Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '19

 
Kategori
Edebiyat
 

Söğüt Ağacı (18)

Çiğli Köyiçi’ndeki tek katlı müstakil evde, ışığı yanan odanın haricindeki odalar karanlıktı. Çocukların odasına vuran sokak lambalarının ışığı içeriyi istenilen düzeyde aydınlatmamış olsa da karanlık sayılmazdı. Bir birlerini görecek kadar loş ışık vardı; ancak dünyaları kararan çocuklar, odanın loşluğunu düşünecek durumda değillerdi. Işıkları yanan odada sadece Yasin okuyan Hoca Hanım’ın kısık sesi duyuluyor, diğerleri sessizce dinliyorlardı. Bir başka karanlık odada tek başına oturan Süleyman, bir gün önce hanımının ağzından duyduklarını düşünüyordu. “Ben gidiciyim, çocuklarıma bakacak, analık edecek sütü temiz birini bul. Benden sonra fazla bekleme, çocuklarıma kol kanat gerecek biriyle evlen” demişti.

Bu vasiyeti son sözleriydi. Dünden beri ağzından tek kelime çıkmamıştı. Zaman zaman dudaklarını oynatmış, bir şeyler demiş; ama kimse ne dediğini anlamamıştı. Hoca Hanım okumaya başladığında, okumaya devam ettiğinde, dudaklarını oynatmaya gayret ediyordu. Kimse, ne dediğini anlamasa da Hoca Hanım, hastanın son anına kadar kelime-i şahadet getirdiğine inanıyordu.

Bir süre sonra dudaklarda kıpırdamaz oldu. Hoca Hanım, okumayı bıraktı. Eliyle hastanın gözlerini kapattığında karanlığın içine gömülmüş sessiz evden feryat figanlar yükseldi. Sokakta çığlık sesleri inledi.

Artık üç çocuk anasızdı. Altı yaşındaki Emrah, neler olduğunun pek fazla farkında değildi. Feryat figan ağlayanları görünce gözyaşlarını tutamadı. Dokuz yaşındaki Aysun ile on üç yaşındaki Filiz, analarının ebediyete doğru yolculuğa çıktığının bilincindelerdi. Aysun bir kenarda hıçkırarak ağlarken, Filiz cansız bedene sarıldı. Hıçkırıklarla, haykırarak “Erken, gittin, bizi yetim bıraktın anne” dedi. Haykırışı evin duvarlarından dışarı taştı. Feryadını duyan sokaktakiler Filiz’e ağladılar.

Hayatın gerçeğiydi. Bir süre sonra gözyaşları kurudu. Yeni bir düzen kurmak, önlerine bakmak zorundalardı. Cenaze için Erciş’ten gelenler bir hafta sonra döndüler. Süleyman’ın kardeşi olan, Selman’ın hanımı Kadriye, çocuklara bakmak için İzmir’de kaldı. Kadriye’nin de çocukları vardı. Süleyman’ın çocuklarından büyük olsalar da onlarda bakıma muhtaçlardı. Günü geldiğinde Erciş’e dönmek zorundaydı. İki ay sonra, Süleyman’ın abisi ile kayınbiraderi, yetim kalan çocukların durumunu konuşmak üzere tekrar İzmir’e geldiler. Çocukları Erciş’e götürmek niyetindelerdi. Süleyman’ın tayınını Erciş’e almasını istediler. Erciş’te hem memuriyetine devam eder, hem çocuklarının başında olurdu. İşte olduğunda yengeleri, teyzeleri Kadriye halası çocuklarla ilgilenirlerdi. Süleyman, bu düşüncelerine katılmadı. Hanımının son sözlerini vasiyet olarak kabul etmişti. Bu vasiyete uyacağını, çocuklarına analık edecek biriyle evleneceğini açıkladı. Helal süt emmiş birini bulmak için yardımcı olmalarını, bu süre içinde sırayla da olsa çocuklarına bakmalarını istedi. Her ay, birinin hanımı İzmir’e gelerek çocuklarla ilgilenebilirlerdi. Abisi, “birkaç ay içinde evlenirsen ayıplayanlar olur” dedi. Ayıplanmaktan çok, önceliği çocukları ve hanımının vasiyetiydi. Kimin ne diyeceğini düşünecek değildi. Süleyman’ın kararlı olduğun gören Kadriye “Aysel” dedi. Konuşmaya devam etti:

-Görümcem Aysel. Bugünden sonra bekâr biriyle evlenecek değil ya. Zaten yaşına uygun bekârda kalmadı. Sana isteyelim. Tanıdığımız, huyunu suyunu bildiğimiz kızdır. Çocukların, analarının yerini tutmaz; ama hepsine gözü gibi bakar. Kim analarının yerini alabilir ki.

Konuşmalar sonunda Aysel’i istemekte karar aldılar. Kadriye Selman’la, Selman ailenin diğer bireyleriyle konuşarak rızalarını alacaktı. Kadriye, Mustafa’nın rıza göstermesi halinde Aysel’inde kabul edeceğini düşünüyordu. Bugünden sonra sevdiğim var diyecek değildi ya. Hem o mevzu çoktan kapanmıştı. Belki de kaderinde Süleyman olduğu için Çetin’den sonra evlenmemişti.

İki ay kadar sonra Aysel’le söz kestiler. Söz kesildikten yirmi gün sonra da nikâh kıydılar. Düğün yapılmadı. Çoktan unutulduğu düşünülen Çetin’den sonra düğün yapmak Aysel’in içine sinmiyordu. Hanımı öleli beş ay olan Süleyman’da düğünden yana değildi. Mustafa ayakta olsa da hastaydı. Ölüm her an kapısını çalabilirdi.

Aysel, Süleyman’ın ailesine dâhil olduktan sonra çocuklar bir süreliğine mesafeli durdular. İlk alışan Emrah oldu. Sonrasında Aysun’la Filiz’de kabullendiler. Her ne kadar analarının yerini tutmasa da ana şefkatiyle yaklaşan Aysel’e ilk zamanlar abla dediler. Üç ay sonra zaman zaman abla, zaman zaman Aysel anne demeye başladılar. Aysel, hitap şekillerine razıydı. Anne yerine konulmak kolay değildi. Altı ay sonra ablayı unuttular, Aysel anne dediler.

 
Toplam blog
: 45
: 180
Kayıt tarihi
: 17.04.13
 
 

1961 Erciş doğumluyum. İlk öğrenimimi Erciş Emrah ilkokulunda tamamladım. Konya Ereğli İvriz Öğre..