Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Aralık '10

 
Kategori
Blog
 

Sizin kenef "alaturka" mıydı, yoksa "alafranga" mı?

Sizin kenef "alaturka" mıydı, yoksa "alafranga" mı?
 

Aynısından ısmarladım.


Genç bir arkadaş ama sitenin eski üyelerinden. Tutmuş, bana mesaj atmış , dün.. Bana gelen mesajları pek yayınlamam ama genç arkadaşımdan izin aldığımdan buraya aktarmakta bir sakınca görmüyorum. 

"Değerli ağabeyim,  

Farkındaysan bir senedir yazı yazmıyorum. Aslına bakacak olursan yazamıyorum. Ne zaman klavyenin başına otursam bir tutukluk oluyor. Aklıma ne parlak bir fikir, ne de bir yazı konusu geliyor. Senin yazından esinlenerek bu sabah tam bir saat tuvalette oturdum ama inan ki yazıya kaynaklık edecek tek bir parlak fikir gelmedi aklıma! Yardımcı olursan sevinirim. Selamlar." 

Yardımcı olabildiniz mi bari, sayın Culduz

Bu konularda genç arkadaşlarımıza yardımcı olmak öncelikli görevlerimizdendir efendim. Ama ve lakin teşhisi koyabilmemiz için bazı ayrıntıları da bilmemiz gerekiyor tabii... 

Mesela? 

Genç arkadaşımızın evindeki tuvaletin alafranga mı, yoksa alaturka mı olduğunu bilmemiz çok önemli! 

Ne fark eder, Sayın Culduz? 

Çok şey fark eder efendim. Bilirsiniz; alaturka helalar konsantrasyon gerektiren bir konumdadır. Hela takunyasını kullanmak bile aşırı bir dikkati gerektirir. Çömelirken pantolon paçalarına veya (bayansanız) etek uçlarına dikkat etmediniz mi yandığınızın resmidir. Dengede durmak bile özel bir yetenek işidir. Asıl maharet ise çömeldikten sonradır zaten. Şeyinizi hela deliğine göre ayarlıyamazsanız hedefi tutturamaz ve ıskalarsınız. Bilirsiniz; birçok alaturka helalı evde bu "karavana" atışlar nedeniyle kavgalar çıkar. 

Yani ne alakası var, Sayın Culduz? 

Ne alakası var, olur mu, efendim? Bunca meşguliyetli ve de konsantrasyon gerektiren bir eylemi icra ederken insanın aklına "parlak fikir" gelir mi yahu! Oysa alafranga helalar öyle mi ya; sıyır ve otur! Ondan sonra da fikirlerden fikir beğen. Bir üşüşüyorlar ki aklınız durur! Yani en azından durum benim açımdan böyle, diğer arkadaşları bilemem tabii:)))))))) 

Niye güldünüz? 

Aklıma bu yazıyı okuyacak olan blog üyesi arkadaşlar geldi de ondan güldüm. Ne zaman tuvalete gitseler akıllarına benim bu yazım gelecek. İster istemez gelecek yani. 

Neyse! Genç arkadaşınıza yardımcı olamadınız demek? 

Olmam mı efendim? Evindeki hela "alaturkaymış", annesini razı ederse gıcır gıcır bir "alafranga" hela edinecek. "Sen hela tadilatını yap, ondan sonra her yazın editörler seçkisinde çıkmazsa bana gel" diyerek kendisine garanti bile verdim! 

Sanki sizin yazılarınız editör seçkilerinde çıkıyor da! Kendinize hayrınız yok Sayın Culduz! 

Editörler de haklı tabii! Ona buna laf yetiştirmekten; sitemize çeki düzen vermekten yazı yazmaya vaktimiz kalmıyor ki, efendim! Alın işte, bir hanım üyemiz de Milliyet Blog sitesinin leş gibi kenef koktuğunu iddia ediyor! 

O söylem mecazi! Sizin kenefli yazılarınıza istinaden yani! 

O işin aslı öyle değil! Hadi kedi neyse de, evde köpek beslenmez efendim. Hem "bütün gün uyuyor, bütün gece de klavyenin başında oturuyorum" diye risaleler yazacaksın, hem de evde köpek besleyeceksin. Köpektir bu! Yiyecek, içecek ve elbette mıçacak yani. Köpeğe kırmızı don giydirip resmini galerilerinde yayınlamakla olmaz bu işler. İster balkonda mıçsın, isterse de sokakta... Değil mi ki evde besleniyor ve sahibinin yatağında yatıp kalkıyor, o köpek o eve muhakkak bir şeyler bulaştırır ve kokutur! Sahibine çaktırmadan evdeki halıya oturur ve ön patileriyle yürüyerek günlük temizliğini yapar. Sahibi de onu oynuyor sanır. Oysa o poposunu halıya silmektedir. Ayrıca köpekler ağızlarından terlerler ve salyalaerı akar. Muayyen zamanlarda tüylerini dökerler. 

