Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ocak '14

 
Kategori
Tarih
 

Soğuk savaş yılları. Çatışma -toplumsal cinnet dönemi. (1970-1980)

Soğuk savaş yılları. Çatışma -toplumsal cinnet dönemi. (1970-1980)
 

*Çatışma-cinnet dönemi.

1965 yılında alınan Batı İttifakı içinde sorgulamaksızın kalma kararına, buna karşı çıkan solun etkisizleştirilmesi için siyasetin yeniden yapılandırılmasına ve 1961 Anayasası'nın özgürlükçü yapısının 12 Mart Muhtırasının istekleri doğrultusunda budanmasın rağmen; dış etkilerle birlikte, yokluk ve yoksulluğun da beslediği solun gelişmeye devam etmesinin cepheleşmeye ve toplumsal çatışmalara neden olduğunu belirtmiştik.

1970-1980 yılları soğuk savaşın en şiddetli yılları olmuştur. Savaş öyle bir hal almıştı ki iki taraf da tükenmek üzereydi. Sonucun adeta burun farkıyla belirleneceği görülüyordu. Böyle bir dönemde Türkiye'nin değil taraf değiştirmesi, tarafsızlığa bile kayması savaşın sonucu üzerinde belirleyici olabilecekti. Bu bilinçle iki taraf da, savaşı kazanmak için, Türkiye üzerindeki kozlarını sonuna kadar oynamak zorundaydılar. Öyle de yaptılar. Savaş alabildiğince kızıştı.

Türkiye üzerindeki bloklar çatışmasının şiddetlenmesi, içeriye de bire bir yansımış, cepheleşme ve çatışmalar daha da yaygınlaşarak büyük boyutlara ulaşmıştır.

Toplum; öğrencisi, öğretmeni, polisi, memuru dahil her kesimiyle iki karşı kampa bölünmüştür. Kavgayla beslenen politik ortam, politikanın, halkın oluşturduğu kaynakları kullanma öncelikleri için halktan yetki alma asli konusundan çok uzaklaşarak "yaşam tarzı" mücadelesinden de öte adeta, ölüm-kalım mücadelesine dönüşmüştür.

Silahlanan-silahlandırılan sağ ve sol gruplar ülke sathında birbirleriyle silahlı mücadeleye girişmişlerdir. Farklı görüşteki insanlar bir yana, güvenlik güçlerinin bile giremediği kurtarılmış mahalleler, bölgeler oluşturulmuştur. Geceleri sokağa çıkılmaz olmuş, İstanbul'un bazı semtlerinde sabaha kadar silah sesleri yankılanmıştır.

Dönem, toplumun bir akıl tutulması yaşadığı dönemdir. Sayısız faili meçhul cinayetler ve toplu katliamlar karşı fikirdekileri yıldırmak için kullanılmıştır.

Masum insanlar, kadınlar ve çocuklar, yaşlı nineler, dedeler nefret söylemlerinin beslediği vahşetin kurbanı olmuşlardır. Çorum ve Kahraman Maraş'ta insanlığın en ilkel döneminde bile görülmeyen caniyane fiiller işlenmiştir. Yaratılan kin ve nefret insanlığın tüm değerlerini yok etmiştir.

Bu dönemde hangi kesimin hangi iç ve dış güç tarafından desteklendiği konusu çalışmamızın kapsamı dışındadır. Kesin olan şey, devletimizin, içten ve dıştan gelen yönlendirme ve müdahalelere engel olamadığı, toplumun ayrışmasını ve çatışmasını önleyemediği, insanını koruyamadığı, faili meçhul cinayetleri çözme basiretini gösteremediği, özetle, devlet olmanın icaplarını yerine getiremediğidir.

Devletin bu fonksiyonlarını, darbeye ortam hazırlamak için, bilerek ve isteyerek yerine getirmediği yolunda, oldukça sağlam argümanlarla desteklenen görüşler de vardır. Nedeni ne olursa olsun bu basiretsizliğin sonuçta askeri darbe yapmak için uygun ortam ve fırsat bekleyenler için bahaneler  yarattığı ve işlerini kolaylaştırdığı açıktır.

Devletin bu başarısızlığın asıl nedeni, bence, demokrasimizin güçsüz olmasıydı. Demokrasimizin güçsüz olmasının nedeni halksız olması, diğer bir deyişle, yönetme kararlarının çoğulculuğa değil sadece çoğunluğa dayanarak alınması nedeniyle toplumdaki düşünce yelpazesinin tümünü yansıtmamasıdır.

12 Eylül'e geçmeden önce bir parantez açalım.

Çorum, Kahraman Maraş ve Sivas olayları, 12 Eylül öncesi yaygın şiddet dönemi ve 12 Eylül sonrasındaki işkence ve hukuksuz yargılamalar dönemindeki insan davranışları, toplumumuzun en azından bir bölümünün, kolaylıkla şiddet ve işkence uygulayabilecek bir yapıda olduğunu, maalesef, göstermektedir. Sosyal dokumuzdaki bu yaraya toplum bilimciler tarafından teşhis konularak tedavisi elzemdir.

