Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Temmuz '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Soğan olmasın başka hepsi var

Soğan olmasın başka hepsi var
 

by Suret (İçinizin parçalarını yap-boz gibi birleştirmekten yorulmayan ve usanmayan adamdan)...


Aslında bambaşka bir yazı yazmıştım, şahane bir yazıydı, şefkatli ve huzur dolu bir yazıydı, son derece güleç, son derece sevecen bir o kadarda şevişcen bir yazıydı. O yazı birleşmiş milletlere gidecek, Unicef’de okunacak, Nato’da tartışılacak, IMF’den kredi alıp yurda dönecek kadar tumturaklı bir yazıydı. (Tumturak ne demek bilmiyom ama “oturaklı aklı başında” anlamında kullandım ben onu.) O yazı Cannes film festivallinde cırcıplak güneşlense zırnık yüzü kızarmayacak serinkanlı bir yazıydı. 

Sonra ben o yazıyı yanlışlıkla masaüstündeki ıvır-zıvır klasörüne taşımışım ve ıvır-zıvır klasörünü boşaltmışım. O nedenle blog esnafı benim şahanesonik yazımdan mahrum kaldı. Şimdi ben o yazının aynısını yazmaya da üşeniyorum çünkü o yazı, o esnanın yazısıydı, ben şimdi aynı esnayı bi daha yaşayıp da ömrümden tekrar yapmak istemem, hem de hiç istemem, benim ömrüm kıymetli arkadaşım bende tekrara taviz yok, vize yok. Ama blog sakinleri mağdur olmasın, “-Suret ne ettin de bizi yazısız kodun?” diyerekten bedbahtımsı olmasınlar diye üşenmedim bu tırt yazıyla klavyeye abandım. Tırt da olsa, bu yazı da kendi içinde güzel argümanlar barındırır o ayrı. 

Benim bilgisayarda klasör isimleri biraz değişik: “Çer-çöp kutusu, Şarkı-türkü klasörü, Gavurca filmler, O biçim filmler, ne biçim videolar, zotrik klasörü, zalımsonik yazılar, embesil slaytlar, hatun resimleri, beş yıldızlı hatun resimleri, yok artık mailleri, bi s.ktir git dosyası…” gibi. 

İki abla öğlen arası işyerinin bahçesinde sohbet ediyorlardı, daha bakımlıca olanı (ki biz bakımlıcayı: Fransız pedikürlü ayaklarından, parlak kaslı bacaklarından, fırfırlı beyaz eteğinden, ideal bel ölçüsünden -ki bele sarılınca, bir el diğer ele kavuşabiliyorsa bel ideal ölçüdedir.- 36 inç* göğüs çevresinden anlıyorduk.) hararetle anlatıyordu. “-Eve gittiğimde balkonu yıkamış, yemekleri yapmış, çamaşırları katlamış, Ona vermiycem de kime vercem?” diyordu. Bunu duyduğum anda, bir an gözlerim pörtlercesine yuvalarında aşağı yukarı dönmeye başladı, ellerimin terlemesini karnıma giren kramplar izledi, ağzım kurudu ve eş zamanlı olarak kan, uygunsuz yerlerime sıçradı. Evvelce samimi olduğum hatun kısmından daha net ve daha sert cinsel şakalar da duymuştum ama bu arkadaşla (Edit Not: Ablanın henüz 3. Cümlede arkadaş halini alması. Bilmiyorum, hiç bişey de demiyorum Suret kardeş.) hali hazırda hukukumuz temassız merhabalaşmaktan ibaretti. Neden sonra muhabbetin başını kaçırdığım, aslında ablanın sadece “maaş kartını eşine vermekten” bahsettiği ortaya çıktı da, nabız-tansiyon-ateş gibi vital bulgularım normale döndü. (Kan dolaşımında bir sorun olsa gerek, bazı yerde göllenme olurken, bazı yere –beyin gibi- hiç oksijen taşınmıyor.) 

Yıldız Tilbe’nin Amy Winehouse’a ne kadar çok benzediğini bi ben mi fark ettim? Yoksa aramızda fark etmezden gelen sinsiler mi var? O değil de 27’ler kulübünü kaçırdık, 37’lere de ben sıcak bakmıyorum 57’ler uygun gibi. 