Yani? 

Yani söz konusu bir koku varsa olay budur ve o koku da iddia sahibinden kaynaklanan bir kokudur. Sitedeki yazılara iftira atmamak lazım! Diz vurup çökertme oynamaya benzemez bu işler, tutarlı olmak gerekir. 

Sizin kenefli, mıçmalı yazılarınız yakışıyor mu hiç bu siteye? 

Hangi yazının yakışıp yakışmadığına bırakalım da Milliyet Blog idaresi karar versin. Meydan o kadar da boş değil. Güya güvenilir üyeyim ama didik didik ediliyor benim yazılarım, hem de anında! Hem de en yetkili kişi tarafından. 4 senelik üyeliğim zarfında sadece 5 yazım reddedildi. Onlar da konunun fazla uzamaması için reddedildi. 

Mecbur musunuz, "mıçarken aklıma parlak bir fikir geldi" diye yazmaya? 

Aziz Nesin'in en az 10 öyküsünde geçer bu söylem. Patenti bana ait değil yani! Hem öyle her babayiğidin harcı değildir o söylemi yazıda kullanmak. Bu söylemden şikâyetçi olanlar şimdiye kadar ne yazmışlar ki? Tutup "darbe çığırtkanlığı" yapıyorlar; ben onlara soruyor muyum; "böyle faşizan düşünceler ne zaman aklınıza geliyor" diye? 

Tepkiler alıyor ve dostlarınızdan oluyorsunuz ama? 

Ne zaman oluştu o dostluklar?Hiç de haberim yok valla! Var mı öyle kolayından dost olmak? Hem de bu sanal alemde? Bu konularda itidalli olmakta sayısız yararlar var. Lafla, iki cafcaflı sözle olmuyor dostluklar! Demir tavında dövülür. Çok denedik o dostları, hiçbir imtihanı geçemediler. Ne mesajlarını, ne yorumlarını yakaladım ben o dostların. Hançerleri oldukça sivriydi doğrusu! Tepkilere gelince... Elbette olacak! Burası demokratik bir platform. 

Dostluklar sınavdan geçirilir mi Sayın Culduz? 

Geçirilir efendim! Kıytırık bir sınavı bile atlatamayan dostluklara dostluk denmez! Dostluk dediğin her türlü sınavı geçmesi lazım, hem de ikmale kalmadan! 

Peki sizce sorun nereden kaynaklanıyor? 

Daha önce de defalarca yazdım! Blog üyelerinin pek çoğunun yazı macerası "internet" ile başlamış. Kullandıkları jargon, o bilindik "chat" jargonu. Bunu yazılarında da görmek mümkün zaten. Milliyet Blog sitesini tanımlarken "dostluk, arkadaşlık ve paylaşım" gibi ayakları yere basmayan muğlak söylemleri birbiri ardına sıralamaları bu yüzden. 

Bunlar kötü şeyler değil ki? 

Değil ama "yazı uğraşı" ile de pek bağdaşmıyor. Dikkat ederseniz ulusal gazetelerdeki köşe yazarları pek beğenilmez ve yeri geldikçe "tu kaka" edilir. Hemen hemen pek çok üyenin gönlünde yatan aslan da "köşe yazarlığı" malumunuz! "Ona karışmam, buna karışmam, akmam, kokmam, pek düzeyliyimdir" demekle olmuyor köşe yazarlığı. "Gazeteleri tarayayım, bin defa söylenmiş ve ağızlarda sakız olmuş haberleri bir de ben yorumlayayım" diyerek bazı beklentilere girmenin getirisi yoktur! 

"Bir de "edebiyat" denen bir şey var ama? 

