Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '08

 
Kategori
Blog
 

Socrates ve Blog

Socrates ve Blog
 

1908 yılında Amerika’da doğan William Klass Frankena’nın, 1963 yazdığı “Ethics” adlı kitabı bugüne kadar birçok dillere çevrilmiş ve halen de çevrilmektedir. “Etik”in bir başvuru kitabı olduğunu tüm felsefeciler kabul etmişlerdir ve uluslararası düzeyde takdir toplamıştır. Hapiste infazını bekleyen birine, yakın arkadaşları bir gün ziyaretine geldiklerinde, O’na; “sen içerdeyken ailene ve çocuklarına bakacak hiç kimse yok, ölünce de olmayacak, her türlü olanaklar hazırlandı, ailenin yanına gitmek için hapishane yöneticileri dahil üst bürokratlar da olmak üzere rüşvetle senin hapisten kaçman için şartları ve ortamı hazırladık, buradan çıktıktan sonra da rahat bir yaşamı ailenle beraber sürdürmen için paran da olacak ve ülke dışına çıkacaksın ne dersin?” dediklerinde, bu örneğe ünlü filozof Socrates ne yanıt verir biliyor musunuz? Bu örnek, Platon’un “Crito” adlı diyaloğunun başında yer alır.

Socrates’in yanıtlarını vermiyorum. Merakı olanlar, Türkçe’ye çevrilip baskısı da yapılan Etik adlı kitabı alıp okuyabilirler (William Klas Frankena, Etik, (çev: Azmi Aydın, İmge Yayınları, Ankara, 2007).

Bu yanıtları vermememin nedeni, farklı yorumlanabilecek olmasından hareketle, detay bilgilerin ve örneklerin bu yazı içine sığdırılamamasındandır. Eksik ve detaysız bilgi, büyük filozof Socrates’i yanlış anlaştırır. Hem merakı olmayanların da detay bilgiye sahip olmamasından dolayı, kafalar karışır, yanlış anlaşılmalar ve yorumlar olur. Detay bilgisi olanlar ise, Socrates’in yanıtını zaten gerekçeleriyle birlikte biliyorlardır. Süt ve süt ürünleri anlatılırken, peynir çeşitlerinden, yoğurttan bahsetmek gerekirken, zeytin’in bu olayın içine sokulma gerekçesi “peynir kahvaltıda daha çok tüketilir, zeytin de bir kahvaltı yiyeceğidir” mantığı, zeytin’i süt ürünlerinden yapmaz. Süt ve süt ürünleri anlatılırken nasıl zeytinden bahsetmek olmazsa, kişinin “etik” anlayışı gereği, detay bilgi olmadan, Socrates’in yanıtını vermek, zeytin ile peyniri karıştırmaya benzer.

“Bu teklifi kabul et” diyenlerin kabul gerekçeleriyle, “kabul etme” diyenlerin gerekçeleri birbirleri içinde kaybolur ve farklı karmaşık yorumlara neden olur.

“Socrates’in yanıtı verilmeyecekse, bu yazı ve örnek neden verildi” diyenler, ilk başta haklı olabilirler. Benim amacım, herkesin kendi düşüncesinin oluşmasını sağlamaktır. Bir sorgudur. Bir düşünce aktivitesidir. Yanıtlar, herkesin kendi kabul gören gerekçeleridir. “Kabul etsin” diyenlerin gerekçeleri de “kabul etmesin” diyenlerin gerekçeleri de doğru olabilir. Konuya hangi açıdan bakıldığıyla ilgilidir. Burada, yanlış ve doğru, birbirinin içine geçmiştir. Tek bir doğru yoktur. Ama Socrates’in yanıtı ilginç ve önemlidir.

“Bu ahlâki akıl yürütme biçiminde kişi, belli bir durumda ne yapacağına, belli genel ilkelere ve kurallara dayanarak karar verir; bu genel ilke ve kuralları, Aristoteles’in adlandırdığı gibi, bir tür pratik tasım (syllogism - iki öncül ve bir sonuçtan meydana gelen tümdengelimsel çıkarım) yoluyla, kendilerinden, tekil bir sonucun çıkarılacağı öncüller olarak görür. Kişi, genel ilkeler benimser ve bunları tekil durumlara uygular. Bu işlemin ne kadar doğal olduğunu Crito’yu okuyan herkes açık bir şekilde görecektir. Ama bu noktada, bazı ahlâk düşünürlerinin, ahlâka ilişkin düşünmenin mantığına yönelik farklı görüşlere sahip olduklarını açıklıkla bilmeliyiz” (Frankena, adı geçen eser, sayfa: 17).

“Kural-yararcılık, Mill’e de atfedilen ve son zamanlarda revaçta olan oldukça farklı bir görüştür. Kural-yararcılık, kural-ödevcilik gibi ahlâkta kuralların merkeziliğine önem verir ve her zaman olmasa da genel olarak belli bir durumda ne yapacağımıza, söz konusu durumda hangi eylemin, en iyi sonucu vereceğini düşünmekten çok, doğruyu söyleme gibi bir kurala başvurarak karar vermemiz gerektiğini vurgular. Ama ödevcilikten farklı olarak, kurallarımızı daima, hangi kuralın herkes adına en büyük genel iyiyi sağlayacağını düşünerek belirlememiz gerektiğini ekler. Yani soru, en büyük yararı hangi eylem sağlar değil, hangi kural sağlar sorusudur. Yarar ilkesi, en azından normal koşullarda, hangi eylemde bulunulacağına karar verirken değil de (bunu kurallar belirler), hangi kurallara bağlı olunacağına karar verirken devreye girer… Bu görüş, Piskopos Berkeley’den R.B. Brandt’e kadar pek çok yazar tarafından savunulmuştur” (Frankena, adı geçen eser, sayfa: 79-80).

Ahlâki yargılar ile etik günümüzde saf değildir. Neyin iyi ve neyin doğru olduğunu doğrulayacağımız yargılarımızı denetleyebilmek çok zorlaşmıştır. Yük ağırdır, altından kalkabilmek için çok uğraş vermekteyiz. Temel etik normlarımızı güdülemek de zorlaşmıştır. Bazen bilerek de zorlaştırılmıştır. Sezgilerimize göre hareket etmek, bazen onarılmaz yanlışlara götürür. Yanlış da insana mahsus olunca, ne mükemmel insan vardır, ne de hepten kurallara uyan insan.

Spor ortamının çeşitli branşlarını tanıtmak için oradan oraya çeşitli müsabakalara götürdüğünüz küçük çocuğunuzu, önceden tahmin edemediğiniz bir gecikmeyle müsabakanın başlangıcında sizin içeriye girmeniz gerçekleşmeyecekse, çocuğunuzun küçük olmasını kullanarak sıranın önüne geçmesini sağladığınızda, “baba-anne kurallara uymamız lâzım değil miydi, niye sıranın önüne geçtik” dediğinde ne yanıt vereceğiz?

Bu da Socrates’in yanıtında gizlidir. Yanıt tek doğru değildir. Hapisten kaçırılma teklifine verilecek yanıt gibi tek değildir. Bize göre doğru, bir başkasına göre doğru değildir.

Etik olmak, insanın kendi içinde ve vicdanındadır.

 
Toplam blog
: 135
: 1226
Kayıt tarihi
: 11.10.06
 
 

Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğretim Üyesi. Spor Sosyolojisi, Popüler Kültü..