Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '14

 
Kategori
Tarih
 

Soğuk savaşı yılları. Kıbrıs krizi ve 1965 yılında başlayan yeni dönem

Soğuk savaşı yılları. Kıbrıs krizi ve 1965 yılında başlayan yeni dönem
 

*Soğuk Savaş dönemi. 

Dünya,1947-1991 yılları arasında İkinci Dünya Savaşı sonucunda ortaya çıkan farklı bir savaşı  yaşamıştır. Büyük savaşın kanlı bilançosu ve kitle tahrip silahlarının (nükleer) ulaştığı toptan yıkım gücünün yarattığı "dehşet dengesi", bloklar arası savaşın "soğuk savaş" olarak sürmesine neden olmuştur.  Bloklar birbirlerini soğuk savaşla yenerek dünyaya hakim olmak istemişlerdir. Savaşta; psikolojik, ekonomik, ve psiko-sosyal güçler kullanılmıştır. Silahlı kuvvetler büyüklükleri ve öldürücü güçleriyle sıcak savaşı caydırma rolünü üstlenmişlerdir.

Bloklar dünya hakimiyeti mücadelesi kapsamında diğer blokun üyelerini ait oldukları ittifaktan kopararak kendi yanlarına çekmeye çalışmışlardır.

*Türkiye'nin önemi.

Türkiye soğuk savaşı Sovyetler Birliği ile komşu olan tek batı bloku ülkesi olarak yaşamıştır. Stratejik öneminden dolayı Batıdan koparılmak istenen öncelikli hedef ülke olmuştur. Bu hedefe ulaşmak için doğu bloku, kendi rejimini Türkiye'ye ihraç etmek istemiştir. Ekonomik gelişmesini tamamlayamamış, yoksul, gelir dağılımı bozuk ve din dışında sosyal yönden çok fazla ortak değere sahip olmayan vatandaşlardan oluşan Türkiye, komünizm ihracı için elverişli bir ülke olarak görülmüştür.

Bu düşüncelerle komünizmin yoksul halka çekici gelen sloganları Türk halkının önüne konmuştur. Türkiye'yi kendi bloku içinde tutmakta yaşamsal çıkarı olan batı bloku da kendi karşı yöntemlerini kullanınca, ülkemiz ,1960'lı yıllardan başlayarak soğuk savaşın ana cephelerinden birisi olmuştur. Taraflar Türkiye'yi kaybetmemek- kazanmak için tüm güçlerini kullanmışlardır.

*İç politikaya yansıma.

Dünyanın stratejik bir bölgesinde konuşlanmış ülkemizin iç politikasını dış dünyadan soyutlamak mümkün değildir. Dış dünyadaki bloklaşma içeriye bire bir yansımıştır.

Ülke, sağcı-solcu olarak ikiye ayrılmıştır. Sağcılar, solcuları komünistlerin maşası olarak görmüş, "Komünistler Moskova'ya" sloganı sağ seçim propagandalarının ana teması olmuştur. Solcular, sağcıları Amerikan uşağı olarak görmüş, "Bağımsız Türkiye" sloganı sol seçim propagandalarının ana teması olmuştur.

Giderek düşmanlığa varan bölünme halk iradesinin ortaya çıkmasını daha da güçleştiren bir ortamın oluşmasına yol açmış, politikanın halktan yetki alma ve alınan yetkiyi verilen doğrultuda kullanma ana ilkesi tamamen gündemden çıkmıştır.

*Kıbrıs krizi.

1960'lı yıllarda Türkiye ile Yunanistan arasında başlayan Kıbrıs krizinde Türkiye'nin milli menfaatleri İttifakın menfaatleriyle çelişmiştir. Türkiye Kıbrıs'taki milli menfaatlerini korumak isteyince aynı ittifakın içindeki Yunanistan ile çatışma olasılığı belirmiştir.

Blok lideri Amerika, ittifak menfaatlerinin ülke menfaatlerinden önce gelmesi gerektiğini öne sürerek Kıbrıs' a karşı bir harekata girişmemesi için Türkiye'yi uyarmıştır. Başkan JOHNSON meşhur mektubunda; Amerikan yardımı kapsamında Türkiye'ye verilen silahların Kıbrıs'ta kullanılmasına izin verilmeyeceğini ve bu harekattan dolayı Türkiye' ye yönelebilecek Sovyet tehdidine karşı ittifakın savunma mekanizmasının işletilebileceğinden emin olmadığını söylemiştir. Yıl 1964' tür.