Var tabii! Aslanlar gibi öyküler, denemeler yazan üyeler var bu sitede! İşleri güçleri "chatleşmek olan" arkadaşların tek bir yorumunu göremezsiniz o yazıların altında! O yazıların okunma oranı da bir hayli düşüktür! Edebiyata bakan kim? Edebiyat görmek istiyorlarsa ilkokul mezunu Ümit İpekçeker'in öykülerini okusunlar. Ve öykü nasıl yazılır öğrensinler! Culduz'la didişeceklerine Kerem Oğuz'un yazılarını okusunlar. Hem ben size bir şey söyleyeyim mi... Bu sitenin aktiflerinin edebiyatla falan bir ilgileri yok. Böyle bir niyetleri de yok! 

Siz hangi kategoriye giriyorsunuz Sayın Culduz? 

Güzel bir soru efendim! Açıkça belirteyim ki benim kategorim benden oluşuyor! Taklitlerim var ama tarzlarımız ayrı! Ben ne yazacağımı baştan söylemişim; "hakkımda" bölümünde de bunu açık açık yazmışım. Baştan pazarlık yani! Bu çizgimden de bugüne kadar sapmış değilim. Aksini iddia eden bir örnek göstermekle mükelleftir. Benim yazı kaynağım "blog üyeleri" ve bu üyelerden oluşan Milliyet Blog sitesidir.Ki benim için bu kaynak hazine değerindedir! Milliyet Blog idaresi onay verdiği müddetçe bu böyle devam edecek! Kategorim de "blog" kategorisidir! 

Yazılarınızdan rahatsız olanlar var ama? 

Okumasınlar efendim! Niye okuyorlar? Sayfa benim değil mi? İdare onay verdiği müddetçe canımın istediğini yazarım! (Bu laf çok söylendi bana, şimdi sıra bende)Varsa rahatsızlıkları aralarında imza toplarlar, idareye dilekçe verirler! Tek tek ve de zırt pırt şikâyet edeceklerine organize olurlar! 

Yazılarınızın "hakaret" içerdiği söyleniyor... 

Milliyet Blog idaresi de benim hakaret içerikli yazılarıma göz yumup yayına alıyor, öyle mi? Bu sitede en çok hakaret edilen bir üye varsa o da benim! Şikâyetçi üyelerin tamamı o hakaretlere alkış tuttu! Bunların hepsi arşivde! 190 küsur yazım var! Bu yazılarımda tek bir hakaret bulamazsınız. Hem sonra onların derdi hakaret falan değil. Değinilmemesi gereken konulara, toplumun ortak ayıplarına parmak bastığm için rahatsız oluyorlar! Ben "Mesai saati dahilinde internetle haşır neşir olma" konusunu yazarsam söyleyecek şeyleri olmaz ama onlar da bunu bir kenara yazarlar tabii. Esas rahatsız oldukları konu bu ve benzeri konuları işlememdir. 

Mecbur musunuz bu tür konuları yazmaya? 

O kıyasıya eleştirilen siyasiler, gazeteciler, yazarlar, sanatçılar uzaydan gelmiyorlar efendim! Maya bu! Onlar da bizim içimizden çıkıyor! Rüşvetle suçlanan bir siyasetçiyi yerden yere vuran blog üyesine "Ehliyetini nasıl aldın sen kardeş?" diye bir soru sormak çok ilginç geliyor bana. Biliyorum ki o da ehliyetini rüşvet vererek aldı ve bana verecek bir cevabı yok! E bu durumda ben hakaret etmiş sayılıyorum tabii. 

Siz milliyet com tr yazarı seçilen bir üyeye çok kötü yazdığını söylemişsiniz. Bu doğru mu? 

Doğru. Gerçekten de kötü yazıyor. Yazı uğraşına çok uzak kendisi. Ama ben bunu iki sene önce söyledim, milliyet com tr yazarı seçildikten sonra değil. 

İyi ama milliyet com tr yazarı seçilmiş kendisi. 

Olabilir efendim! Seçenlerin sorunu o! Hem ben ona "milliyet com tr' ye seçilemezsin " demedim ki, "çok kötü yazdığını" söyledim"! Bugün de aynı düşüncedeyim. Yazının içeriği ne olursa olsun "Ben basit bir kadınım" diye başlık atılmaz! İntihardır bu ama kime anlatacaksınız? 

Biraz da özeleştiri yapsanız? 

Yorum yazarken veya gelen yorumu yanıtlarken soğukkanlılığımı kaybediyorum bazen. Kabul etmem gerekir ki bu konuda kantarın topuzu kaçıyor. Bunun bilincindeyim. Haklı da olsam duruşumu bozmamam ve tahriklere kapılmamam lazım. 

Teşekkürler Sayın Culduz... 

Ben teşekkür ederim, efendim. 

 

 

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..