Şimdi şöyle bişi oluyo, misal bi arkadaş telefon açıyo: “Bahçeler arasında midye zıkkımlanırken görülmüşsün, g.tünden soluyasıca Suret! Hiç de bizi çağırmıyon” diyo, tam ben: “-yok abi öyle spontane gelişti planlı bişi değildi” filan diye açıklama yaparken, “-şaka yaptım nasılsın kardeşim?” diye ciddiye bağlıyo. Ben işte bu anda çok acı çekiyorum, telefon konuşmasına şakayla giriş yapıp, çok ani ciddiye geçiş yapan insanın hastasıyım. O insan benim kafamı aniden, sıcak kumlardan serin sulara bandırıyo gibime geliyo, uzun süre kendime gelemiyorum, doğal olarak hüzünlene-kalıyorum. 

Yayınlanmamış Sorular ve Cevaplarım 

Ece: -Sen kimsin ? 

-Garibanın, yalnızın, asosyalin, utangacın, içine hislinin, az sevişmişin (Abaza) blogçusuyum. 

Metin: -Çok yalnızım be Suret? 

-Bankadan gelen doğum günü mesajına hislenip gözyaşları içinde içmiyorsan, henüz yeterince yalnız değilsin be abi. 

Sultan: -Sizce yaz türlüsünün yanına cacık mı, salata mı yakışır? 

-Haydari olsa haydari, kime ne? 

Erkan: -Yengen son günlerde “her şeyin bi şeysi var” deyip duruyor. Sence ne demek istiyor? 

-Açık ayakkabı almak istiyo, söyleyemiyor abi. 

Süheyla: -Evde tek başına yaşayan komşunuz Bahattin amcadan hiçbir havadis yazmıyorsunuz. Bahattin amca ne yapıyor? 

-İyidir, kızının yanına tatile gitti telefonlaşıyoruz. 

Necla: -Siz evli misiniz bekar mı? Facebook ta ilişki durumunuz “karmaşık” diyor. 

-Kaotik hatta. An itibariyle sevgilim olur musunuz? 

Berna: -O eroir dediğiniz şeyler biraz ayıp kaçmıyo mu? Hangi duygularla yazıyosunuz onu? 

-Bence ayıp şeyler: hırsızlıktır, yalandır, çekememezliktir, limitsiz hırstır, duygu gaspıdır. Aşk ve sevişme, mutluluğun coşkusu ve mutsuzluğun dibe vurmuşluğu olağandır, insanidir, asildir. 

Erkan: -Oğlum 40 numara açık ayakkabı satan bildiğin bir yer var mı? 

-Abi sen kimle evlisin? 

Şermin: -Tanrıya inanıyor musunuz? 

-Tanrı bana inanıyorsa evet. 

Kadriye: -Anladığım kadarıyla çok kitap okuyan birisiniz. Şu an ne okuyorsunuz? 

-Üç İstanbul/Mithat Cemal Kuntay (Az kaldı bitiyo.) 

-Süheyla: -Bahattin bey nasıllar? 

-İyiler teyze, kızının yanında torunlarla ata biniyorlar. 

-Tahir: -Yiğen bu hatun işlerinden sen de muzdaripsin zahir. Nasıl yapıcaz bu hususları? 

-Bırakacaksın kendi haline gelip öperse senindir, gidip öperse elindir. O vakit kendini doğaya adayacaksın, sevgini börtü böceğe vereceksin (kırkayaklara verme çok pis dalıyolar.) 

-Erkan’ın Karısı: Benle evli çıyan, ne oldu gücüne mi gitti? 

-Yok yenge şaka ederin ben. 

-Fevzi: -Hayatın anlamı hakkında ne biliyorsunuz? 

-Hiçbir şey. 

-Melis: -Issız bir adaya düşseniz yanınıza alacağınız 3 şey nedir? 

