Size Öyle Geliyorsa Öyledir...

Tiyatro; yaşanmış, düşlenmiş hayatların bize aksettiği büyülü dünya. İşte bu dünyaya İstanbul’daki ilk adımımı geçen hafta sonu attım. Yoğun yaşadığım İstanbul günlerimden fırsat bulabildiğim bu günüme Luigi Pirandello’nun Size Öyle Geliyorsa Öyledir oyununu aldım. Adımladığım dünyayı merak ederek oyunun oynanacağı salona en son sırada ki, en son koltuğa biletimi aldım. Nedeni, sonlarda olmayı tercih etmem değildi tabi. Bilet kalmamıştı :))) Ama buna üzülmedim. Aksine mutlu oldum. Ne mutlu ki tiyatro severlerden bana sıra gelmiyor. Biletimi alıp oyunun oynanacağı saati sigaramın eşliğinde beklemeye başladım. Çevremdeki tiyatro severleri seyre koyuldum. Seyrimin mutluluğuma gölge düşüreceğini nereden bilebilirdim ki. Bu oyunu seyretmeye gelenlerin yaş ortalaması benden hayli küçüktü. Ama düşünsel, yaşamsal olarak onlarca yıl fark olduğunu bunun sanat severlerde olmasını görmem üzdü beni. Entelektüel olmakla entel olmak arasındaki farkı fark etmek isteyenlere harika bir fırsat tiyatro salonları… Kimi kız arkadaşına veya erkek arkadaşına çekici, entelektüel görünmek için, kimi entel egosunu tatmin için, kimi tiyatroyu sadece gülmek olarak algıladığı için v.b. sebeplerden dolayı sanatı, tiyatroyu ve emeği işgal etmiş. Bu duygu ve düşüncelerin eşliğinde seyrine başlayacağım oyuna adımımı attım. Daha önceden planlamadan bu oyuna gelmiştim. Oyun ve yazarı hakkında en ufak bir bilgiye sahip değildim. Ama ismi seyretmemi sağladı. Size Öyle Geliyorsa Öyledir. Oyun, teması itibarıyla seyirciye her zaman içinde olduğu, karşılaştığı olay örgüsüne sade bir dil ve anlatımla farklı bir bakış açısı sunuyor. Bir sorunsalın dinamiklerini sağlayan gerçekliğin anlamını ve sonucunu anlatıyor. Ve bilinmezliğe bir kapı aralıyor. Felsefi yaklaşımını oyuna günlük yaşamı aksederek aktarıyor. Seyircisini dâhil etmezsek :))) izlenmeye değer felsefi derinliği ve edebi bütünlüğü olan güzel bir oyun. Bana Öyle Geliyorsa Öyledir :)))