Türkiye'nin cevabını İNÖNÜ: "Gerekirse yeni bir dünya kurulur, Türkiye'de orada yerini alır." şeklinde vermiştir. Blokların bu cevaba kayıtsız kalması beklenemezdi, çünkü,  uygulanırsa, soğuk savaşın kaderini etkileyebilecek nitelikteydi.

*Emin eller.

Milli menfaatlerini ittifak içinde korumakta güçlükle karşılaşan ve hayal kırıklığına uğrayan Türkiye'nin ittifaka eskisi kadar bağlı olması beklenemezdi. Öte yandan ülkedeki sol akımlar da giderek güçleniyordu. Türkiye'de solun güçlenmesi riski göze alınamazdı.1961 Anayasası bir askeri darbeden beklenilmeyecek kadar özgürlükçü ve katılımcı yazılmıştı. Bu etkenler değerlendirildiğinde Batıda Türkiye'nin ittifak açısından emin ellerde olup olmadığı konusunda soru işaretleri belirmeye başladı.

Blokların lider ülkelerinin, o dönemde, üye ülkelerin, ittifaka bağlı yöneticilerce yönetilmelerini arzu ettikleri ve ellerinden geldiğince bu yönde çaba gösterdikleri bu gün artık sır olmaktan çıkmıştır. 1965 yılı genel seçimlerini, 27 Mayıs ihtilalinde kapatılan Demokrat Partinin devamı niteliğindeki Adalet Partisinin kazanması, ittifak açısından, duruma en uygun çözümün kendiliğinden oluşmasını sağladı.

*1965 yılında başlayan yeni dönem.

Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman DEMİREL 1965 yılında Başbakan oldu. Yeni bir dönem başladı. Bu dönemde Batı ittifakı içinde, ittifakı sorgulamaksızın, kayıtsız-şartsız kalmak devlet politikası olarak benimsendi. DEMİREL, 2000 yılına kadar aktif politikada kaldı ve otuz beş yıl süresince ülkenin en önemli siyasi kişiliği oldu. Siyasette olduğu yıllar ülkemizin en çalkantılı dönemleriydi. Bundan sonra irdelemeyi düşündüğümüz döneme katkısı olması için, bir parantez açıp, DEMİREL' in siyasi yaşamında aldığı görevleri hatırlamakta fayda olabilir.

*Süleyman DEMİREL.

1. 1965-1969 döneminde ilk kez Başbakan oldu.  

2. 1969-1970 döneminde ikinci kez Başbakan oldu.

3. 1970-1971 döneminde üçüncü kez Başbakan oldu. 12 Mart 1971 muhtırasıyla görevi bıraktı.  

4. 1975-1977 döneminde dördüncü kez Başbakan oldu. (Birinci Milliyetçi Cephe)

5. 1977-1978 döneminde beşinci kez Başbakan oldu. (İkinci Milliyetçi Cephe)  

6. 1979-1980 döneminde altıncı kez Başbakan oldu. 12 Eylül darbesiyle görevden uzaklaştırıldı.

7. 1991-1993  döneminde yedinci kez Başbakan oldu.

Bu süreçlerden dolayı kendisine altı defa iktidardan gidip, yedi defa gelen denir. 12 Eylül darbesinden sonra siyasi yasaklı olduğu dönemde, aleni konuşamadığı için, görüşlerini, "bir bilen" kod adıyla kamuoyu ile paylaşmıştır. Türk siyasi hayatına renkli deyimler kazandırmıştır. Bunlardan bazıları:

_ " Dün dündür, bugün bugündür." (Dün farklı bir şey söylemiştiniz diyen gazeteciye cevaben)

_ " Yollar yürümekle aşınmaz. " (Gösteri yürüyüşü yapanlara)

_ " Üs yok, tesis vardır." (ABD üsleri hakkında soru soranlara)

_ " Hükümetin başı." (ECEVİT' e Başbakan dememek için)

_ "864 rakımlı tepede oturan kişi." (Turgut ÖZAL' a Cumhurbaşkanı dememek için )

 8. 1993 -2000 yılları arasında yedi yıl Cumhurbaşkanlığı yaptı. Bu dönemde 28 Şubat süreci yaşandı.