*12 Eylül'e doğru.

Bu dönemde, halk seçimlerdeki oy tercihlerinde de iki temel yaklaşım, sağ ve sol, arasında neredeyse eşit olarak ikiye bölünmüştü. 1973 genel seçimlerinde sol yüzde 33.29, merkez sağ yüzde 29.8 oy almıştır. Sonuç 1975 yılında 1. Milliyetçi Cephe'yi getirmişti.

Soğuk savaşın nefes nefese sürdüğü dönemde,1977 yılında yapılan genel genel seçim sonuçları ise ürkütücüydü. Bülent ECEVİT liderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) yüzde 41, Süleyman DEMİREL liderliğindeki Adalet Partisi (AP) yüzde 37 oy almıştı. CHP yüzde 41 oya rağmen mecliste çoğunluğu sağlayamadığı için güven oyu alamadı. Ancak belli ki rüzgar soldan esmeye devam ediyordu ve kulaklara kar suyu kaçmıştı. 

Üç parti (AP, Milliyetçi Hareket Partisi, Milli Selamet Partisi) 2. Milliyetçi Cephe Hükümetini kurdular. Uzun ömürlü olmadı. Bülent ECEVİT eksik milletvekili sayısını bağımsızlara bakanlıklar vererek tamamlayıp hükümet kurdu. İki sene kadar iktidarda kaldı. 1979 da istifa etti, Tek alternatifi Süleyman DEMİREL, Milliyetçi Cephe içinde de çatlaklar oluştuğu için, bu kez azınlık hükümeti kurmak zorunda kaldı ve 12 Eylül Darbesi'ne iktidardayken muhatap oldu.

1979 Cumhuriyet Senatosu kısmi yenileme (o dönemde çift meclis vardı) ve milletvekili ara seçimlerinde Süleyman DEMİREL liderliğindeki AP yüksek oy oranlarıyla (sırasıyla yüzde 47 ve yüzde 56) birinci parti olması halkın, soldan, yeniden merkez sağa doğru döndüğünü gösteriyordu. ECEVİT' in istifa sebebi de buydu.

Bu değişim nedense pek dikkate alınmadı. Oysa alınmalıydı. Halk muhtemelen kararını vermişti ve ilk genel seçimde siyasi istikrarın halk oyuyla yeniden sağlanması olasıydı. 27 Mayıs'tan önce, 1957 yılında yapılan yanlış tekrarlandı. Beklenilmedi. Tartışmasız en doğru yöntem, şartlar ve zorluklar ne olursa olsun, halkın tercihlerine saygı duyarak, beklemek, demokratik sistemde sebat etmekti.

NATO güney kanadının en önemli üyesinin ittifaka tam bağlı olup olmama açısından siyasi bir belirsizliğe girme olasılığı bile ABD tarafından kabul edilemedi. 1979 yılında meydana gelen İran İSLAM devrimi ve aynı yıl içinde Sovyetlerin Afganistan'ı işgali Türkiye'ye acilen müdahaleyi, yani 12 Eylül'ü, tetikleyen diğer nedenlerdir.

12 Eylül'den önce, siyasi istikrarsızlığa paralel olarak, Türkiye tam bir ekonomik dar boğazdaydı. Başbakan Süleyman DEMİREL 'in "70 sente muhtacız" sözü ekonomik durumun en özlü izahıdır. Dış ticaret açığı, döviz yokluğu, işsizlik, kıtlık, yokluk, karaborsa, iş yeri anlaşmazlıkları ve grevler sonucu halkın içine düşürüldüğü bezginlik ve çaresizlik duygusu, şiddet olaylarıyla birleştirildiğinde darbeyi kolaylaştıran nedenler oldu.

Tüm bu değerlendirmelerin ve olguların sonucunda karar verildi.

Halksız demokrasiye devam denildi.

Düğmeye basıldı.

12 Eylül 1980 darbesi geçekleştirildi.

*12 Eylül Anayasası.

12 Eylül'den sonra "Danışma Meclisi" kurulmuş, anılan meclis yeni bir Anayasa hazırlamıştır. Yeni Anayasa 07 Kasım 1982 tarihinde halk oyuna sunulmuş ve kabul edilmiştir. Halen yürürlüktedir.

82 Anayasası halkın demokratik yaşama katılımını çok sınırlamıştır. Bu yönüyle 1961 Anayasası'nın 12 Mart 1971 Muhtırasından kurtulabilen demokratik düzenlemeleri tamamen yok edilmiştir.

Anayasamız halksız demokrasi denemesinin müstesna bir anıtıdır.

 
Toplam blog
: 82
: 1739
Kayıt tarihi
: 04.05.13
 
 

Emekli pilotum. 1950 yılında Polatlı Çekirdeksiz köyünde doğdum. İlkokulu köyde ve Polatlı'da, li..