Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '06

 
Kategori
İnançlar
 

Şizofren mi cinci mi?

Şizofren mi cinci mi?
 

Bildiğiniz gibi şizofrenide en büyük özellik olmayan bir şeyi varmış gibi görmektir. İnsanlar da bilinmeyen bir nedenle şizofrenleri deli zannedip köşe bucak kaçarlar. Düşünüyorum da, çoğumuz öyle değil miyiz zaten? İçime doğdu, hissediyorum, yok kesin beni seviyor, vb... Onların bizden tek farkı bunu somut olarak karşılarında görmeleridir. Siz hoşlandığınız biriyle sezgilerinize dayanarak evlilik hayali bile kurabilirken onlar düğün yapar ve sizi de çağırır, hepsi bu.

Bazı kişiler de vardır ki, sezgilerinin mutlak doğruluğuna inanan. Bu kişiler karşımıza efendi, medyum, falcı vb. gibi sıfatlarla çıkarlar. Suya bakar, sana geleceğini anlatırlar. Rüya görür, o günlerini ona göre geçirirler. Yalnız sakın ola ki astrologlar alınmasın üzerine bu yazımda. Çünkü astrolojinin bilimselliğine inanan biri olarak bu konunun tamamen dışında tutuyorum onları.

"Akıl Oyunları" filmini çoğunuz bilirsiniz. Filmdeki baş karakter kendini gizli bir ajan tarafından göreve çağırılmış biri zanneder. Devlet tarafından çok önemli bir şifreyi çözmesi için görev verilmiş bir matematik dahisi. Bir matematik dahisi olduğu doğrudur. Zaten filmin künyesini bilenler, bu filmin Nobel ödüllü bir profesörün hayatından esinlenilerek çekildiğini bilir. Üniversite yıllarında bir oda arkadaşı vardır. Daha sonra bu arkadaşının kız kardeşi çıkar piyasaya. Tabii daha sonra ortaya çıkıp hayatını altüst eden gizli ajan. Ve bu üç kişi her zaman çevresindedir. Hatta bir anne olarak en çok etkilendiğim sahnelerden biri de bebeği küvetteyken arkadaşına emanet ettiği andır. Küvete su dolmaktadır ve John arkadaşının bebeğine göz kulak olmasının verdiği rahatlıkla banyoda başka bir işle uğraşmaktadır. Birden bebeğin annesi bir panikle bebeği alır. Çünkü bebek suya gömülmüştür. Buna sebepse orada John ve bebekten başka kimsenin olmamasıdır! Öyle bir arkadaş yoktur, gizli bir ajan yoktur, kızkardeş filan da yoktur.Bu gerçeği John'un anlaması uzun zaman alır. Yıllarca kabul etmek istemez. Ama birgün farkeder ki küçük kız hiç büyümüyor, kimse üstünü değiştirmiyor. O zaman kendisinin imajine ettiğini anlar herşeyi...

Ya, kaç senelik bir filmi ne diye anlatıyorsun ki, dediğinizi duyar gibiyim. Benim bilmek istediğim bir şey var aslında. John Nash 'in kendinden emin olduğu gibi, etrafımızda da baktığı faldan, baktırdığı faldan emin nice kimseler var. Cinleri olduğunu söyleyen, altıncı hissi kuvvetli olan, telepati yeteneğinin yüksek olduğunu iddia eden,vs.vs... Hele bir de bir kaç şeyi bildiyse onlara olan inancımız dehşet boyutlara gelebiliyor. Ben kimseye hasta ya da dolandırıcı demek istemiyorum ama, geçenlerde bir arkadaşıma fal baktırdık laf olsun diye. Falcı, arkadaşıma senin annenin psikolojik sorunları var dedi. Oysa arkadaşımın annesi öleli onbeş yılı geçmişti. Ama aynı falcı, kimsenin bilemediği şeyleri de söylüyordu. Bizim de inanın çok kafamız karıştı ve yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan mantığı işlemeye başladı. Olduğuna ve olacağına kesin gözüyle bakan, size tavsiyeler veren bu kişiler, bizim göremediğimiz varlıklarla arkadaş olan bu kişiler sağlıklı mı, sağlıklıysa şizofreni nedir? Gerçekten cinler bize görünür mü, eğer görünüyorsa şizofreni teşhisi almış bir kişinin başına cinlerin musallat olmadığı ne malum? Yani ya bütün bu kişiler şizoid bozukluklar taşıyor, ya da bütün şizofrenler aslında üçüncü gözü açık kişiler. Bu yazımı bir psikiyatrist ya da bu konuda derin bilgi ve deneyimi olan biri okursa lütfen beni aydınlatsın. Sezgi gücü, telepati, cinler ve şizofreni... Ben işin içinden çıkamadım, çıkabilene aşkolsun.




http://biryardimeli.bz.tc

 
Toplam blog
: 132
: 2482
Kayıt tarihi
: 24.09.06
 
 

Dünyayı, yaşamayı ama adam gibi yaşamayı, arkadaşlığı, dostluğu ve en önemlisi çocuğumu, müziğimi..