*İttifaka kayıtsız şartsız bağlılık dönemi.

1965 yılına geri dönersek, S.DEMİREL' in iktidara gelmesiyle birlikte, Batı ittifakı içinde, sorgulamaksızın kalma politikasına dönüldüğünü belirtmiştik. Ancak, dünyadaki sol akımlar paralelinde gelişmesini sürdüren Türk solu bu politikayı eleştirmeye başlamıştır. Sağ- sol tartışması giderek keskinleşecek ve çatışmaya dönüşecektir.

1946 ve1965 yıllarında alınan Batı ittifakı içinde olma kararları, halkın katılımı olmaksızın alınmış olmalarına rağmen, halkın genel eğilimiyle uyumlu ve bu açıdan doğru kararlardı, ama demokratik değillerdi.1965 yılında alınan karar halkın katılımıyla alınsaydı, diğer bir deyişle, toplumdaki bütün görüşleri bir ölçüde dikkate almış olsaydı, Türkiye elbette ait olduğu Batı ittifakı içinde kalmaya devam ederdi. Hem de ittifakın diğer Avrupalı üyeleri gibi; kendi özelliklerini kabul ettirmiş olarak, daha onurlu ve milli menfaatlerine daha uygun şekilde. İçerde de ayrılıklar keskinleşmez, sağ-sol tartışması kavgaya dönüşmeyebilirdi.

Bu politika ile Amerika Birleşik Devletlerinden sadık müttefik ödülü alınmış, ancak, Avrupa ile ilişkiler soğumaya başlamıştır. İçerde ise bu politikayı eleştiren herkes komünistlikle suçlanarak susturulmak istenmiştir.

Doksan yıllık demokrasi sürecimizde, kararların alınmasındaki karakteristik yaklaşım "ya hep, ya hiç" yaklaşımı olarak özetlenebilir. Uzlaşı değil, toptancılık, dediğim dedik inatlaşması esastır. Ya benim dediğim olur, ya da hiç bir şey yaklaşımı esastır. Vatanı, milleti sadece ben severim, benim gibi düşünmemek vatan sevgisindeki eksikliğin bir göstergesidir diye düşünürüz. Ya bizdensindir ya da düşman. Uzlaşmayı karakter zafiyeti olarak görürüz.

Uzlaşmama geleneğimiz halksız demokrasinin temel nedenlerindendir ve topluma çok ağır bedellere mal olmuştur.

1960'lı yılların ortalarından itibaren ülke içindeki siyasi mücadele benimseyenler-benimsemeyenler zemininden sağ-sol zeminine kaymıştır. Ana tema böyle olmakla birlikte, benimseyenler- benimsemeyenler ayrışması alttan alta varlığını sürdürmüştür.  

Bu dönemde komünizm karşıtlığı daha çok dini hassasiyetler üzerinden yürütüldüğü için, benimseyenler genellikle sol politikaları, benimsemeyenler sağ politikaları desteklemişlerdir. Bu desteğe karşılık olarak benimsemeyenlerin dini değerleri iç politikada kullanmak için ihtiyaç duydukları manevra alanı hükümetler tarafından sürekli olarak genişletilmiştir. Dönem, cumhuriyetin temeli laikliği hedef alan oluşumların tohumlarının atıldığı dönem olmuştur. Bu tohumlar 1980'li yıllarda yeşermeye başlayacaktır. 

Siyasi İSLAMIN gelişme sürecine ilerde tekrar dönülecektir.

1961 Anayasası tartışmaları ve 12 Mart muhtırasıyla tarihi süreci izlemeye devam edelim.                                                                                                                                                                                                                                                                                

 
Toplam blog
: 82
: 1739
Kayıt tarihi
: 04.05.13
 
 

Emekli pilotum. 1950 yılında Polatlı Çekirdeksiz köyünde doğdum. İlkokulu köyde ve Polatlı'da, li..