Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mayıs '10

 
Kategori
Güncel
 

Sizin olmayan bir dünyanın ateşi ile aydınlanıp ısınıyorum; Deniz Gezmiş..

Sizin olmayan bir dünyanın ateşi ile aydınlanıp ısınıyorum; Deniz Gezmiş..
 

Aşk olsun sana çocuk, aşk olsun..


Delikanlım iyi bak yıldızlara,
Belki bir daha onları göremezsin..
Belki bir daha onlara doğru bakıp kollarını açamazsın,
Delikanlım ya sen bir köşe başında anlından kan sızarak öleceksin,
Ya da bir devrimci gibi darağacında can vereceksin..


. .

On yaşlarında bir kız çocuğu, doğup büyüdüğü evden taşınırlarken annesinin eşyalarını ayıklama cezasına çarptırılır. Onun anısı var, şunu bi gün giyerim, bu çok eski antika sayılır, şuna kıyamam diye sayıklayan annenin çöp evi aratmayacak kalabalığı arasında bir koli dolusu eski saman kağıtlı defterleri keşfeder..

80 'lerde çocuk olanların daha iyi hatırlayacağı güzel yazı defterlerindekine benzer el yazısıyla doldurulmuş saman kağıtlar, anasının da bir zamanlar genç hatta çocuk olduğunu haykırarak cezayı renklendirmeye başlamışdır ki, defterlerden birinin arasına zımba ile çakılmış kara saçlı kara gözlü başka bakışlı bir adam fotoğrafı bulur..

Sarımsı, dokunsan unufak olacakmış gibi eski bir gazete kağıdında gördüğü adam babası değil, dayısı değil, o değil bu değil.. Sayfaları çevirir, aynı adam bu kez kalabalığın önünde yürümektedir. Bakışları, kara gözleri ve hatta saçları pek seçilemez bu fotoğrafta ama bu kez tanıdık bir şey vardır adama ait; kalın bir manto gibi bir şey, parka denilenlerden. Babasınınkine benzer..

Çocuk kafasıyla annesinin gizli bir aşkını, babasından önceki sevgilisini, hatta gizli sevgilisini bulduğunu düşünür, anlamsız bir heyecan kaplar içini. Annesini ona ceza verdiğini pişman edebilecek olmanın hain çocuksu " görürsün sen " iyle elinde defteri sallaya sallaya bir hışım salona koşar. Defteri en ateşli pozlarla masaya bırakır " bu kimdir anne " diye sorar, en çocuksu bilmişliğin verdiği o ulaşılmaz havayla. Anne defteri alır, ela gözleri sulanır yeşile döner, havası kaçmakta olan balon gibi sandalyeye yayılır. Bir süre deftere bakar, annesinin yeşile dönen sulu gözleri dokunur çocuğun kanına. Yanlış bir şey vardır, ters bir şey, böyle olsun istememiştir ki o, utandırmak değil biraz intikam alıp evi toplamadan kaçmak dışarda yakantop oynamaktır tek amacı. Anne defteri seyreder, sonra çocuğa döner, ondan yıllar sonra birkaç kez annesini çok üzdüğü zamanlarda duyacağı o hafif sesle " O, Bizim Deniz.. Sadece 24 yaşındaydı " der..

Ve yıllar sonra kıza babasının, O Adam 'a ait başka bir yeşil parkalı fotoğrafın arkasına yazdığı not teslim edilir, kutsal bir emanet gibi;


6. Mayıs. ....

" Tanrılara kurban gerekiyordu,
halka ise gözdağı,
ve sonra cellat
çekti ipi.. "


Merhaba Deniz;

Doğumgünüm bugün, hediye ettiler kocaman bir fotoğrafını senin.. Soğuk füzyonu keşfetmedim elbet, ya da Ku Klux Klan 'ın yapımında emeğim yok, çok fazla özelliği olmayan düz bir adamım belki de, ama çok severim doğduğum günü, en çok da seni hatırlattığı için, bilirsin..

Köyleri sen bilirsin. Kasabaları, kentleri sen bilirsin.. Hiç gitmediğin ülkeleri, yine en iyi sen tanırsın, halkları en iyi sen anlarsın..

Yokluğunda sorma, perişan olduk.. Frantz Fanon 'un dediği gibi; " Sizin olmayan bir dünyanın ateşi ile aydınlanıp ısınıyorum.. " Nasıl da uyuyor günümüz Türkiye 'sine bi bilsen.. Şimdi biz yokluğunda, onların olmayan bir dünyada aydınlık fikirler ile ısınıyoruz.. Senin idamın için el kaldıran şişman amcayı yıllar sonra Cumhurun Başkanı yaptı bu ülke, ah ! Can Baba sana hitaben " acıyorsam sana, anam avradım olsun.." demiş ya bilerek aslında kimlerin acınacak durumda olduğunu, ah ! Sen üzülürsün şimdi bilirim, üzülme !.. Herkes hak ettiğini yaşar bilirsin, halklar da öyle. Senin son yaktığın cigaranın maliyetini bile ödeyemedik daha.. O ödenmez zaten, ödenmeyecek o başka mesele. Ama yine de..

Bugün darağacına yiğitçe, severadım gittiğin ilkbaharı sonbahara çeviren o 72 yılının 6 Mayıs 'ının yıldönümü.. Her yıl bu zamanlar varlığını armağan etmekten onur duyduğun " Tam bağımsız Türkiye!.. " şiarından bugüne ne devredebildik sorguluyorum.. Mirasını tüketiyoruz sanırım günbegün, ülke her geçen saat daha da karanlığa gömülüyor, devrim ateşiyle yanan yürekler azaldı.. Son mektubunda üzerine basa-basa yazdığın gibi " İnsanlar doğar, büyür ve ölür. Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içerisinde, fazla şeyler yapabilmektir.. " Maalesef sorgulamaktan korkan, statükocu insanların çoğunlukta yaşadığı topraklar oldu Anadolu..

" Sevdamız bir uzun bakış,
ey memleket, ey soylu düş
ömrümüze girip, oturdu kış..

Ne bu sürgün, ne bu gidiş
ey memleket, sevdalı düş
katlimize ferman, bu son gülüş.. "


Hâlâ okullarda okutulmuyorsun, hâlâ seni merak eden gençlerimiz var, hâlâ " Ölüm toplasa da çiçekleri, çiçekte tohum biter mi.. " dendiğinde sen düşüyorsun usumuza, hâlâ içimizden birisin. Ve hâlâ, kahramanları kanunlar tarafından değil, halklar tarafından belirlenen bir ülkenin kahramanısın.. Diyordum ki, özledim. Biraz gelsen buralara ? İzin alabilir misin bilmem. Ama bil ki ilaç gibi gelirsin..

Mare Nostrum dostum, yine de sen bilirsin..


06.Mayıs.2010
Kerem Porazan

 
Toplam blog
: 59
: 14527
Kayıt tarihi
: 17.12.09
 
 

İmgelemelik 'ten düştüğü 6.Mayıs.Bindokuzyüz... ~ fi tarihinden bu yana; Sonsuzluk 'da insan.. Yüre..