine getireceğini bilerek, yalnızca O'na yönelip dönerler. Allah'a yakın bir yaşam sürdüklerinde, O'nun kendilerine en güzel karşılığı vereceğini umut ederler. Rabb'imizin nimetlerinden biri olan sevgiyi de, bu şuur ve bilinçle doruğunda yaşarlar. Kısacası, Allah'ın sınırları içinde yaşayanlarla, insanların koyduğu kurallara göre yaşayanlar arasında yaşamlarının her anında derin ayrılıklar vardır. Kur'an, bu önemli farklılığı, “Şimdi Rabbinden apaçık bir belge üzerinde bulunan kimse, kötü ameli kendisine 'süslü ve çekici gösterilmiş' ve kendi heva (istek ve tutku)larına uyan kimseler gibi midir? (Muhammed Suresi, 14) ayetiyle vurgular. 

Gerçek Kur’an ahlakı, Kur’an'a tam olarak uyulduğunda yaşanabilir. Allah'ın indirdiği dışında açıklamalar getirmeye çalışmak, yorumlarda bulunmak insana her zaman kayıp getirecektir. Yüce Allah, "... Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma..." (Maide Suresi, 48) ayetiyle müminlerin ölçüsünün ve yol göstericisinin, Allah'ın indirdiği hükümler olduğunu bildirir. Bundan başka yolların insanı doğrulara ve aydınlığa değil, yanlışa ve karanlıklara çıkaracağı kesindir. 

Allah, "... (Güzel) Sonuç takva sahiplerinindir." (Kasas Suresi, 83) ayetiyle beğendiği ahlakı yaşayanları, en güzel sonuca kavuşacaklarıyla müjdeler. Allah'ın izniyle müminler, hem dünyada hem de ahirette Rabb'imizin müjdelediği gibi güzel bir hayat yaşarlar. Nefislerinin istek ve tutkularına göre yaşamayı seçenleri bekleyen sonuç ise, sapkınlıktır. 

Buna rağmen sana icabet etmeyecek olurlarsa, artık bil ki, onlar, gerçekten kendi heva (istek ve tutku)larına uymaktadırlar. Oysa Allah'tan bir kılavuz (doğru yol gösterici) olmaksızın, kendi istek ve tutkularına (hevasına) uyandan daha sapık kimdir? Şüphesiz Allah, zulmeden bir kavme hidayet vermez. (Kasas Suresi, 50) 

Kuran’a tabii olanlar, Kuran’a göre yaşar. Kişiye göre din yaşanmaz. Samimi insanın yaşadığı; hükümlerinde asla ortağı, benzeri ve dengi bulunmayan, hüküm koyanların Hakimi olan Yüce Allah’ın dinidir. 

 

 

Haber Ayna 

 
Toplam blog
: 727
: 972
Kayıt tarihi
: 09.02.10
 
 

Ekonomi okudum. 5 yıldır haber siteleri, portal ve dergilerde yayınlanan yazılarımı ve inandıklar..