-Issız bir adaya düşmeyeceğiz. Düşsek bile yanımıza ne almak istediğimizle ilgili bir tercih yapamazdık. Ayrıca hiç ıssız ada kaldığını sanmıyorum. Bizler zaten ıssız şehirlerde yapayalnız yaşıyoruz. Bir çoğumuz toplum güdülü olarak iş ve evliliği müteakip çocuk yetiştirme derdine düşüyor ve mutsuz bir aileyi kutsal sayıp standart bir yaşamı benimsiyoruz. Çok azımız bu dayatmadan geri adım atıp yalnız gebermeyi seçiyoruz, içki şişeleri ve sağa sola atılmış konserve kutularlı arasında. Hiç birimiz ünlü yada çok zengin de olmayacağız, çünkü biz sadece çok ünlü yada çok zenginlerin hayatını izlemeye proglamlıyız sadece onların yaşamlarına özentili basit tüketicileriz. Birey olarak yokuz aslında, sadece sayısal katkımız var. Hal böyleyken g.tümüzü yabani hayvan haşada ısırtmak pahasına nedir bu ıssız ada sevdası anlamıyorum. 

-Süheyla: Bahattin bey döndüğünde selamlarımı iletir misiniz? 

-Off iletiriz teyze, varacaksınız galiba Bahattin amcaya. 

-Süheyla: Varsak da versek de o Bahattin bizimdir kime ne? 

-:) 

Eroir 

“Hey Suret suratına tüküreyim” dedi. 

Nükleer gülücüğünü yaydı sonra. 

“Tedirgin ediyorsun çevreyi insanları” dedim. 

Gömleğinin aralık düğmelerinden lila rengi büstiyeri taşmıştı. 

Olabildiğince çirkef kadın sarhoşluğuyla kusuyordu 

Küfürlerini hayranlıkla dinliyor, uzaklaşamıyordum. 

Topuklu ayakkabılarını eline almış, çantasında çakmağını arıyordu. 

“Suret sana bişi söyleyim mi? adisin oğlum” derken 

Ne kadar da seksi görünüyordu. 

Onu otele götüremezdim otel param yoktu. 

Eve de götüremezdim 

Üç beş serserinin yanında sığıntıydım zaten. 

“İnsan bi kahve içirmez mi puşt?” dedi 

Koskoca bir şirketin mutsuz genel müdürüydü. 

Eski kocasını çağırmasını söyledim 

Benden zengin, benden bakımlı, benden havalı. 

“Beni sarhoş eden içki değil, sensin dostum” dedi 

Yalvaran gözlerle. 

Yanına yaklaşıp sigarasını yaktım. 

İskelede ekmek arası yedik birlikte, son bir cila için ayırdığım parayla. 

“Sen bana ne yaptın? Pislik” dedi. 

Oysa ona dokunmamıştım bile. 

Bukowski şiirlerinden okumam dokunmuştu belki 

Cilalı sahici göğsüne. 

Sevişmek istediğini söyledi, otel paramın olmadığını bile bile 

“Belki bir daha ki sefere” dedim “diş fırçamı yanıma aldığım zaman” 

Sonra tanıdık bir ağlama krizine tutuldu 

Biraz bira, biraz sigara, çok azda kokoreç kokan ellerimi tutarak. 

Tonlarca para verip yaptırdığı kızıl saçları ve pembe makyajıyla 

Pahalı bir fahişeye benziyordu. 

Yanağımdan öptü ve “ağladım şimdi anladım” dedi. 

Sabah vapurunun kalkmasına yarım saat kala uyumuşuz 

Güvercinler sıçmış omuzlarımıza. 

Uyandığında “Simit alalım ama çaylar senden” dedim. 

Boynumdan öptü ve “bana gidelim ama omuz senden” dedi. 

Ben Buldum. 

Özlü Laf: Bir asansör elektroniği kadar itaatkâr, standart, tek düze, kusursuz olabilirdim; eğer anlamların yükü binmeseydi üstüme. 

Ben Buldum (Suret gururla buldu.) 

Benden selam söyleyin bütün blogdaşlarıma. 

Dip Not *İnç:2.5 cm alınmıştır. 

Dip Not:Eserde adı geçen kişilerin gerçek kişi ve kurumlarla dırnağım kadar benzerliği yoktur. 

 
Toplam blog
: 41
: 815
Kayıt tarihi
: 27.01.10
 
 

En güzel hikayesini henüz yazmamış olan, Smyrna'da yaşayan, henüz yolun yarısında bulunan, kamu g..