Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Şubat '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Soğuk aşk çiçekleri

Soğuk aşk çiçekleri
 

Bir an göz göze geliyoruz. Normalden biraz uzun sürüyor göz temasımız, etkilendiğimi hissediyorum. Daha önce de karşılaşmıştık halbuki, hiç dikkat etmemişim. Otuzlu yaşlarda, güzel bir kadın. Bakışlarıyla bana kendini farkettiriyor. Genlerindeki o büyülü yeteneği kullanıyor.

Kardiyolog raporlarının kopyalarını elime tutuştururken, "Umarım kalbinizde bir sorun yoktur." diyor, gözlerimin içine bakarak. Paslanmış duygularım bu fırsatı kaçırıyor, "Umarım yoktur." diye yanıtlayabiliyorum. Daha bir hergelece yanıt beklediğini gözlerinden anlıyorum.

Eve gidince aynanın karşısında buluyorum kendimi... Aklımda o var. Şairin mısaraları geliyor aklıma... "Tıraştan traşa yüzüne bak/ Unut yaşını"... Gün be gün ağaran saçlarıma bakıyorum... Aklımda o var. Güzel ve alımlı bir kadın, otuzlu yaşlarda. Niye uzun uzun baktı ki bana öyle?..

Gelecek hafta akciğer röntgeninin sonuçları için gitmem gerekecek. Sevinçle farkediyorum. Geçmek bilmiyor o beş gün. Güzel kadın, vücudu biçimli ve biraz hergele.

Spor pantolon, siyah ceket ve beyaz bir gömlekle kıyafetimi tamamlıyorum. Genç görünmek istediğimin farkındayım. Tıraş losyonunu biraz fazla kaçırıyorum, yüzümde bir yanma doktora gidiyorum. Beni farkediyor, onun için hazırlıklı geldiğimi de biliyor. Biraz dikkatli bakınca onun da hazırlıklı olduğu farkediyorum. Görüşme teklifimi "evet" sözcüğünü kullanmadan kabul ediyor.

Bir hafta sonra, müdavimi olduğum İtalyan restoranına götürüyorum onu... Deneyimli şef Ancelo'nun sürprizleriyle geceyi renklendirmek istiyorum. Güzel ve alımlı kadın... Araya Almanca sözcükler karıştırsa da Türkçesi fena değil. Ancelo'nun bizim için özel olarak hazırladığı masaya yerleşiyoruz.

Biraz girişken olmam lazım diyorum ve lafa "Nasılsınız görmeyeli?" gibi basma kalıp sözcüklerle başlıyorum. Güzel ve alımlı kadın çapkınca bakarak, "Buraya" diyor..." Her tanıştığınız kadını buraya mı getirirsiniz?"...

Kristal bir vazo, çok ama çok yükseklerden bir mermerin üstüne düşüyor... Kırılan vazonun farkında değil güzel ve alımlı kadın...

Ve işkence başlıyor!

Daha ana yemek gelmeden, tüm hayat hikayesini anlatıyor ve ayrıntılarda geziniyor. Dudaklarımın kenarına yapıştırdığım sahte bir gülücükle tek hecelik yanıtlar vermeye çalışıyorum.

" Hayatta her şeye katlanırım ama aldatılmaya asla..." diyor güzel kadın...
............
"Benim prensiplerim vardır, yalana hiç gelemem..." diyor alımlı kadın...
............
Boşandığı kocasının kabahatlerini anlatırken, Ancelo da bizim ana yemeklerimizi getiriyor... Sizli bizli sohbetimiz, "Şarapçı mısın sen? Hep böyle çok içer misin?" sorularıyla senli benli oluyor...


"......'da bira içerdi, ya ben ya bira dedim ve vazgeçmek zorunda kaldı" diyor güzel kadın...


" Evlisindir sen, hadi doğruyu söyle, kaç çocuğun var?" diyor alımlı kadın...

Acımasızca tüketiyor kendini ve büyüyü bozuyor!


Tek hecelik sözcüklerden oluşan yanıtlarıma , "İnanmam, bana yutturamazsın" mimikleriyle karşılık veriyor.


Konuşuyor güzel kadın... Ben, diye başlayan cümleler kuruyor. Uzun zamandan beri onu dinlemediğimi farkediyorum.


Tırnakları uzun ve boyalı... Kaşlarıyla fazla oynamış... Kirpiklerine sürdüğü rimel, Leydi Diana gibi alttan altan bakacağım derken göz kapaklarına bulaşmış ama farkında değil...


"Benim bir huyum vardır." diyor güzel kadın...


"Araban yok muydu senin, niye taksiyle geldik?" diyor alımlı kadın...


Ağzını açarak gülüyor, dişlerini görüyorum... Sağ arka dişleri dolgulu... Ancelo'nun kendi elleriyle yaptığı Tiramisuyu yiyemiyorum...


Yüreğimin kulakları sağırlaşıyor...


Gecenin sonunda onu evine bırakıyorum...


Şairin mısraları geliyor aklıma:


"Üzülmeye ve kızmaya bile üşenmenin gölgesizliğinde"...


Evime dönüyorum.

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..